Sevgili Aslan Burcu;
Gösterişi seven aslan burcu. İçi dolu insanların gösterişi iyi duruyor da kof insanların ki sakil kalıyor. Sen de maalesef olanca ihtişam hırsına rağmen kofti kaldın gülüm. Sarıya dönmüş kumral kıvırcık saçlar ve kıpkırmızı gürbüz bir surat, ağzını açtığında dökülen koskocaman bir şive. Yıllar boyunca, çalıştığın müessesenin yaz kampında, vakıf başkanı tavla oynarken gazoz istediğinde gazoz, çay istediğinde çay, sigara içtiğinde de kül tablasını tutarak ve birlikte poker masasına oturunca kasten yenilerek gösterdiğin sadakatin meyvelerini hayal bile edemediğin koskoca ünvanlar olarak geri alınca şaşırmışlığın doğaldı elbette. Ama o unvan için az çalışmamıştın hani, karın da yönetim kurulu üyelerinin hanımların evlerinde gün yaparken börek çörek pişirmeye az gitmemişti elbette. Çalıştığın kurumun yükselme kuralları işte atılan usta adımları değil de “sosyalleşmekten” geçiyordu değil mi?
Hırsından zıp zıp zıplayıp, kimselere sözünü geçiremeyen mendebur cüceleri andırıyordun öfkelendiğin vakit. Buna herkes gülüyordu. Yanlış anlama dış görüntüdeki boyun hayli uzun ama karakterin güdük olduğu için nereye gitsen içinde bir cüce seninle birlikte geliyordu. Hem de ne cüce; hırslı, hınzır ve kötücül.
Herkesle uğraştın, seni işgal ettiğin makamı senden daha iyi idare edebileceği fikrine kapıldığın herkesi elimine etmek için kendi kendine bir savaş başlattın. Kibar, şyş tahsilli, konuşmasını, düşünmesini, giyinmesini bilen herkesi tek tek karaladın. Bana da kötülük etmeye uğraştın. Eline ne geçecekti biliyorsun. Bir rakibini silip atacaktın. Hesap öyleydi değil mi? Oysa ben sana çok gülüyordum. Herkes gülüyordu o ayrı.
İlk göreve geldiğin aylarda birlikte birkaç müşteri ziyareti yapmak istemiştin. Diğer birimdeki arkadaşlar gibi iki üç tane olsun, suya sabuna erişmeyen hoş sohbetler sürsün gitsin arayışındaydın. Ben seni dokuz tane müşteri ziyaretine götürüp hepsinde de önemli hususlar konuşulunca içindeki cüce de sen de aptalın en önde gidenine dönüşmüştünüz. Bulunduğumuz ilin önde gelen isimleri, ülke çağında tanına markaları ğreten müşterilerin karşısında oturuken gevelediklerinin o ortamlara uymadığını sen de fark etmiş olmalısın ki kısa süre sonra Konya’dan, etli ekmekları dürüp yuvarlamaktan sözetmeyş kesmiş, hatta dut yemiş bülbüle dönmüştün. Son müşteride firma sahiplerine ve genel müdürüne beşmilyon dolarlık bir kaynak yaratma sözünü vermiştin. Palavra sıktığını çay servisi yapan adam bile anlamıştı. Konuşmanın bir yerinde çalıştığımız kurumun genel müdürü ile üniversiteden arkadaş olduğunu söyledi firma ortaklarından biri. Kulağın birinden girip öbüründen çıkan bir “information” oldu bu da. Palavralarının altına imzayı ise çıkış kapısında attın. Firma sahipleri ile vedalaşırken beni de firmanın sahiplerinden sanıp iki tane kibar laf ederek elimi sıkmana kimse alenen gülmedi. Bıyık altından sırıttılar sadece. Kahkahalar eminim ki biz oradan ayrıldıktan sonra atılmıştır.
Oradan ayrılınca derhal söz verdiğin kaynak için teklifte bulundum. Takvim Mart ayının 15’ini gösteriyordu. Aylarca masanda salladın durdun. Üst birimi arayarak bu fiamnın önemli bir firma olduğunu bizden başka kurumların da ona kaynak yaratma peşinde olduğunu hiç birisinin de aylarca oyalamayacağını söyleyerek, teklifimi onlara emrivaki ile yollattım. Üst birime pas ettiğinde zaten aylar geçmişti çoktan. Haziran ayında izin kullanma niyetim vardı ama işi sonuçlandırmadan çıkmak istemiyordum. Yine de çıktım Ağustos ayının 15’inde tatildeyken sabah sekiz otuzda kredi biriminin en üst düzey sorumlusu beni aradı. Falanca firmasının sahibi genel müdürümüzün arakadaşı imiş neden söylemiyorsunuz diye beni azarlarcasına sordu. Bunu size amirim beyefendi niye söylememiş, gayet iyi biliyor oysa ki dedim. Meğer firma sahibi genel müdürümüzü arayıp gönderdiği cevval adamın bir sürü sözler verip aylarca salladığını, ama bizim ki gibi kuruma bunu yaraştıramadığını söylemiş. Aylarca sallanan teklif bir telefon ile çıkmıştı da. Firma yatırım için yaratacağı kaynağı çoktan yaratmış, tesisi iki katına çıkarmış, üretime başlamıştı bile.
Bu kaynağın böyle gecikmesinden tamamen kendin mesul olmana rağmen suçlayacak birisi lazımdı sana. Vakit geçirmeden bana koşturdun. Binadan içeriye girdin, üst kat merdivenlerini hırslı bir cüce gibi burnunda soluyarak, kıpkırmızı çıktın. Yanımda bir kuruluşunun aklından geçen lafı söylemekten kaçınmayan üst düzey yetkilisi vardı. Senin selamsız sabahsız odamdan içeri daldığını görünce;
- Kim Bu?
Diye bana sordu. Kim olduğunu açıklarken sen göğsünü dışarı çıkarmış, burnunu soruyu soranın aksi istikamete çevirmiştin. Yanıt seni oracıkta yıktı:
- Vah vah, çok yazık.
Bu sözleri duyunca geldiğin gibi arkanı döndün, koşarak oradan kaçtın. Çok komik bir cüceydin sen ya.
Aylar sonra değerlendirme belgelerimizi dolduruken oturdum karşına. Beni yerind dibine geçirmek istiyor ama başaramıyordun. Ödemesi sorunlu firmalar ile ilgili bölümde benden puan kırmak istedin. Ben kabul etmedim. Sorunlu alacak rakamı yüksek olanlardan kırıyorum diye ısrar ettin. “Yazarsanız benim de yazacaklarım var, ama yazmam bir hafta sürer bu iş bugün bitmez” dedim. Değerlendirme belgemi kabul etmedim. Bir hafta sonra açıklama önündeydi: “Sorunlu kredilerin tahsil edilmesindeki başarımdan dolayı ikramiyemde yüzde onbeş artırım yapıldığı ve altı yıldır tahsil edilemeyen 232 adet dosyayı isimleri ile yazarak bu dosyaları ben kapatmadıysam kimin kapatmak istediğini öğrenmek istiyorum” yazdım.
bugüne kadar iki aslan tanıdım, bence de yüzlerini şeytan görsün. bence şeytana da yazık. korkak ama cesur olduğunu sanan, mızmız, hastalık hastası, farkındalık yoksunları ve TEMBEL
YanıtlaSilGuguk Kuşu;
YanıtlaSilSüpersin :)))) Son cümlene bayıldım bayıldım :D
ben deeee :D
YanıtlaSil