10 Temmuz 2011 Pazar

Oğlak Burcu

Sevgili Oğlak Burcu;

Sen öldün, bir ölünün arkasından da konuşulmaz ona mektup ta yazılmaz. Başak Burcu’na yazdığıma göre sana da yazarım elbette, seni dallanıp budaklandığı için henüz bitiremediğim bir romanın Akbaba isimli karakteri yaptığıma göre senden bahsedebilirim de. Kendimde bu hakkı buluyorum çünkü bana ve bir çok kişiye çok kötülüğün dokundu. İnsanların hayat çizgisini alıp kırdın, onların yaşamlarını değiştirdin. Bu hakkı kendinde gördüğün için ya da yapabileceğini ve hesap vermeyeceğini bildiğin için yapmışsındır elbette. Vardır mutlaka bir açıklaman. Ama yaşamının son anlarında bana gelip hakkımı helal etmemi istediğine göre en azından bana haksızlık ettiğini düşünmüş olmalısın.

Bir buçuk yıl oldu, yılbaşından birkaç gün önce benim ofisime geldin. Karşıma oturdun. Ölümcül bir hastalığın pençesinde olduğunu duyuyordum. Ama bu denli etkilenmiş olabileceğini düşünmemişti. Görüntün beni üzdü. Ellerin titriyor tutuk tutuk konuşuyordun. Tedavin ile ilgili evrakları gösterdin bana. Sonra; “Oğlak Burcu Bey’in yardımcılığı görevini yapmış olan hiç kimse bu kurumda doğru düzgün biçimde terfi edemez. O yardımcılarını hep en zeki, en bilgili, en girişken kimselerden seçme lüksüne sahip oldu ama onca artı özelliğine rağmen yardımcılarının hiç birisi hiçbir başarıya imza atamdı diye konuştuğun geliyor kulağıma. Neden böyle diyorsun?” dedin bana. Bu aylardan beri kafamda hazırladığım tiradı bu kez dışımdan ve bir seyirciye üstelik tek duyması gereken kimseye tekrarlama imkanı veriyordu bana. Ama gene de bir düşündüm, şöyle yüzüne uzun uzun baktım. İnkar edemem gözlerim bile doldu. Hasta ve yaşlı bir adam bu sözleri söylemeli miyim? Diye sordum kendi kendime. Evet söylemeliydim. Hayatımın geri kalanında uykum kaçmadan kendime saygım azalmadan, bir insanın arkasından konuşmuş pozisyonuna düşmeden yaşamak istiyorsam tüm düşüncelerimi yüzüne söylemeliydim.

“Sizin” dedim, “yardımcılığınız görevine seçtiğiniz hiçbir adam hayretmedi, birisini aldınız saçma sapan bir yere tayin ettirdiniz, birisini aldınız ezdiniz ezdiniz kaçmak zorunda kaldı, beni aldınız yerin dibine geçirdiniz tek başıma onlarca kişinin üstlenmediği sorumlulukları üstlendim ve başardım. Buna rağmen beğenmediniz. Hoş beğenmeseniz ne yazar, konuştunuz, bizleri karaladınız. Bu bir gerçek. Gerçek olduğu içinde ben bunları elbette anlatıyorum. Yapmasaydınız, bizlerin hayatını bozguna uğratmasaydınız ben de konuşmazdım” diye ilave ettim.

Karşımda susuyordu. Devam ettim.

“Hatırlarsınız sizinle çalışmaya başladığımız ilk günlerde iyi sayılırdık sonra bir gün bana tutumunuz değişti. Kızınız liseye gidiyordu banim odama gelip elinizdeki saçma sapan bi rlsie kompozisyonunu İngilizceye çevirmemi istediniz benden. Çok bozuldum. Bozulduğumu da belli ettim. Sizin hatırınız için bunu bir defaya mahsus yapacağımı ve çevirinin mükemmel olacağını söyledim, ancak benden bir daha böyle isteklerde bulunmamanızı rica ettim. Kızınız kompozisyon ödevinde sınıfındaki diğer çocukları anlatmıştı, sizinki gibi son derece alaycı bir üslupla akranlarını hakir görüyordu. Çevirim mükemmeldi bütün argo terimlerine varıncaya kadar yerli yerine oturtmuştum. Kızınız ödevi başkasına yaptırttığı için zayıf almış. Benim kabahatim değildi, mükemmel olacağını size söylemiştim. Ondan sonra diş bilediniz bana. Hep eleştirdiniz, hep zor görevler verdiniz, benim başardığımı görmezden gelmeye karar verdiniz. Aleyhimde biri bir şey söylese sicilime hemen not düştünüz. Başarıların gözükmediği, üçüncü elden alakasız kişilerden duyılanların düşüldüğü bir sicilden hayır beklenmeyeceği malumunuz. Bana kötülük ettiniz siz. Elbette konuşurum” dedim.

Kötülüyordunuz karşımda, ellerini ziyadesiyle titremeye başlamıştı. Sustum.

- “Özür dilerim, Affet. Görevim gereğiydi yaptıklarım” dediniz.

“İmkansız bu” dedim sesim tireyerek, fısıldar gibi.

“Hakkını helal et bana” dediniz.

“Edemiyorum” dedim.

Sizi son görüşüm oldu. Sonra yatağa düştünüz. Birkaç ay sonra da aramızdan ayrıldınız. İşinizi ön plana alıp, ilk duyduklarınızla eyleme geçmeseydiniz iyi bir yönetici ve iyi bir insan olarak anılma şansına sahip olabilirdiniz. Siz kendi seçiminizi yaptınız. Yaşamınızda sizin gücünüzün gölgesinden korkanlar şimdi garipliklerinizi tekrar edip gülüyorlar. Kulağınıza gitme riski yok. Benden sonra yardımcılığınızı yapmış olan kişiler de yaptığınız kötülükler için sizden nefret ediyorlar.

Bana o gün gelmiş olmanız benim haklı olduğumu gösterdi. Ama ben haklı olduğumu zaten biliyordum. Siz kendinizi temize çıkarmak için geldiniz bana. Üzgünüm çıkaramadınız.

Çok iyi bir roman kahramanı oldun ama, çok gerçekçi, çok kötü birisi.



1 yorum:

  1. insan yaşadığı haksızlıkları unutamıyor değilmi, gerçi oda yaşattığı haksızlığı unutamamış büyük ihtimalle, kendisi ve senin için çok geç kalınmış bir özür, yaşananlar bir telafisi yok, zaman aşımı olmasına rağmen (hani zaman herşeyin ilacıdır derler ya) onu affedememişsin, hasta olmasınada rağmen, kendimi senin yerine koyuyorum, yüreğim ayrı dilim ayrı konuşurdu, affedemem diyemezdim sanırım ama zamanla zayıflamış kırgınlığım, sinirim içimde bi yerde bana iğne batırırdı :) ama iğneden korkmuyorum, yıllar oldu bu korkumu yeneli, hem iğne acısı nedirki, atlatıyorsun yeniyorsun kendini,herşeye geç kalmak işte hataları affettirmeyen en büyük sebep

    YanıtlaSil

Yorumlar