Sevgili Vladimir;
Hayallerini öyle dolu dizgin enginlere sürüyorsun ki onlara yetişmek biraz zor oluyor. Alıp sattıkların
"Blog tutarak bu işe bir ucundan bulaşmış bir çok insan var. Bu satırları okuyan sen de bunlardan birisin. Bu serüvenin sonu yok, hepimiz için daha yeni başlıyor." İşte bundan emin değilim.yani bazen öyle bir an geliyor ki; nefretle tiksinme arası bir şey oluyor bloglama olayı için. Ha belki en büyük aşklar nefretle doğar sözü doğrulanıyor bilemiyorum. Tam, "tamam ulan bu sefer kesin bıraktım yazmayı" dediğim an da senin geçen gün gördüğün kedi yavrusu bi sürü blog yazısı atlıyor beynime. e bunları yazmam lazım diyorum kendime sonra.. Neyse sen anladın beni.. Öte yandan ilerde çok zaman sonra mesela bıraktığım zaman bu işleri. bu yazdıklarımı okumak istiyorum ama geçen gün onu düşündüm ben de. ya bloggera bişey olursa...o kadar yazı n'olacak..yedekleme de yapmıyorum ısrarla ve inatla... allah blogırımıza zeval vermesin diyorum hâla. 1 çözüm bulmam lazım.
Yaklaşık 3 ay önce içimden düşündüm ve ben hayatım boyunca hiç bir terazi erkegini tanıma şansını elde edemedim tam anlamıyla. Sonra evren bana 3 ayda 5 adet terazi erkeği ile tanışma fırsatı verdi. ama öyle komik oldu ki sakın teraziyim deme diyecek noktalara gelmiştim. :)) Ama bir insan ardarda başka kimseyle tanışmadan hep terazi erkeği ile mi tanışır ya. İşin şakası bu ama hepinizde bulunan enfes konuşma yetisi sende de mevcut. Sevginin bol bol yaşanacağı bir yaş olsun
İnsan inatla sevdikçe ülkesini ve ülkesi inatla sevmiyorsa onu, her ağzını açtığında bir şamarla susturuyorsa, kötü evlatlarını koruyup kolluyor, kendisini koşulsuz ve herşeye rağmen seven evlatlarını dışlıyorsa, bunun adı nedir?
"Geldikleri gibi giderler" bu sözün çağı yok.
Şirketler de kendilerini herşeyden üst tutmaya başladı, fakat satış odaklı olduklarından tek korktukları müşteri kaybetmek.Bunu gördükleri noktada geri adım atıyorlar. Attırmaya devam o halde.
Maymunlardan çok farklı olduğumuzu düşünmüyorum. onlar da aralarında iletişim kuruyor. insanın en önemli özelliği alet yapmaktı, hani hayvanlardan ayrıştıran. hayvanların da yapabildiği çıktı. hayvanlar sadece şehvet dürtüleri için, milleti kandıracak açıklamalar bulmuyor o kadar. yoksa memlekette cereyan
Benim de kafamı kurcalayan meseleler var. mesela dizilerde sabah uyandıklarında kadın kahraman, rimel ve bolca makyaj oluyor yüzünde. amerikadan uçakla türkiyeye geliyor, dar topuklu ayakkabılar ayakta. benim ayaklarım şişiyor en ufak bi yolculukta. bi kişi de çıkıp, bunlar gerçekçi değil neden demez? Sonra şirketler torpille adam alıp, tüm işi niye üç beş kişiye yıkarlar. verimlilik düşüyor, anlamıyorlr mı? Erkeklerin en çok istediği hemen yatmak. ama kadın ilk gece beraber olunca da çok ciddi hayal kırıklığına uğruyorlar. ya bu da mı diye. sen zaten evlenmek istemiyordun ki, nedir bu azap? Vs vs vs...daha çok sorum var.seninkilerinse cevaplarını bilmiyorum.
Bazi insanlar hoşlanir aci çekmekten kendine hayati cehennem etmekten. Gün gelir o da varir farkina geçmiş yillarina pişman olur ama gelecek için umutlanir belki...
Acı hepimizin içinde bir yerde var aslında. Hani başkalarına üzülmemiz, bir filmin bir sahnesinde, haberlerde, bir şarkının sözlerinde gözlerimizin dolup ta kendimöizi tutuyor olmamız bunların hepsi aslında kendi içimizde olanın başka sözlerde, isimlerde, öykülerde ortaya çıkması değil mi...
Ben de 80 li yılları yaşıyorum. Kalçadan bol kesimli pantolonlar,aslan yelesi saç modelim ve Thomas Anders dinliorum chery chery lady! arkadaşınla beni tanıştır :D
Dünyaya rezil olmayacağımız bir gün yüzü görmeyecek miyiz biz burada?
Kadının yeri açısından Türkiye 123. sıradaymış. Cinsiyet uçurumu sıralamasındaki toplam ülke sayısı 130. Etiyopya, Bahreyn,
Böyle bir oda olmak isterdim...geleni gideni, her anıyı barındıran..herkese farklı renkte görünen, bi dolup bi boşalan, her gelenin bişeyler kattığı, her gidenin birşeyler götürdüğü.. Ama eninde sonunda boş kalan...
Bilyorum o odayı. Herkesin mutlaka bir kere kapısının önünde durup, açıp açmama ya da kapıyı çalıp çalmama konusunda düşündüğü oda. Bazen bir ses duyulur içeriden, "gir" diye seslenir... bazen çıt çıkmaz, bekler durursun. Ve bazen aralık olur odanın kapısı, uzatıp bakarsın içeriye, ne olup bitiyor içeride diye. işte o zamanlarda da böyle tasvirler ortaya, aynı seninkisi gibi
O masada, senin gibi düşünen biri daha olsa, yaşam yolculuğunda, o kişinin adı "Dost" oluyor işte.. Böyle bir toplantıya katılanların hemen birbirlerine kartvizit vermelerine de tilt olurum ben. "Bi dur be." di mi?
Bir kitapta "insan olmak düşmektir, ve kalkmaktır da..." yazıyordu bu cümle geldi aklıma. kalkmanın gücü gibi gelir bana biraz "keşke"ler. devam ediyor olmanın, daha iyisini ummanın, geride kalanın kabulü gelecek olanın gizi, bilinmeyen hali ve heyecanı. Şu andaki halimiz "keşke"lerin sonucu değil midir biraz da...ve yaşadım diyebilmek için birazda keşkelere ihtiyacımız yok mudur, seçtiklerimiz yada yaptıklarımızın ardından geride kalanlara yönelik keşkeler... Çok iyiydi bu arkadaşım gerçekten çok iyi...
Ben demiştim çürük vişne diye (: Ama ben tadını sevmem. Ben kokusundan bahsetmiştim :) O halde ben de bi ara çürük vişne kokusunun etkilerini yazayım senin için =) Okumaktan keyif aldım. Hatta ilk gördüğümde başlığı; "Yaşasın, birilerine ilham verebildim!” demek çok güzeldi. :)
Sevmiyorum telefonla konuşmayı ve mesaj yada yazı yazarken kısaltma kullanan insanları.
en yakın arladaşımla 15 de bir, yada kızımla bile çok nadir konuşurken, kimse benden telefonla görüşmemi istemesin diye geçiriyorum sık sık acil bir şey olmadıkça.
Çalmayan telefonlar çoğu kez ihmal değildir benim için.
Yazdıkça özgürleştiğini düşünüyormusun? Ben öyle düşünüyorum da. Özgürlük hissi çok güzelmiş :))
Mesajlar: Hele şu sesli harfleri hiçe sayarak yazılanlar. Bir sesli harf olsam, örgütler tüm sesli harfleri çeker giderdim şu kelimelerden.. Sonra uzaktan gülerek seyrederdim "sn svyrm" yazanların birbirinin gözlerine bakarak bunu nasıl söyleyeceklerini.. Yada söyleyemeyince ne hale geleceklerini. Hasretleri telefonlarla sabote etmeyenleri seviyorummm.
şu mesaj işine bende çok gıcığım gerçekten. Mesela uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım kuzenim vs... Birden mesaj atıyor “nasılsın”, “ne var ne yok”, “görüşemedik” falan. Şimdi beni hatırladığı için sevineyim mi yoksa açıp bir sesini duyayım demediği için gönül mü koyayım karar veremiyorum. Ben birini özlersem sesini duymak isterim zira. Gelelim telesekretere ne sen nede Teoman yalnız değilsiniz, ben de hiç bir şey diyemem. Ne diyeceğimi bilemem, o yüzden sanki hızlıca kapatmalıymışım hissiyle kapatıveririrm telefonu. Bir de şu cebe ordan burdan gelen indirim mesajları alışveriş haberleri ıvır zıvır mesajları varya o da bambaşka bir konu resmen taciz yahu.O mesajları silmekten bana fenalık geldi onlar göndermekten sıkılmadılar. Neyse ben de bir post kadar yazmışım, amma dertliymişim :)
Yeniyi bulan insan çok kolay terkediyor ve ardından eskiyi hep tekrardan istiyor. bu işte insanın ne kadar kararsız ve tamah etmeyen bir yaratık olduğunu gösteriyor. Teknoloji kullandığın yönde ilerlemeni sağlar tıpkı internet gibi.
Örnek olarak kimileri yazı yazmayı bi kaç kızı etkilemekten ya da marjinal olmaktan ötürü yazarken, kimiileride sevgili viladamir gibi bulunduğu hayatı ve idame ettirdiği yaşamanı sorgularken insanların ne durumda olduğunu göstermek için kullanır. Ben burdan yaklaştım üstad izninle. P.S: Bazen cep telefonu iyi oluyor sadece amacına uygun kullanırsan. Dostlukla.
Yazıda, taksici gibi ordan oaraya dolaştırtın bizi, konuyu nerelere bağladın :D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar