Defterleri oldum olası severim. Defter satan bir yer görmeyeyim, hemen raflardaki defterleri incelemeye koyulurum. Ancak önüme gelen defteri satın alıyorum sanılmasın. Çizgili defter kullanmayı seviyorum. Çizgili ve sade görünümlü, abartılı renkleri olmayan, siyah, lacivert, kahverengi tonlarındaki defterler tercihim. Olur olmaz da satın almıyorum ama, böyle defterlere zaman zaman notlar alma alışkanlığım var, yedekte bir defter el altında bulunsun istiyorum. İlginç fikirlerin ne zaman akla düşeceği belli olmuyor.
Yazma hevesi ortaokul yıllarında okulumuzun "B" sınıfındakilerinin içine edebiyat öğretmenimiz sayesinden düştü. Alışık olmadığımız, herhangi bir sınıflandırmaya sokamadığımız hatta her hangi bir lakap takamadığımız bir edebiyatçımız vardı. Müfredata uymayı sevmez kafasına göre takılır, bizi okumaya teşvik eder, hatta ve hatta türk yazarlarını tanımamıza rehber olabilmek için bize türk yazarlarının kitaplarından listeler yapar verirdi. Günce tutulmasını sever bizim de sevmemizi isterdi. Her hafta ilk ders bizlerin yazdığı günceler ve kısa öykülerin okunduğu saatti. Ne yazdığımızın önemi yoktu, büyük bir ciddiyetle bizleri dinler, dinlerken yüzünü avucunun içi ile okşar gibi ovuştururdu.
Yazma konusunda isteksiz olanlar, ilk başlarda hocamızın alışılmadıklığından bir nevi hevese kapılarak dersi kaynatmaya çalıştılarsa da, aldıkları kısa, öz ve ciddi cevaplardan sonra saçma suallerle hedefi şaşırtamayacaklarını anlayıp çabuk vazgeçtiler. Yine de bir adaşım - ömür boyu adaşlarımdan kurtulamadım - zaman zaman sonu başından belli beyhude denemelerde bulunurdu. Hocamız tam yeni bir konu açacak gibi olunca olmadık bir konu icat ederdi.
V: "Hocam cildiniz ne kadar güzel"
H: "Ne kadar?"
V:"Çok güzel cildiniz var"
H: "Teşekkür ederim.
V: "Bu güzelliğini neye borçlusunuz"
H: "Yeri değil ama açıklayayım. Salatalıkları alıyor bir güzel dilimliyor, cildinize yapıştırıp uzanıyorsunuz evladım"
V: "Sahi mi?"
H: "Sahi ne kelime? Gerçeğin ta kendisi. Bu kadar gevezelik yeter. Madem sen bana sordun ben de sana sorayım, anlat bakalım Madam Noralya'nın koltuğunu, desenli mi, kadife mi, yoksa yumuşak mı?"
Soruya soru ile karşılaşanların dersi kaynatma kıvılcımları sönmeseydi de ne olsundu? Yazmaya biraz ilgisi olanların güncelerini okumalarını hevesle beklerdik. Benim güncelerim biraz komedi ağırlıklıydı. Okulda olan biteni son havadis kıvamında komik anektodlar üzerinden anlatırdım. Sınıftakilerin bir bölümü benim yazdıklarımı dinlemeyi isterken bir bölümü de aleyhte tezahürat, kendi yazdığının okunmasını isteme, hatta benim defterimi saklayıp da susmamı sağlama girişimlerinde bulunurlardı. Defterimi alıp olmadık yerlere saklasalar da ben elime boş bir sayfayı açar kafadan ne hikayeler uydururdum. Boş derste yaşadığımız bir olayı anlattığım yazım bir dergide öykü olarak yayınlandığında çok sevinmiştim.
Yazma konusunda yatılı öğrencilerin içinde olduğu grup çok verimliydi. Ben de yatılıydım. Bir ara günce yazmak beni kesmez olunca başı sonu belli olmayan bir casusluk öyküsü yazmıştım.
Hocamızın ilk evliliğinden olan kızı yazdığı bir öykü ile bir yarışmada ödül kazanmıştı. Hepimiz, "kendisi yazmıştır kızı nasıl yazsın" diye tipik tepkimizi, saptamamızı yapmıştık. Kız, seneler sonra ünlü bir yazar oldu. Ama o zamana kadar ön yargının ne kadar gereksiz olduğunu hepimiz çoktan anlamıştık.
Hayatıma defterleri sanırım edebiyat hocamız soktu.
Sonra ben yıllarca yazmadım, derken bir ara yazdım, sonra o yazdıklarımı kaldırdım attım. Yazmaya uzak olduğum zamanlarda da başkalarının yazdıklarını okumakla vakit geçirdim. Okur, yazarken yıllar su gibi geçiyor.
Sonra ben yıllarca yazmadım, derken bir ara yazdım, sonra o yazdıklarımı kaldırdım attım. Yazmaya uzak olduğum zamanlarda da başkalarının yazdıklarını okumakla vakit geçirdim. Okur, yazarken yıllar su gibi geçiyor.
Bir kaç yıl önce Konak'taki Yeni Karamürsel Mağazasını gezerken zemin katta bir defter gördüm. Hayli kalın bir defterdi. Beyaz renkte masadan yüksekçe bir mobilya üzerinde ortadan açık, sırt üstü duran bir defterdi. Ağır ağır yaklaştım deftere doğru, onu oradan kapıp gidesim vardı. Ancak arkadaşlala gelmiştim, bir tanesi yeğenine oyuncak almak istiyordu. En üst kattaki oyuncak reyonuna çıkmak için defterin yanından geçerek asansöre bindik.
Oyuncak reyonunda çeşit çeşit oyuncak var, zamane çocuklarının ne kadar şanslı olduğundan dem vurup, onları kıskanırken, reyon sorumlusu kadın gözümüze çarptı. Kadın oyuncak alma niyetindeki herkesi azarlayıp geri püskürtüyordu. Sanki amacı satış yapmak değil de satın almaya niyetli kimseleri bu niyetlerine pişman etmek gibiydi. Bizler kadının damarına basmak için oyuncaklarla ilgili bilimum, "pili, garantisi, promosyonu var mıdır?", "madem var niye üzerinde yazmıyor o zaman? " soru ikilileri ile zaten ifrit olmuş kadının damarına olanca ağırlığımızla basarak heyheylerini tam öğlen sıcağında tepe noktasına çıkarmayı başardık. Gülmelerimiz gizlenemez hale gelince kadın makara yaptığımızı anladı, arkasını döndü. ve gitti. Küstü bize. Olan arkadaşın yeğenine oldu. Oyuncağı alamadık. Aşağıya indik.
Asansörden çıkınca deftere saldırdım. Meğer "Bu Bir YKM Ziyaretçi Defteridir" değil miymiş. İlk sayfadan okumaya başladım. Tabi beşinci sayfada bizimkiler "hadi gidelim"e başladılar. Hemen gittik. Tabiidir ki, takip eden günlerde öğlen tatilimde soluğu YKM'de aldım. Mağaza çalışanlarının üzerinde "ziyaretçi defterinin sapığı" izlenimi yaratasıya kadar gidip o defteri baştan sona okudum. Ziyaret defteri sayısız müşteri şikayeti barındırıyordu. Şikayetler oyuncak reyonundaki kötü muamelelerde yoğunlaşmıştı. Kadındaki arıza deftere tescillenmişti. Okumayı bitirince, ballandıra ballandıra anlatmaya başladım. Öğlenleri peşime taktığım insanlarla gidip önce oyuncak reyonunda kadını huylandırıp ardından olan biteni deftere yazdık. Eğlencemizin üçüncü haftasını yaşıyorduk ki, bir öğlen deftere yazarken Oyuncak Cadısı yanımızda belirdi. Bizi kötü kötü süzdü, parfüm reyonunda Lancome ilanlarının kenarına sinip sinsice dövecek gibi bize bakmaya başladı.
Takip eden öğlenlerde kadın Lancome, Estee Lauder ve ismini hatırlayamadığım üç markanın ilanlarının arkasından bize kös kös bakmaya devam etti. Biz deftere türlü türlü oyuncak faciaları yazıyorduk. Şikayetlerimizin inanılır tarafı yoktu. En saçması da beş yaşında bir çocuğun ağzından yazdığımız "Muhterem ablalarım, değerli abilerim; bugün oyuncakçı teyze babamı dövdü, büyüyünce ben de onu dövücem bir daha asla YKM'ye gelmiycem" yazısı oldu. Derken bir gün bizim reyona vardığımızda kadını orada göremedik. Birden vicdan azabı kapladı içimizi, bari saçmalığımız kadını işinden etmiş olmasaydı. Korktuğumuz olmamış kadıncağız güzellik malzemelerine terfi etmiş.
O defteri orada kapattık.
çok fena imişsin :p
YanıtlaSilNeyseki defter güzel sonuçlanmış.
Biliyormusun benim bir defterim var. umarım benimki güzel sonuçlanır.
şu baştan inanmayıp da sonradan ünlü bir yazar olan edebiyat hocanızın kızını merak ettim bu bir.
YanıtlaSilbir de defter alıp alıp kıyıp da yazamadığın oluyor mu bu da iki...
terfi falan etmemiş, kadın düpedüz sürülmüş yahu. :P
YanıtlaSilArkadaşlar,
YanıtlaSilİnşallah en güzel şekilde sonuçlansın. Yalnız o kadın cidden acaip sardırıp aşağılıyordu milleti. Çocukalrın elinden asılıp oyuncakları çekiyor, yetişkinlere size gitmez bu gibi laflar ekleştiriyordu. Biz de haliyle cansıkıntısıyla makaraya sardırdık :)))
Beenmaya,
Yazıcam ismini söz...
Evet alıp kıyamayıp kenara koyduğum çok şık bir ince siyah kapaklı defterim bir de krem rengi üzerine kahverengi mühür gibi şık işareti olan defterim var. Ama sırt çantasına bir defter atıyorum mutlaka, aklıma gelen şeyle ile ilgili not almazsak unutulup yazık oluyorlar sonra. Bir de eskiden çok daha sık alırdım defter. Artık kendimi durdurmasını öğrendim. Dükkanda topluyorum elme bir kaç defteri tam kasaya giderken kıyamayıp geri bırakıveriyorum :))
Kabakmeltemi,
Artık bilmiyorum, küçüklerle uğraşmak kolay tabi gitsin yetişkin kadınlarla uğraşsın, giriş katında kapıdan dalan karşısında bunu buluyordu. :)))
o zaman iyi yapmışsın derim :)
YanıtlaSilKadın oyuncak alma niyetindeki herkesi azarlayıp geri püskürtüyordu. Sanki amacı satış yapmak değil de satın almaya niyetli kimseleri bu niyetlerine pişman etmek gibiydi.Korktuğumuz olmamış kadıncağız güzellik malzemelerine terfi etmiş.
YanıtlaSilVay be vay ki ne vay vay :D
Keşke her türlü yanlışlıklarda sizler gibi tepkimizi verebilsek..
bu tip yazılarını hep yüzümde bir tebessüm ve keyifle okuyorum...
YanıtlaSilNeslihan,
YanıtlaSilGene olsun gene yaparım, daralıyorum saçmalıklarla karşılaşıp da kalakalınca, saçmalamam gerekiyormuş sanıyorum. :))
Serkan,
Aslında tepki değil kadına sinir olup olayı gırgıra aldık. Benim de yapacak işim yokmuş günlerce gidip öğle tatilinde deftere yazıp durdum. Tabi blog neyin de yok o zamanlar. Gidip elin defterine yazıyorduk :)))
Abi,
Sağolasın ya, aslında hayat hepimizin yüzüne bir tebessüm yerleştirsin hepimiz hep mutlu olalım hayat keyif versin hepimize ve sevdiklerimize :)))
İçimde asla yaşlanmayacal bir çocuk var galiba haylazlık edesim geliyor olmadık yerlerde :))
Defterlere benim de ilgim vardır. Küçüklü büyüklü defterler edinirim bazen. Görünce "buna şunu şunu yazabilirm" diye geçiririm içimden. Bazen yazmam geçirdiklerimi, öylece kalır defter.
YanıtlaSilÖğretmeninizi çok sevdim.Keşke tüm öğretmenler öyle olsa...Keşke...
Muhterem ablalarım, değerli abilerim; bugün oyuncakçı teyze babamı dövdü, büyüyünce ben de onu dövücem bir daha asla YKM'ye gelmiycem"
YanıtlaSil:)))bu kısım benim bittiğim andır!:))
o içindeki çocuk ruh hiç bitmesin emi hep öyle kal!çocuk ruhu en güzel erkeklere yakışıyor!:))
kırtasiye en çok sevdiğim şeylerden biri. kalemler, defterler ve hatta silgiler bile. böyle hiçbir şey almasam bile saatlerce gezinebilirim yani
YanıtlaSilkıyıp da yazamadığım bir sürü defter, kullanamadığım mektup kağıtları, zarflarıyla dolu ev.
öğretmeninizi çok taktir ettim. ne kadar güzel bir şey bir tek insanın hayatında bile bir fark yaratabilmek. iyi ki aşılamış yazmayı sana :)))))))