Kış geç ama ani bastırmıştı, şehire kar yağıyordu. Bütün insan yapımı binalar, araçlar, yollar ve insandan paçasını kurtarmayı başardığını zanneden doğaya ait nesneler hep birlikte karlar altında kalmıştı. Kar, kentteki bütün yaşam izlerini felce uğramıştı adeta. Örtülerin altındaki şehrin tenha bir köşesinde üç adam ve arada sırada beliren üç bulanık görüntü vardı. Bu üç kişinin dışında insanlar da vardı, hepsi evlerine çekilmiş, perdelerini kapatmış içeride duruyorlardı. İnsanın olduğu her yerde yasaklar vardı.
Her şeyi net görmemize izin vermeyen bir kışın tam ortasındaydık.
KÖŞE
Kendi halindeki adam:
Hava güzeldi, kar yağıyordu. Ağaçları, yeri, tepeleri her yeri sarmıştı kar. Soba geçmesin diye biraz kömür ekledim. Camdan bakınca karda giden adamı gördüm.
Kendinde olmayan adam:
Kendimde değildim. Akşam içkiyi fazla kaçırmıştım. Ne zaman kırmızı şarap içsem böyle olur zaten. İçiyorum içiyorum, tatlı bir uyku bastırınca zıbarıp kalıyorum. Artık ertesi gün ne zaman uyanırsam başımda koskocaman bir ağrı. Uykumda bile başımın ağrıdığını fark edebilirim aslında. Saat dörde geliyordu. Tuvalete gittim. Aynada kendime baktım, midem bulanmaya başladı. Bulantıya neyin iyi geldiğini biliyordum ama evde kalmamıştı. Genelde elma da iyi gelirdi, var mı diye bakmaya mutafa gittim. “Aaa!! Kar yağmış” diyerek cama koştum. Cama burnumu dayayınca buhar oldu. Buharların parmağımla dağıtınca kuşu andıran bir resim oluştu. Camda açılan boşluklardan karda giden adamı gördüm.
Karda giden adam:
Kar yağıyordu geldiğim yoldan yürüyerek geriye döndüm. Sanki giderkenki ben değildim, dönerken. Kalbime bir ağırlık çöktü. Giderken soğuktan öleceğim sanmıştım. Ama dönerken soğuğu fark edemedim bile. Demek ölmek dedikleri böyle bir şeymiş diye aklımdan geçti.
Kendi halindeki adam:
İnsan bu soğukta dışarıya mı çıkar? Yürüyüşü de bir tuhaftı. Üşür gibiydi. Hatta bir derdi var gibiydi. Bu kadar uzaktan derdi de nasıl kondurdum adama? Bembeyaz örtülerin üzerinde yürüyen adama dertli olmayı yakıştırdım karda yürümesi yetmez gibi.
Kendi halinde olmayan adam:
Karda yürüyen adam:
Bu derdi bana kim yakıştırdı bilmiyorum. Aşık olacağım varmış besbelli. Buz tutmuş kalpli kadının yanından geliyorum. Giderken dışarıdaki soğuğu fark etmeyecek kadar içimin üşüyeceğini bilmiyordum. Bilsem de giderdim ama, bu soğuğu onun için hisetmem gerekiyorsa hissetmeliydim. Hiç çıkmayacak bu soğuk sanki içimden.
Kendi halindeki adam:
Adamın karda gidişi tuhaf geldi. Bu gidiş gidiş değil diye espri yapardım normalde ama etrafta benden başka gülecek kimse yok boşa espri yapmak istemedim. Yolunda gitmeyen bir şey olmalı diye düşündüm. Sıcak günleri özledim.
Kendi halinde olmayan adam:
Karda yürüyen adam:
Soğukta evde oturmak varken gittin, boyunun ölçüsünü aldın işte. Şimdi dertlenip duracaksın boş yere. Otur yolun kenarında don daha iyi ömür boyu bu başarısızlığı çekeceğine.
Kendi halindeki adam:
Camda durup yolda giden adamı seyretmek tuhaftı yeterince. Zaten hava da kararmak üzereydi. Perdeleri çekip bir ışık daha yaktım, müziğin sesini açıp Ane Brun’a kulak verdim, “to let myself go” çalıyordu. Adamın hali bir tuhaftı, bana ölümü hatırlatan bir şey vardı o adamda. Masanın üzerinde tütüp giden eskiden adını söyleyebildiğimiz s harfi ile başlayan, eski şeklinin nasıl olduğunu anımsamadığımız o bulanık görünümlü şeyi alıp ağzıma koydum derin bir nefes çekip dumanını dışarıya bıraktım.
Kendi halinde olmayan adam:
Camda durup o adamı seyretmekten sıkıldım, içeriye girdim. Twitter’a girip şunları yazdım: “Bu karda yürüyen bir adam var, canlı cenaze gibi gidiyor, düştü düşecek” Başım çatlayacak gibi ağrıyordu, TV yi açıp koltuğa uzandım. Bulanık nesnenin yerini küller almıştı artık çok net görünüyordu.
Karda giden adam:
Durdum ve gökyüzüne baktım. Kalbi buz tutmuş kadının bu hediyesini ömür boyu taşımayacaktım. Telefonumdan numarasını sildim hemen. Omzumu dikleştirdim. Yürüyüşümü değiştirdim. Hızla yürümeye başladım. Bir ıslık tutturdum; “zor kadın” kendiliğinden döküldü üşüyen dudaklarımdan, nota nota çalmaya başladım. Soğuğu hissedebiliyordum tekrar, ardından burnumun ucu donma alametleri gösterdi. Koşmaya başladım. Temiz hava ciğerlerimi yakmaya başladı, ciğerlerim başka bir şeyi özlüyordu. Yolun sonundaki evin köşesinde kardan adam vardı. Yemin ederim ağlıyordu. Göz yaşları donmuştu. Köşeyi dönüp cebimden o minik kutuyu çıkardım. Bulanık görünüyordu son zamanlardaki gibi. İçinden bir bulanık çekip keyifle tüttürmeye başladım. Nefesimi verdim dumanlar kapladı etrafımı. Köşe görünmez oldu.
ve ÖRTÜ
Zaman ve kar geçiyordu şehrin üzerinden, kar ve zamanın örtemediklerini de insanlar bir punduna getirip gizliyorlardı. Görüntüyü bulandıran örtüyü kaldırıp altına bakmak kimselerin işine gelmiyordu.
Not: Bu öyküde sanal yasaklama yapılmıştır, işimize gelmeyen yerler bulandırılmıştır, araya reklam gizlenmiş ve bolca yalan söylenmiştir, lütfen yazdıklarımın bir kelimesine bile inanmayınız.