Seneler önce hayatımda ilk kez bir filmi sinema salonunda tek başıma izlemiştim. İzmir'deydim ,tuhaf bir deneyimdi. Işıkçıya "gelecek programı geçelim filmi göster" demiştim vebeni dinlemişti.Bir daha tekrarlanacağını düşünmezken senelr sonra İstanbul'da aynı deneyimi yaşama şansı elde ettim Cuma günü itibariyle. 16:15 seansında Hanna filmini izlemeye gittim, filmden önce yaklaşık 15 dakika TV de izlemeye tahammül etmekte zorlandığım reklamları izledim. Derken fim başladı.
Die Hard ile kariyerinin önemli bölümünü aksiyon filmlerine dayıyan ardından The Jackal'da izlediğimiz Bruce Willis, Mision Impossible filmlerindeki Tom Cruise, Bourne serilerindeki Matt Damon'ın izinden önce kadın oyuncular gitti. Matrix'teki Carrie Ann Moss, Crouching Tiger, Hidden Dragon'daki Michelle Yeoh, Resident Evil serisindeki ve Ultraviolet'teki Milla Jovovich, Æon Flux'taki Charlize Theron misali kadınlara pek bir yakıtı bu aksiyon karakterleri. Şimdi onların izinden bir genç kız gidiyor: Hanna.
Karlarla kaplı bir ormanda eski ajan Erik Heller tafından yetiştirilerek arapçadan, ispanyolcaya, almancaya, italyancaya, ingilizceye kadar bir çok dili akıcı biçimde konuşabilen bunun yanı sıra aldığı eğitim sayesinde uykusunda bile kendisine yönelik tehditleri algılayıp saldırıları geri püskürtecek ve hasmını etkisi hale getirmeye hazır bir ölüm makinesi olarak yetiştirilip, büyüyüp onaltı yaşına gelmiş Hanna bir gün aniden medeniyete döner. Onu tek başına çıktığı kıtalar arası bir yolculuk ve yolu üzerinde bolca ölüm tehlikesi beklemektedir. Tek bir amacı vardır ve çok kararlıdır izleyicinin görevi bu amacın ne olduğuna odakanmaktır. Eğer amacı olmazsa film çok manasızlaşacaktır.
Bütün filmi Hanna'yı canlandıran 1994 doğumlu oynucu Saoirse Ronan götürüyor. Onun içinde yer almadığı sahne sayısı çok az. Atonement filmi ile yükselişe geçen oyuncuyu, City of Ember, Death Defying Acts, The Lovely Bones filmlerinden hatırlıyorum. İlginç bir yüzü var abartısız oyunculuğu ile en ağır sahnelerin hakkını veriyor. Başta Eric Bana, Cate Blanchett ve Olivia Williams olmak üzere bütün oyuncular rollerinin gereğini yerine ustalıkla getiriyorlar. Temiz bir yönetmenlik işi çıkaran Joe Wright şansıdır usta oyuncuların her biri rollerinin hakkını vermektedirler. Filin müziği de gayet başarılıdır, The Chemical Brothers hayranlarının kulakları aksiyon sahnelerinde de, temponun düştüğü anlarda da bayram etmektedir. Gelin görün ki filmin tek zayıf yönü senaryosu. Çok iyi oyuncular ellerindeki rollerle ne yapacaklarını bilemez haldeler, kötüler kötüdür de niye kötüdürler bir muammadır, iyiler neden iyidir bilinmemektedir, onları kötü ya da iyi konumuna oturtacak eylemleri filmde görmeyişimizin sebebi senaryosu elbette. Ayrıca koskoca filmi zileyip de acıma, vicdan gibi duygulardan arındırıldığı söylenen Hanna'nın öfkesini de anlayamamış olmak, koskoca seyahatin nedenini bilememekfilmin tek ama en önemli eksikliği. En azından bir kez daha yazılsaydı sonuç etkisi uzun yollar sürecek bir film olabilirdi ama malesef bunca emek izleyicisinin karşısına vasat bir film olarak çıkabilmiş. Yine de izlemesi kolay, kendine baktıran bir film.
Die Hard ile kariyerinin önemli bölümünü aksiyon filmlerine dayıyan ardından The Jackal'da izlediğimiz Bruce Willis, Mision Impossible filmlerindeki Tom Cruise, Bourne serilerindeki Matt Damon'ın izinden önce kadın oyuncular gitti. Matrix'teki Carrie Ann Moss, Crouching Tiger, Hidden Dragon'daki Michelle Yeoh, Resident Evil serisindeki ve Ultraviolet'teki Milla Jovovich, Æon Flux'taki Charlize Theron misali kadınlara pek bir yakıtı bu aksiyon karakterleri. Şimdi onların izinden bir genç kız gidiyor: Hanna.
Karlarla kaplı bir ormanda eski ajan Erik Heller tafından yetiştirilerek arapçadan, ispanyolcaya, almancaya, italyancaya, ingilizceye kadar bir çok dili akıcı biçimde konuşabilen bunun yanı sıra aldığı eğitim sayesinde uykusunda bile kendisine yönelik tehditleri algılayıp saldırıları geri püskürtecek ve hasmını etkisi hale getirmeye hazır bir ölüm makinesi olarak yetiştirilip, büyüyüp onaltı yaşına gelmiş Hanna bir gün aniden medeniyete döner. Onu tek başına çıktığı kıtalar arası bir yolculuk ve yolu üzerinde bolca ölüm tehlikesi beklemektedir. Tek bir amacı vardır ve çok kararlıdır izleyicinin görevi bu amacın ne olduğuna odakanmaktır. Eğer amacı olmazsa film çok manasızlaşacaktır.
Bütün filmi Hanna'yı canlandıran 1994 doğumlu oynucu Saoirse Ronan götürüyor. Onun içinde yer almadığı sahne sayısı çok az. Atonement filmi ile yükselişe geçen oyuncuyu, City of Ember, Death Defying Acts, The Lovely Bones filmlerinden hatırlıyorum. İlginç bir yüzü var abartısız oyunculuğu ile en ağır sahnelerin hakkını veriyor. Başta Eric Bana, Cate Blanchett ve Olivia Williams olmak üzere bütün oyuncular rollerinin gereğini yerine ustalıkla getiriyorlar. Temiz bir yönetmenlik işi çıkaran Joe Wright şansıdır usta oyuncuların her biri rollerinin hakkını vermektedirler. Filin müziği de gayet başarılıdır, The Chemical Brothers hayranlarının kulakları aksiyon sahnelerinde de, temponun düştüğü anlarda da bayram etmektedir. Gelin görün ki filmin tek zayıf yönü senaryosu. Çok iyi oyuncular ellerindeki rollerle ne yapacaklarını bilemez haldeler, kötüler kötüdür de niye kötüdürler bir muammadır, iyiler neden iyidir bilinmemektedir, onları kötü ya da iyi konumuna oturtacak eylemleri filmde görmeyişimizin sebebi senaryosu elbette. Ayrıca koskoca filmi zileyip de acıma, vicdan gibi duygulardan arındırıldığı söylenen Hanna'nın öfkesini de anlayamamış olmak, koskoca seyahatin nedenini bilememekfilmin tek ama en önemli eksikliği. En azından bir kez daha yazılsaydı sonuç etkisi uzun yollar sürecek bir film olabilirdi ama malesef bunca emek izleyicisinin karşısına vasat bir film olarak çıkabilmiş. Yine de izlemesi kolay, kendine baktıran bir film.
Hanna - 2011
Yönetmen: Joe Wright
Senaryo: Seth Lochead'in öyküsünden Seth Lockhead ve David Farr
Oyuncular:
Saoirse Ronan, Eric Bana, Cate Blanchett, Olivia Williams, Tom Hollander, Jason Flemyng...
Müzik: Tom Rowlands, Ed Simons
Seyreden: Ben tabii ki.
Yönetmen: Joe Wright
Senaryo: Seth Lochead'in öyküsünden Seth Lockhead ve David Farr
Oyuncular:
Saoirse Ronan, Eric Bana, Cate Blanchett, Olivia Williams, Tom Hollander, Jason Flemyng...
Müzik: Tom Rowlands, Ed Simons
Seyreden: Ben tabii ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar