Gecenin bir vakti, yatmadan evvel e-mailimi kontrol edeyim dedim. Etmez olaydım. Aldığım bir e mail nevrimi ufak çaplı döndürdü. Oturdum hızla bir cevap e maili yazdım. Sonra da bu blog postu döşenmeye başladım.
Dudaklarında arzu, kollarında yalnız ben,
Sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim.
Senelerce senelerce evveldi, daha üniversiteyi yeni bitirmiş hem tıfıl hem de foduldum yani nasıl diyeyim henüz ele bile gelmiyordum şimdiki kadar. Üniversiteyi bitirince "Ben ne olucam şimdi?" sorusunu kendime sormaya, ve bu soruya kendimce yanıt bulmaya uğraştım bir müddet. Hiç de proaktif değildim o zamanlar. Ulan salak, dört sene okudun di mi? Düşünseydim o kadar sene. Üstelik habire "bitirince ne çıkıcan?" sorusunu duydukça kemküm eder açıklardım için için köpürerek. Sorulmuş da hazır düşünseydim değil mi? Eşeklik işte, cahilliğime denk geldi, Düşünmeye başlamakta geç kaldım.
O yaz habire sınavlara giriyorum, şimdiki gibi merkezi sınavlar yok her kurumun snavı kendine. Gazetelerde sınav ilanı gördükçe habire okuldan arkadaşlar birbirine fısıltı gazetesi ile haber veriyor. Sınav yerine geliyor bir bakıyoruz bizim bütün bölüm orada. Duymayan kalmamaış maşallah. Sınava kendi çağırdığın rakiplerinle girmek de ne oluyor değil mi? Şimdiki aklım olsa kimseye sınav mınav haberi vermem. Kendileri bulsun değil mi ya? Artık hayat şartları geç de olsa tepeden tırnağa kadar bencilleştirdi beni. Hoş o da geç oldu. Prodüktçr alınacakmış, hurra TRT İzmir radyosunun sınavına falan giriyoruz, o denli vahim bir durumdayız. Yazılılar klasik, karpuzun nasıl seçileceğini tarif etiriyorlar o zamanlar kalabalığın içinden prodüktör seçerken. Vasıflı salaklar da cevap vereceğim diyye eza çekiyor. Kurşun kalemle teksir kağıtlarına yaz günü yazı yazmak nasıl bir azaptır bilen bilir. Ben için için seviniyorum, babam da annem de ziraat mühendisi, pazarda karpuzu da ben seçiyorum: Hayatta en iyi bildiğim şeylerden birisi de karpuz seçmektir. Ben seçersem kelek çıkmaz: Hayatım kelek o ayrı. Onu da ben seçmedim. Sınavda karpuzlarla empati kurmuş gibi artık yazdıkça yazıyorum, sonuç bir açıklanıyor bizim ekipten kazanan yok. "Ama" diyorum "karpuz" diyorum, sesim cılız, tıfılım ya çıkmıyor.
Haydi oradan gidiyoruz hesap uzmanları kurulu, hesap uzmanı alacakmış. Aylarca kitapları yalamış yutmuşuz, Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku, Vergi kanunları tam tekmil, muhasebe, mali tahlil hepsinde hepimiz zehir gibiyiz. Okuldayken öyle çalışmışlığım olmamıştır. Sınav başlıyor. Gözetmenlerin arasından yumurtadan daha kel bir beyefendi iki yüz kişilik ssalona bağrınıyor: "Aranızda mülkiyeli var mı? Varsa el kaldırsın! Bakınıyorum sağıma, soluma, arkama. Var hakikaten de..Ellerini kaldırıyorlar sinsi sinsi, pis bıyıklı tipler. Sınav başlıyor herkes haldır haldır yazarken kel bey yükseklerde konuşlandırılmış makamından elinde kırmızı kalem ile inip mülkiyelilerin yanlarına seyirtiyor. Kağıtlarına cırt diye birer çızıktırıyor. Bütün keyfim kaçıyor, soruları cevaplamadan çıkıyorum. Vaktime yazık, yazacağıma avluda aylak aylak dolanırım daha iyi. Kazanacaklar belli işte. Avluda karar veriyorum:.Hayata atılmaya hazır değilim. Hayata atılmak istemiyorum dahası. En iyi bildiğim işi yapmak istiyorum. Okumak yani. 16 yıl okumuşum, benden iyisini mi bulacaklar. Yüksek lisans sınavına girmeye karar veriyorum kendi okulumda. Eylül ayında sınav var Bu kez işimi garantiye alıyorum. Ne yapıyorum ne ediyorum, soruları buluyorum. Cevapları ezberliyorum, sayfalar dolusu haldır haldır hatasız ve bir çırpıda yazabiliyorum.
Kalbim seni özler, yollarını gözler
Nerde verdiğin sözler, niçin neden gelmedin?
Sınav günü geliyor. Okula gidiyorum. Güzel Allah'ım okulumun bahçesini, kantinini ne çok özlemişim. Bizim ekip kantinde yığılmış, sınav saati gelsin diye beklerken laflıyoruz. Millet birbirine sırlarını dökülmeye başlıyor. Sırlar saçıldıkça anlaşılıyor ki bizim ekipte soruları almayan yok. Oh kesin kazanırız. Sınav saati geliyor, Hooop anfiye. Sıraları ne çok özlemişiz. Sorular teksir edilmiş geliyor. Açıyoruz. Beş soru, Klasik sınav. Elle yazılacak. İşin hoş yanı kaç gündür ezberlediğim sorular bunlar, yerleri bile aynı. Hohoyt. Sınav süresi 3 saat. Antremanlıyım sorular kazık ama 3 saatte yetiştirebiliyorum hepsi ezberimde. Kaptırıyorum yazıyorum durmadan. Süre dolduğunda son noktayı koyarken gözetmen kağıdımı elimden çekip alıyor. Sınav sonrası özgüven had safhada, okulun karşısındaki kafeteryaya gidip sınav hakında konuşuyoruz. Oturalı yirmi dakika olmuşken birisi koşarak geiyor. Hayal kırıklığı içinde bağırıyor "Yüksek lisans sınav sonuçları açıklandı." Hayır olamaz, diyerek birbirimize bakıyoruz. "Ne kadar da çabuk?" diyor bir arkadaşımız. Koşarak okula giderken yine birbirimize soruyoruz "Nasıl olur?" diye. Oluyor netekim. Yüzlerce kişinin elle üç saatte verebildiği yanıtların sonucu sınavdan 15 dakika sonra daktilo edilmiş, yetkililer imzalamış ve ilan edilmiş işte. Bizim arkadaşlardan, hatta bizim okuldan kazanan yok, hiç tanımadığımız insanlar kazanıyor sınavı. Konu gazetelik oluyor. Kimse tınmıyor yani.
Sonra aklımdan hiç geçmeyen bir işe giriyorum. Yüksek lisans macesrası Şubat dönemine kalıyor.
Bütün ömür boyunca kalbinde sevgilin ben,
Benliğinde yalnız ben, ben olayım sevgilim.
Yüksek lisans maceramdan sonra, sonuçların açıklanması anlamında başka hiçbir sürat beni şaşırtamadı yıllar boyu. Taaaaa ki 2012 yılının ilk günlerine kadar. Malumunuz rölantideyim şu sıra. İşsizim bildiğin. Çok istekli mi değilim, basiretim mi bağlandı, bilmediğim bir kariyer buğulama büyüsüne mi maruz kaldım, yoksa beni mi beğenmiyorlar henüz bilmiyorum. Halbuki hiç de beğenilmeycek biri değilim aslında. Kendimim diye demiyorum ama boy, pos, endam her biri yerli yerinde, saksı desen çalışır durumda, orijinal parçalar hepsi de..Bu özelliklerime rağmen bulamıyorum bir iş, olmuyor da olamıyor.
Hal böyle olunca edebiyata sardırdım. Her allahın günü buraya iki karalamasam rahat etmememin yanısıra günün belli saatlerinde düzenli olarak yazıyorum. Ama ne yazmak haldır haldır, sular seller, deryalar gibi yazıyorum babam yazıyorum. Zihnimin içinde dünyalar kurup o dünyaların ortalık yerine karakterler konduruyorum. Sonra da kronik uykusuzluk çekenlerin gözler faltaşı açık vaziyette uyumak için mücadele verirken çitlerden kuzu atlatmaları gibi yarattığım bu karakterleri envai çeşit badirelerden atlatıyorum. Öyküler, roman taslakları. Gömüldüm bunların içine. Hikayelerimin eriştikleri hal geçtiğimiz sonbahardan beri artık içime siner vaziyette. Bunlardan yaptığım bir seçkiyi, saygın bir yarışmaya, yarışma kuralları gereğince son teslim tarihi olan 2011 Aralık sonundan evvel teslim ettim. Şubat sonunda açıklanacak olan sonuçları nasıl beklerim diye heyecanlı bir kıprışıntı içindeydim ki, öyle beklememe gerek yokmuş. Meğer sonuçları 7 Ocak 2012 tarihinde saat 14'de açıklamamışlar mı beğenirsiniz? Öykü, roman, inceleme, dallarında teslim edilen onlarca dosyayı bir haftada okudukları için nasıl gururlandım anlatamam. Ülkemizi kıskananların klasik çamur atmasıdır, sözümona her konuda bir ağırlıktan, yavaşlıktan, uyuzluktan yaknır dururlar. İşte burdan söylüyorum bu kıskananlar halt etmiş. Süratliyiz işte. Görmüyor musunuz?
Şimdi hep beraber söyleyelim! Elleri de göreyim lütfen.
Gülelim güller açsın, elemler bizden kaçsın,
Sevişip koklaşmamız, etrafa neş'e saçsın.
Blog postu yazdıktan sonra e-mailimi kontrol ettim. Bir e-mail daha, aynı yerden. Bu seferki açıklayıcı bir e mail. Bir yanlış anlama, ifade sorunu olduğunu söylüyor. Sonuçlar henüz açıklanmamış. Gelen e mail geçen senenin kazananlarını belirtiyorumuş.Gecenin o saatinde benim ağzına geleni veriştirdiğim e mailime mi kızarım, o saatte bana e mail gönderen kişiye mi mahçup olurum. Hepsini birden oldum.
Şiştim mi?
Evet.
Morardım mı?
Hem de nasıl...
Öyleyse ne duruyorum, devam edeyim oto-işkence şarkıma.
"Laylay laralay lay laylaraylay. layla layla la laylay laylaray la lalaylaaaaaaaa,"
(Derin bir nefes çekip içime finaline giriyorum şarkının, Allah'ım sen utandırma)
"Niçün neden gelmeeeeeediiiiĞĞĞĞnnnnnnNNN!!!"
Bendenizden beraber ve solo şarkılar dinlediniz. Sağlıcakla kalınız.
Kolaj: Edebiyat Yarışması - D.M.
Meraklısna Linkler;