Odetta
Ölmek istiyorum. Bari kediye yiyecek vereyim. Benimle konuş Odetta. Mırla. Bana hayatın devam ettiğini hatırlat. Artık hiç ama hiçbir şey yapmak istemiyorum. Susmak, ölesiye susmak. Küçükken "Taş kalplisin sen" demişti halam. Beni hep suçladılar. Ben mi taş kalpliydim yoksa onlardan korunmak için mi taşa çevrilmiştim? Küçükken ne vardı? Annem yatağımın altına muz koyardı. Üç şey hatırlıyorum. Sadece üç şey. Bahçede gülen surat/ağlayan surat oynayışım; havuzdaki ölü balıklara ağlayışım sonra hiç anlamadığım bir şey. Bunuelesque bir plan: Elimi demir parmaklıklara değdiriyorum. Elimi ters çevirip avuç içime bakıyorum. Aydın'daydım o zaman. Neden geldim İstanbul'a. Benimle konuş Odetta. Mırla. Benimle hayatın devam ettiğini hatırla. Anımsadığım üç şey yani çiçekler, hayvanlar ve insanlar ve onların korkunç öyküleri yani Destina'nın geri planını otuzbeş yıl sonra anlıyorsam eğer şu an oluşmakta olan binlerce şeyi anlamaya hiç çalışmamalı. Onunla psikodrama yaptık bugün ve ben herşeyi anlar gibi oldum bir an ve anlamadım neden bunca yıl anlamadığımı. O yüzden yeni kararlar verdim. Artık sevmeyeceğim. Bütün kabahat benim. Suçum zeki bir kadın olmaktı. Herkes bana çok kızdı. Zeki olmak umurumda da değildi üstelik. En az annem kadar güzel olmak istiyordum. Babam kadar dürüst. Ama onları da suçladılar. Üst katımda. ağır, çıplak ayaklarıyla... Neden İstanbul'a geldim. Menekşelerimle, ölü balıklarımla, pas lekelerimle. Altında ödevlerimi yaptığım erik ağacımla bayağı da iyiydim. Artık sevneyeceğim. Bütün kabahat benim. Sadece kestane şekeri yiyeceğim ve kedime "Mırla Odetta mırla, bana dışarıda inanılacak bir şey olmadığını hatırlat" diyeceğim. Hayatımı külliyat değil, kül yapıp dualarla okyanusa fırlatmak istiyorum. Belki de bir yunusun karnına girip oradan hiç çıkmamak. Annem eskiden yunustu benim, güzel, yumuşak, şakacı. Telepatik bağlantılarıyla güçlü ve uzak. Bana gelince yiyebildiğim iki balık türü vardır benim; tekir ve kalkan. İlki benim yanık derisiyle, ikincisi kalkanım. İkisini de yediğime göre yunusun karnına sığınmak zorundayım. Yunusun karnına girdim. Yunus kalbime girdi. Yanımda geniş yapraklı bir bitki yetiştirildi. İşte o artık yemek istemediğim bir kalkan cinsi. Yani kendime zulmettiğim her zaman yeniden keşfettiğim ilahi akıl simgesi. Bana gel yunus, beni götür uzaklara. Benim utanılacak küllerimi yut parçala. Belki mavi bir şarkı söylerim sana eski siren günlerinde olduğu gibi mavi kuyruğumla.
YKY - 2007
Meraklısına Linkler:
Destina - Nükhet Duru
Güncellediğim alınacaklar listemde Siyah Sistanbul ile yerini aldı dün,tesadüf oldu bu yazın :)
YanıtlaSilSeçtiğin parça çok güzel demeyi unutmuşum.
YanıtlaSilSeverim Lale Müldür'ü listeme aldım bile.
YanıtlaSilBir de şu cümleye takıldım kaldım : "Ben mi taş kalpliydim yoksa onlardan korunmak için mi taşa çevrilmiştim? " ...
N. Narda;
YanıtlaSilLale Müldür'ün düz yazılarında da şiirlerinde de, ropörtajlarında hatta. son derece ekonomik dili var; ama bu sadeliğe rağmen konusu neyse onun her yerine dokunmasına bayılıyorum. Çok zeki bir kadın. Çok dolu ama yormayan kiatpları var. Yine de bazen yazdıkları göründüğü gibi değil. Siyah Sistanbul'u okumadım henüz ama bir ara düşünüyorum.
Bu kitabı da her kitabı gibi bir kaç kez okunmayı hakediyor. Her okuyuşta daha berraklık kazanan bir kitap. Görünüşte birbirinden kopuk öyküler, anılar, günceler, şiirler gibi ama hepsi birbirine bir şekilde bağlanıyor ve yazarın önceki kitaplarından da izler çok fazla. Üstelik yıllar önce okuduğunuz kitapların henüz çözemediğiniz şifreleri varsa onlar da bu kitabın içerisinde.
İnternette, özellikle blog aleminde böyle hoş tesadüfler benim de başıma geliyor. :)
Hayat İzlerim;
YanıtlaSilBiliyor musun, alıntı yapabileceğim dört farklı pasaj vardı ve içlerinden bunu seçmemin nedeni senin bahsettiğin cümledir.
Sevim Burak'ın yazdıklarını okumayı severdim ve sonra Lale Müldür'ü buldum üslup benzerlikleri, birbirlerini tamamlayıcılıkları çok etkileyiciydi benim için.