Genç kadın, kafeteryaya haftada iki gün gelen orta yaşlı adamı izlemekten büyük keyif alıyordu. Adam tek başına oturduğu masasında, kahvesinden büyük bir yudum aldıktan sonra, gözlerini boşlukta bir yerlere dikiyor ve sanki uzakta duran bir kişiyi ya da nesneyi tanımak ister gibi dakikalarca baktıktan sonra aklına gelenleri acele etmeksizin, itinalı bir el yazısı ile ince uçlu bir kalemle yazıyordu. Adam, kafeye öğleden sonraları geliyordu. Tek başına oturup, kahvesini içiyor, notlar yazıyor ve gidiyordu. Birkaç kez kısacık sohbetleri olmuştu.
Kafede çalışanların büyük bölümü adamın egzantrik buluyor ve arkasından alay ediyorlardı. Boşlukta bir yere bakıp, sonra elleri ile masaların üzerine yazı yazar gibi yapıyorlardı. Sonra da kahkaları koyberiyorlardı. Kafedeki hayat çok sıkıcıydı, zaman biraz zor ilerliyordu.
Genç kadının üniversite öğrencisi olması ve harçlığını çıkarmak için o kafede garsonluk yapıyor olması adamın hoşuna gitmişti. İlk kez konuştuklarında; adam sanki bir sırrı paylaşırmış gibi;
“İnsanın, kendi parasını kendisinin kazanman kadar güzel bir şey yoktur” demişti.
Kız da gülümseyerek;
“Biliyorum” yanıtını vermişti.
Gülümserken, genç kadının gözleri kısılıyor; kırışıksız yüzünde hoş bir gülümseme genişliyordu. İçten gelerek gülen insanlara değer verirdi adam, kız ise yazmayı sevenlere. Aralarında kısık sesli bir dostluk büyüyordu.
Adam uzun uzadıya yazıyordu. Kız bazı günler ie gitmiyor, okulda oluyordu. Adamın en garip huyu; notlarını masada duran beyaz renkli, minik peçetelerin üzerine alıyor olmasıydı. Hesabı ödeyip kafeteryadan çıktığında, masasının üzerinde, koyu yeşil renkli tükenmez kalemle doldurulmuş peçete tomarı kalıyordu. Genç kadın bu notları alıp önlüğünün cebine koyuyor, yalnız kaldığı zaman okuyor; sonra da evindeki sarı renkli, büyük bir ayakkabı kutsunun içinde biriktiriyordu. Peçeteler üzerine yazılmış yüzlerce; roman ya da öykü karakteri, uydurma ya da gerçek bir sürü anı, bir yerlere varmayan diyaloglar ile dolu bir kutusu olmuştu genç kadının.
Adamın masada bıraktığı kağıtlar; genç kadının kafeteryada olmadığı günlerde çöp kutusunu boylarken, çalıştığı günler, en cömertinden bahşişin yerine geçiyordu.
devamı gelse hani ne ballı olur ne tatlı olur ama dimi dimi ^^
YanıtlaSilyaşlı adamın yazdığı hikayeyi yada artık her ne ise onu da merak ettim bayağı :)
Harika gidiyordu, sonra...
YanıtlaSilHımm, iyi başlangıç :)
YanıtlaSilHeidi Glennis;
YanıtlaSilBunlar aslında tamamlamadığım öykü karalamaları, öykü yapacak kadar vakit harcamadıklarım, not defterinde karalanmış kalmış şeyler. Ancak şu var ki "Olasılıklar" serisindeki bu minik hikayelerin hepsi bitince hoş bir bütün oluşuyor. Çok teşekkür ederim :)
Ali Zafer Sapci;
YanıtlaSilSonrası yok aslında bu minik bir yazı. Ama o yazarı ve kızı andıran tipler diğer minikanlatıların içinden geçiyorlar. :)
N. Narda;
YanıtlaSilTeşekkürler :9 ama başlamadan bitmiş oldu. Olasılıklar serisi böyle ite, tamamlamaya vakit ayırmadığım minik yazılar :)
O halde ileride telif hakkı istemezsin :)))
YanıtlaSilN. Narda;
YanıtlaSilFerdi Tayfur & Ata Demirer ikilisi gibi olurmuşuz :))
vazcaydım :)
SilŞaka bir yana.
SilSenin romanında başına geleni her anımsayışımda tüylerim ürperiyor. Bu ülkede emeği koruyan ne var ki. Allah hepimizi iyi insanlarla karşılaştırsın inşallah.
yüreğiniz sağlıkla, devamını getirir, umarım
YanıtlaSilFerkul;
YanıtlaSilİleride inşallah. Bir sonraki mini öykü geldi bile :) Teşekkür ederim. sevgiler.
Tam sevdiğim gibi...sonu bana kalmış, bırakılmış...
YanıtlaSilSelgingb;
YanıtlaSilÖyle hikayeleri bende severim. İnsan ne sonrasında olduğunu düşünüyor. :)
İki gündür sana yorum yazmaya çalışıyorum, internet kilitlenip duruyor.
YanıtlaSilNeyse, insanın içini ısıtan bir yazı olmuş, teşekkürler yazacaktım. Ancak becerebildim.