1 Şubat 2008 Cuma

Ben Giderim Batum'a... Batum'un Batağına...

Üniversitenin ilk yılında, Hafif Müzik Orkestrası, Tiyatro Topluluğu ve Türk Halk Müziği Korosuna katılmıştım. Hafif Müzik Orkestrasında yedekler çok sayıdaydı ben de yedek solistlerden bir tanesiydim. Tiyatro çalışmaları muhteşemdi, ortada sergilenmesi gereken bir oyun yokken çok güzel doğaçlamalar ya da kısa metinler üzerinden yorumlar yapıp çok güzeldeneyimler edinmiştik. Ancak ortaya metin gelince herkes rol kapma yarışına girip biribirinden nefret eder olup dört bir yana dağılarak büyük çoğunluğumuz tiyatro defterini kapatmıştı. Türk Halk Müziği Korosu gepgenişti, orada herkese yer vardı. Çalışmalarımız TRT'nin kadrolu sanatçısı olan enstrüman ustaları ve koro şefimiz ile sürüyordu.
Çalışmalar ilerledikçe benim de azeri türkülerde yeteneğim olduğu ortaya çıktı. Koro uyumluydu, şefimizin bakışında hatamızı ya da vurgulamamız gereken yeri anlıyorduk. Bizi en çok yoran"Ben Giderim Batum'a" türküsü oldu. Bu türkünün icrası esnasında hep güler yüzüne alışık olduğumuz koro şefimizin kaşları çatılıyor, yüzü endişeleniyor, genelde topuz olarak bir araya getirdiği saçları tehlikeli biçimde sallanıyordu. İnsanların sinirini fiziksel hallerine yansıtması beni güldürür, hala da öyle, bunu zayıflık olarak kabul etmem bir yana, sinirinden dolayı o kibar hallerin bir bir yokolma dağılma ipuçları vermesi beni nanılmaz keyiflendirir. Artık içimden gülüyorum ama 18 yaşımdayken malesef ben de güldüm mü tam gülüyordum yani.

Ege Üniversitesi Şenlikleri esnasında hem koromuza, hem tiyatro topluluğuna, hem de türk halk müziği korosuna görev düştü. Böyle olunca ağırlığı koroya verdim, tiyatro grubu neredeyse ömür boyu nefreti öğrettiği için çoğunluk zaten uzaklaşmıştı.

Söyleyeceğimiz türküler netlik kazandı ve prova sayılarımız arttı. Hocamızı endişelendiren türküyü mükemmel biçimde icra ediyorduk artık. Kadının yüzü mutluluktan ışıl ışıl parlıyor, saçları bir heykel gibi dimdik göğe uzanıyordu.

Mayıs ayının son günlerinde sahne provamızı yaptık. Yer Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Büyük salon'du. Kocaman salonda bir ufacık kalmıştık. Sahne tozunu ilk kez yutuyorduk. Pek alışık değildik.

Son gün kulis telaşlıydı. Herkes alışık olmadığımız biçimde bir örnek şıklıktaydı. Dışarıda çok şiddetli sağnak yağmur ve fırtınalı bir hava vardı. Ama içerisi güvenliydi. Endişemiz yoktu. Siyahlar beyazlar, filinta gibi erkekler, kuğu gibi kızlar kapalı perdenin arkasından süzülüp sahnedeki yerimizi alırken hocamız son günlerdeki tüm mükemmelliğe rağmen "aman Batum'a dikkat" diyor. Bu hal birkaçımızda zincirden boşalmaya hazır tehlikeli gülme krizlerinin sinyalini veriyordu. Koro şefimiz; "Şşşşt artık sahnedeyiz sessiz olalım" diye şefkatle azarladı bizleri.

Basamakların üzerinde dizildik. Kızlar önde, erkekler ikinci ve üçüncü basamaklarda. Ben en uzun boylu olarak en arka ortada duruyorum. Perde açılsın her yeri en iyi ben göreceğim diye hesaplar yapıyorum. Saz heyeti önde duran sandalyelerine profesyonel ve hızlı biçimde kuruldu.

Perde açıldı. Aman Allah'ım o ne kalabalık. İlk notalar başladı. Biz sayıyoruz içimizden, Hoca başını eğiyor, eliyle işaret veriyor giriyoruz. Çok güzel söylüyoruz, hocamız mutlu. Yüz ifadesinden kadının hislerini anlayabiliyoruz artık. Ben ortada, tüm yakın arkadaşlarım seyircilerin arasında tek tek onları seçmeye çalışıyorum. "Batum'dan" sonra benim solom var. Bu merdivenlerden yuvarlanmadan inerim inşallah diye hesap yapıyorum. Dışarda fırtına yağmur, heryer heryerde biz ahenk içinde söylüyoruz türküleri birbiri ardına. Türkü seçimi de iyi ilgi sönmüyor.
İkinci türküden sonra hepimiz rahatladık. Arkadaşlarımızın yerini de belirledikten sonra gözlerim fırıl fırıl dönmeye başladı. Farklı gözlemler yapmaya çalışıyorum. Tavana baktım. Yoo içerisi o kadar da güvenli değil. Tavanda bir ıslaklık var. İri bir damla yaylanıyor, düştü düşecek gibi oluyor. Nereye düşer bu diye bakıyorum. İlk damla kesinlikle hocanın topuzuna düşecek belli. Sazlar çalar koro beklerken yanımda duran Tamer'e dönüp "ilk damla topuza düşecek" diyorum. Arkadaşım önce anlamıyor ama tavana bakınca anladığını hissediyorum. Koro tam girecekken "Hayır omuza" diyor. Sinirimiz zaten hafif bir işarete bakıyor bozulmak için. Gülmemek için dudaklarımızı ısırıyoruz. İlk damla topuza düşüyor. sonrakiler de aynı yere. Ben içimden omzuna düşmesin hissederse kötü gülerim diye düşünüyorum. Ben solodayken olmasın Allah'ım diye dua ediyorum.

Derken Batum' başladı. O ilk dizeler tamam, dört dörtlük. Koro şefimiz, topuza gelen damlaları farketip huylanma belirtileri göstermeye başlayınca olanlar oldu. Tamer ve ben olayın farkındayız, ben öbür yanımdaki arkadaşı da dürtüp ona gösterdim. Kadın damlalar arttıkça kontrolünü kaybetmeye başlıyor. Önce kaşlar çatılıyor arkasından o topuz tehlikeli biçimde sallanmaya başlıyor, her sallayışta sağından solundan saçlar serbest kalıyor. Ben kahkaha atmak üzereyim artık gülmemi zor tutuyorum. Gülmem görülmesin diye çökmeye başlıyorum. Dengem bozulunca sağ elimle Tamer'e sol elimel Osman'a tutunmayı deniyorum. Üçümüzün dengesi bozuluyor herkes yanındakine tutunup dengesini korumak isterken arkadan sekiz kişi arka üstü yokoluyoruz. Canımız yanıyor ama kahkahalarımızı tutamıyoruz. Bizim düşüşmüzle tüm setlerin dengesi bozuluyor bütün koro yerde. Ayaklarımız havada kahkahalar atıyoruz.

Seyirciler gülmekten yarılıyor. Hocamızın kafasında topuz diye bir şey kalmamış saçları tamamen özgür. Haykırıyor "Çabuk toplanın, devam edin toparlayabiliriz", "Ay noldu anlamadım ki bunlara" Perde kahkahalarımızın üzerine kapanıyor.
Ve korodakilerin büyük bir çoğunluğunun hayatında Türk Halk Müziği sayfası bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Bahar şenliğinin en eğlenilen konserini yaptığımız için guru duyamıyoruz ama tuhaf bir anı olarak aklımızda yer ediyor ve şimdi aynı türkü, çok sesli olarak bile kulağıma çalınsa sebepsiz yere gülüyorum.

7 yorum:

  1. çok hoş bir anı bu ya, bak hiç anlatmamıştın daha önce. allahtan tiyatro anılarımı yazdım da, aklına düşü düşüverdi topuza damlayan yağmur damlası gibim, iyi olmuş :)) artık batum bana da seni hatırlatacak :)))

    sevgiler

    YanıtlaSil
  2. evet aynen öyle oldu. senin tiyatro anını okuyunca kendi sahne anılarımın bazısı canlandı gözlerimde. daha başka sahne anılarım da var:))) orada kapana perde türk halk müziği hayatımın üzrine kapandı.. :)))

    YanıtlaSil
  3. :))
    Sizin solo okuyacaginiz turku neydi acaba hatirliyor musunuz? Merak ettim...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Bildirgeç elbette hatırlıyorum, hayatımın en kötü çuvallamalarından biriydi, sonra soloya çıkmadımsa da hatırlıyorum. "Araz üste buz üste" isimli azeri türküsünü okumam gerekiyordu. Ramak kaldı derler ya o kadar kalmıştı. KIsmet değilmiş okuyamadım.

    YanıtlaSil
  5. Ne hoş bir anı. Koltuktan düşüyordum arkaüstü sizin gibi. :) Koro şefini çok merak ettim ben.

    YanıtlaSil
  6. Gereksiz ciddiyet!
    Okurken çok eğlendim, bana da bir anımı çağrıştırdı.
    Doktor hanımlar korosu, kuzenim koroda olduğu için biraz mecburiyetten gittim, ama çok güzel geçti. Kocalar seyirci, hep beraber söylerken seyirciler koroyu bastırıyordu. Çile Bülbülüm şarkısının "Allah" nakaratında öyle bir bağırdık ki, hanımlar kalakaldı. :) Hoca arkasını dönüp "Şimdi biz bunu beğenmemek zorundayız arkadaşlar, usul böyle" diyene kadar bir sessizlik oldu.
    Seninki kadar renkli olmasa da ben çok eğlenmiştim.

    YanıtlaSil
  7. Şule;

    Herşeyi gereğinden fazla önemseyen tipler böyle gergin anlarda sinir bozucu olabiliyor o sinirler bir boşandı mı tutabilene aşkolsun :)

    Ben bu koro haidesinden tam ders alamamış olmalıyim ki bir kaç sene önce tekrar bir koroda bir sene geçirdim :) o da ayrı bir hikaye

    YanıtlaSil

Yorumlar