En derin anılarımın çocukluğum ve ergenliğimle ilgili olduğunun farkındayım; annem, babam, kardeşim, mahalle arkadaşlarım, savaşla ilgili anılar, her gün yeniden çözülmesi gereken maddi sorunlarla ilgili anılarım.
Elbette bir sürü anım var; ama o dönemlerime ait olanlar bende çok izler bıraktı. Sonradan gelenler, başarı, ün, para, bende hiç iz bırakmadı.
Ve sonra savaş, bende silinmez izler bıraktı. Bunu dramatik açıdan ösylemiyorum, bombardıman başladığında birden sirenler çalmaya başlardı. O zaman ya korkarak olduğumuz yerde kalır ya da sığınağa doğru koşardık. Ama bizim için tüm bunlar, - onaltı, onyedi yaşlarındayken - oyundan başka bir şey değildi. Sığınağa kim önce varacak oyununu oynardık.
Nasıl anlatmalı bilmiyorum, mantığa aykırı da gelse, tüm maddi sıkıntılara rağmen herşey çok daha huzurluydu. Gazete kağıdından yapılmış bir top bizlerin iki saat sokak ortasında futbol oynamasına yetiyordu. Sicimle tutturulmuş kağıttan bir topu dağıtmadan saatlerce nasıl da oynardık,..
* * * * *
Zor yıllardı. Askerlik yapmamak için, Floransa Askeri harita Kurumu'nun açmış olduğu bir çizim yarışmasına katıldım. Aralarında benim de olduğum otuz kadar romalı genç kabul edildi.
Bizi Floransa'ya yolladılar. Bu bana keyifli bir fırsat olarak gözükmüştü çünkü orada yiyecek bir şeyler bulabiliyorduk. Roma'da ise yoktu. Ama ne yazık ki bir kaç ay sonra Avusturya sınırının yakınındaki Dobbiacco'ya gönderildik. Harita Birliği'nin tümü oraya gönderilmişti ve orası almanların kontrolündeydi. Bir kaç ay kaldım, sonra sahte bir kimlik ile geçiş belgesi hazırlayarak Venedik'e ulaştım.
Tıpkı İtalyan komedilerinde olduğu gibiBu kaçak dönemimde annemle babadan hiçbir haber alamıyordum. Onlar da benim başıma ne geldiğini bilmiyorlardı. Venedik'te saklandığım aylar boyunca onları düşünerek bir kuru fasulye biriktirdim. Fasulyelerimi bir bavula doldurdum.
Roma'ya bir su tankerinin üzerinde döndüm. Tankerin üzerine ata biner gibi oturmuş, bir bavul dolusu kuru fasulyeyi göğsüme sımsıkı bastırıp, ağız kısmına sımsıkı tutunmuştum, Sürücü beni evimin yakınlarına kadar getirdi.
Nihayet evimdeydim. Annem, babam, kardeşim Ruggero; kucaklaşmalar, öpüşmeler, gözyaşları. Ve en sonunda: "Bakın size ne getirdim: Bir bavul dolsu kuru fasulye!"
Lakin bilmediğim bir şey varmış meğer; o da amerikalıların gelmesi ile kardeşim Excelsior Hotel'de garson olarak çalışmaya başlamamış mı meğer. Sanırım eve neler neler getirdiğini söylememe gerek yoktur. Babamın diyabetten ölmesinin bir nedeninin de tatlı ve çikolata yemeye fazla yüklenmesinin olduğunu sanıyorum.
Ve ben, bir bavul dolsu kuru fasülyeyi bir kenara öylece bırakıverdim.Alın size tam italyan tarzı bir komedi!
Hatırlıyorum - Marcello Mastroianni
Can Yayınları - 1998
Çev,ren - Ayça Gülsoy
Meraklısına Linkler;
I Girasoli, Ay Çiçekleri
La Dolce Vita, Tatlı Hayat
Ginger e Fred, Ginger ve Fred
Ieri, Oggi, Domani, Fün, Bugün, Yarın
Bu bloğu okumak çok keyifli..Teşekkürler..
YanıtlaSilDeja Vu;
YanıtlaSilBu çok güzel bi söz. Yazmak ve paylaşmak büyük keyifken okunulduğunu bilmek, birilerinin bundan keyif alması ayrı bir mutluluk. Teşekkür ederim.
İlk bölüme kadar bizzat senin anlatıyormuşsun gibi okudum. Hangi savaş? Hangi sene? Vladimir kaç yaşında ki diye sorup durdum kendime. Sahte kimlik belgesinde uyandım.
YanıtlaSilBu adamı severim. Kitabı alacağım mutlaka.
YanıtlaSilİyice yaşlandığı zaman yaptıkları bir söyleşiyi yayınlamışlardı. Gençken, yaşlı adamlara bakıp böyle olacağıma yaşamayayım daha iyi dermiş. Şimdi felç geçirip hareketsiz kala kalsam bile yaşamak istiyorum diyordu.
Belki de onun için anılarını yazdı.
yakışıklı, çılgın, sıcak ulaşılabilir ve hatta yaşanabilir adamlardan...
YanıtlaSilbir adam ki arkasında bıraktığı aşkları tabutu başına toplayabilmiş çirkinleşmeden
belki çocukluğundan, belki saygısından.
hahaha, valla bir yere kadar ben de sen yazmışsın gibi okudum ve içimden kitaptan çıkma diye geçirdim Vladimir :)
YanıtlaSil