13 Ekim 2011 Perşembe

Vladimir'e Mektuplar - 3

Sevgili Vladimir,

Bu oyunu oynayıp da gülmeyen, hatta gülmekten krize girmeyen pek yoktur herhalde :)))) Anılarım canlandı yafuuu. Ellerine sağlık.

İnsanlar akıllarından geçenin gözlerinden okunabileceği düşüncesinden korktukları için göz temasından kaçıyorlarmış gibi gelir bana da..

Çok uzun süre birinin gözlerine bakarak konuşsam, başım dönmeye başlar, gözlerimi çeker onlara biraz mola verirdiririm ama vallahi bak güvenilmez değilim:D

Bu defa kesin farkettim. Ne vakit senin sayfani acmaya yeltensem, henüz kendi blogumdaki linkler listesinde senin isminin üstüne tiklamamla, icimden "Vladimir`in derdi beni mi gerdi?" diye tekrarlamam bir oluyor...:) Ama her defasinda! Paylasmak istedim:)

Cok sarsıcı. Ne diyecegimi bilemiyorum; hal böyleyken neden yorum yazdığımı da...

Sahi yolculuklar neden keder verir insana? Gitmek, gittiğin yerden dönmek, döndüğünde bıraktığın gibi bulamamak mıdır derdimiz? Ve nedendir kedere olan bunca meylimiz?

Ben amberi bir çiçek olarak bilirdim, yazını okuduktan sonra amber renkli ışıkları nasıl tasavvur etmeli diye düşündüm. Google yardımcı oldu sağ olsun. Bende yazın sayesinde bilgilenmiş oldum. :))

Her yolculuk kederli midir? Hayır bence hepsi değil. Giden yalnızsa mutlaka geride bıraktıklarını düşünür. Gerçekten de yeni bir yaşama gülümseyerek merhaba demek varken, kedere meyil nedendir bende bilemedim..

Ben, yolculuktan daha çok nedenine takıldım.. Anladığım şey; doğduğu, büyüdüğü toprakların kendisini reddettiğini düşündürebilmesi idi. En acısı bu olsa gerek.


O ucakta degildim ama taa buralardan gordum gozyaslarinizi Vladimir. Gozyaslarini saklamak ustalik ister. Siz hep boyle acemi kalin ve bizimle paylasin onlari, olmaz mi?

O arkadasiniz da sevmeye devam etsin bu ulkeyi. Nankor degildir bu topraklar. Hele de gozyasiyla sulanmislarsa, bire bin verirler..

Eger sonradan eklediginiz bu resimler o firtinanin bizzat kendi resimleriyse, ben saskin saskin "nasil yani?!" demek istiyorum. Diyebilir miyim:)


Aman Allah'im! Eskiden ayni yerde calisiyorduk dediginizi unutmak ve sizi omrumun sonuna kadar muze bekcisi olarak hayal etmek istiyorum. Edebilir miyim:)



Bu yazdiklarimla istemeden birilerini inciteceksem sayet, pesinen ozur dilemek istiyorum. Dileyebilir miyim:)

Ne tuhaftır cümleler. Bazıları aklının içinde sonsuza kadar kalır ve o aklında kalanlar bir insanı, o cümleyi söyleyeni sevmen için tek yeter sebep olur çıkar. Bir cümleye tutunmak bir insanı sevebilmenin ne kadar kolay olduğunun kanıtı değilse nedir?

Gökten muz dilesek düşer mi Vladimir? Peki ya salatalık :p

Anıları şişelere koymak kısmına takıldım ben çok hoşuma gitti.

"Sizin herşeyiniz var" diyordu. "Bense ölümden korkmayacak kadar yalnızım!" Sevim Burak... O bir duygu! Bu arada siyah çok yakışmış, hayranlıkla, ağzıma çalınan kekremsi bir tatla -ki seviyorum o tadı- takip ediyorum yazdıklarınızı!

Ben piyano işini annamadım yav. Senin değil ama senin olduğu sööleniyo.. Nası yani?

Anlatış tarzınız çok güzel!!! Tebrikler. Ama hala kadın saati neden sordu bilmiyoruz! ve ben merak ediyorum, kitabı alıncaya kadar çatlarım :))

Varyant'tan Konak'a inerken, sola keskin virajdan önce (Solunuzda az sonra müze kalacak olan dönüş) sağ tarafta bir apartmanın üzerindeki bir levhayı hatırlattı bu resim bana.. O mudur, değil midir bilmem. Ama ".... ve benzerleri" Ne çok gülmüştüm.. Burada da şimdi mesela "Terzi ve benzerleri.." ne demek? Bir adam var.. terzi değil ama benziyo.. bi adam nasıl terziye benzer ki?:) :))) dik, dik.. nereye kadar.. Hayır, bi de nereye kadar yani? Bu arada blogger ve benzerleri derneği kuralım mı?

Yeni profil fotoğrafını da çok bi beğendim :)

Ben de hep .....yı (bir kent)sevenler derneği gördüğümde, madem çok seviyorlar neden oraya dönmüyorlar diye düşünürüm. Öte yandan öyle alanlar var ki pozitif ayrımcılık gerekli olabiliyor. İnsanların "benzerleriyle"(!) yalnız ya da yanlış olmadığını hissetmek ya da dayanışma sergilemek için bir araya geldikleri ve gerçekten iyi işler yapan dernekler de var! Çevreyi, doğayı, hayvanları koruma, insan hakları ihlali ve ayrımcılıkla mücadele dernekleri, tüketiciyi koruma dernekleri vb.

oh miss:) bi kaç poz çek de tanıt bari gittiğin yeri

Yaşarken bunlardan bir surusu ile karsilastigimi, acemilik donemlerimde neredeyse aglarina dustugumu, bu bocukleri tanidiktan sonra bes kurusluk kiymet vermedigimi farkettim. Sosyal hizmet olmus bu yazin bir nevi. Vladimir, eline saglik..

Başkalarının mutsuzluğyla beslenip karnını doyuran ne çok insan var değil mi.. bunların varlığını bilsek de her zaman hayatımızdan çıkarabilmek ne yazık ki mümkün olamıyor işte !


Kill'em all!


Ne hos bir alegori olmus Vladimir. Insanin kalbindeki bir odayi bosaltmasi zordur gercekten de. Ama siz yine de smiley'i dinleyin ve gulumseyin:)


“Hüzün meleklere çok yakışır” da takılı kaldım ben aslında.

Merhabalar.. Bloğunuzu tesadüfen görüp okudum..

Eşim Türk soylu Yunan vatandaşı iken yıllar sonra T.C. oldu. O yüzden Yunanistan'ı epey gezdik. Sakız adası gerçekten de farklıdır. Eski yıllarda Yunan asillerinin yazlarını geçirmek için geldikleri sakin ve klas adadır.Samimi bir adadır. İki kez geçince minik çarşısında sizi tanıyıp ''Yasu!!'' diye seslenirler ))) Bir araba kiralayıp kayaların arasındaki dar yolları tırmanmaya başladığınızda aniden minik bir koy manzarasıyla karşılaşırsınız. Lüks olmayan sıra sıra lokantalar üste hepsinin evleri. Saat iki olunca siestaya başlayan sakız halkı genelde motorlarıyla bu koylara gelirler. Lüksten uzak lokantalarda sevimli azıcık da tembel sahipleri tarafından karşılanırlar. Herkes birbirini tanır burada. Kocaman bir ahtapot kolu sadece size ait olarak gelir. Reçina denen çam kokulu Yunanistan da gazoz gibi giden şaraplarınızı yudumlayıp; İstakoz balık derken anlamadan hafiften başınız döner akşamı edersiniz. Daha sonra her yer sessizce boşalıverir. Uykuya gider herkes evlerine. Akşama; geceye hazırlanır hem iş yerleri hem de eğlence yerleri. Sakız adası minik koylara saklı güzeliklerle doludur. Çünkü yıllar evvel korsan gemileri hep bu adaya baskınlar yaparmış. Bu baskınlardan korunmak için gizli ve uzak yerleşim bölgelerinde yaşarmış adalılar. Dar yollardan geri dönerken köylerden geçerken eğer mevsimindeyse köylü kadınların sakız ayıkladıklarını görürsünüz kocaman çarşaflar içinde. Nasıl topraktan kabuğundan ayrıldığını görseniz niye bu damla sakızı bu kadar pahalı anlarsınız. Zordur pirinç ayıklamak gibi meşakatli. Adadakiler sabırlıdır. Severler minik işlerle uğraşmayı. Emekli bir öğretmen 10 sene boyunca evinin bahçesiyle uğraşmıştır. Ne yapmış biliyor musunuz. Mermeri işlemiş. Evin duvarları bahçe kenarı bastığı yer her yeri mermerle döşeyip onu işlemiş. Minik üzüm asmaları bahçe duvarında yunuslar balıklar güller hep mermerden ince ayrıntılarına kadar işlenmiş. kesin görmeliydiniz. Umarım bir soğuk frape ve reçina içmeden ayrılmadınız bu güzel minik gizemli adadan. Hukuk danışmanlığını üstlendiğimiz sakız adası kafeyi beğenmenize de çok memnun olduk. Demek ki orada o nostaljiyi yaratmayı başarmışız ki siz daha sonra Sakız adasına doğru kocaman bir adımı bir kerecikte atıvermişsiniz. Hep böyle adımlar atıp yakın uzak keşfedilmeyi bekleyen tüm güzeliklere.


4 yorum:

  1. Ne hoş bir çalışma olmuş bu. Vladimir etkilendim doğrusu.Keşke yorum bırakanların isimlerini de yazsaydın, salak salak "acaba hangi söz bana ait?" diye aratmazdın beni.

    YanıtlaSil
  2. Sufi;

    Teşekkür ederim...

    Aslında bu işe giriştiğimde ilk bir kaç gönderid e yazılara linkle ve yorum bırakanların isimleri vardı. Ama yazılar toparlandıkça kendi içlerinde bi bütünlük olduğunu farkederek linkleri kaldırdım. Yazıların seçimi tamamen bitince de son bir kararla isimleri çıkardım. Çünkü yazıları isimlere bakmadan seçmiştim zaten. Kims arkadaşlarımın ismi çok geiyordu kimileri çok yaorum bıuraktığı halde az sayıda alıntısı vardı.

    İsimsiz ve bağlantılar olmayan son halini son bir kez okuyunca yazılarda garip biçimde bir bütünlük olduğunu görerek bu hali ile bırakmaya karar verdim.

    Bu arada estafuğrullah olur mu öyle şey. Senin şu ana kadar ki üç postta da yorumların mevcut :)

    YanıtlaSil
  3. cok ılgınc bı calısma olmus
    ben de merak ettım benım de yorumum var mıydı dıye:)

    YanıtlaSil
  4. Öykü;

    Var elbette, kronolik sırada gidiyor ve bugünhe yaklaşıyoruz.

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorumlar