Müzik:
The Elephant Man (Fil Adam)
filmi üzerinde çalıştığım günlerden birinde radyo dinliyordum. Birden Samuel
Barber’ın Yaylılar için Adagio isimli eseri çalınmaya başladı. Hiçbir müzik
filmin son sahnesi ile bundan daha iyi örtüşemezdi. Prodüktörümüz Jonathan
Sanger’dan bu müziği bulmasını rica ettim. Geldiğinde yanında parçanın dokuz
farklı kaydı vardı. Hepsini dinledim, hiçbiri radyoda dinlediğim gibi değildi.
Dokuzu da aradığım hissi vermiyordu. Jonathan gitti ve bir sürü kayıt ile geri
döndü. Dinledim, dinledim. Nihayet André Previn’in versiyonuna denk geldim. “İşte
bu!” dedim. Diğer dinlediklerim de bu da aynı notlardan oluşmakla birlikte bu
öyle bir çalınmıştı ki, sonuç muhteşemdi.
Müzik film ile iç içe
geçmeli, onu daha da geliştirmeli. Elinizin altındaki bir müzik kaydını
filminize katıp da işe yaramasını bekleyemezsiniz. Bu en sevdiğiniz şarkı bile
olsa çoğu zaman işe yaramaz. Müzik o sahneye hizmet etmelidir. Sahne ile müzik
iç içe geçtiğinde bunu hissedersiniz. Sahne büyür, büyür.
Sinema: Sinema aslında bir dildir. O dili konuşarak çok şey
anlatabilirsiniz: büyük şeyler, saçma şeyler… İşte bu yüzden sinemayı
seviyorum.
Kelimelerle aramın pek
iyi olduğunu söyleyemem. Öyle insanlar var ki sanki doğuştan şairler,
kelimeleri olağanüstü güzel bir biçimde kullanıyorlar. Sinemanın kendi dili
var. Bu dili kullanarak kelimeler ile anlatılabilecek olanlardan fazlasını
anlatabilirsiniz. Bu dilin içinde zamanın akışı var, zaman bölümleri var,
diyaloglar, müzik, ses efektleri ve daha bir sürür enstrüman var. Bu sayede
başka hiçbir biçimde ifade edemeyeceğiniz duygu ve düşünceyi izleyicinize
geçirebilirsiniz. Sinema büyülü bir araçtır.
Aklıma bir film fikri
geldiğinde bunu sinema dilinde nasıl ifade edebileceğimi düşünmek benim için,
aşka benzeyen bir duygu. Soyutlamalara izin veren öykü fikirlerine
bayılıyorum.
Fikirler: Fikir bir düşünce biçimdir. Öyle bir
düşüncedir ki aklınıza ilk geldiğindeki hali düşünebildiğinizden daha fazlası
ile doludur. Bir kıvılcım gibi belirir. Çizgi romanlarda biri bir fikir
yakaladığında tepesinde bri ampul yanar. Gerçek hayatta da böyledir, bir anda
gelir fikir.
Eğer bütün bir film tek seferde akla
gelseydi bu harika bir şey olurdu. Ancak bana parçalar halinde geliyor. İlk
parça sanki Rosetta Taşı (*) gibidir. Sanki bir bulmacanın gizemini ele veren
parçasına benzer. .
Blue Velvet, (Mavi Kadife) filmine dair ilk
fikir şuydu: kırmızı dudaklar, yeşil bahçeler ve Blue Velvet şarkısının Bobby
Vinton versiyonu. İkinci fikir ise çimenlerin üzerinde atılı bir kulaktı. Geri
kalanı bunlardan çıktı.
Küçücük fikir parçalarına
aşka benzer bir duygu ile tutunursunuz. Gerisi zamanla gelir.
(*)Rosetta Taşı: M.Ö. 196 yılında yazılmış bir
taştır. Üzerinde aynı bilginin üç farklı dilde yer almaktadır. Hiyeroglif,
Demotic ve Yunanca. M.S.1799 yılında Nil Deltası’ndaki köylerden biri iolan
Rosetta (Raşit) Köyü’nde bulunmuştur.