BİRİNCİ PARÇA:
Küçüktü, üşüyordu, kapının önünde bir başına kalmıştı. Annesinin işten dönmesini bekliyordu. Yaşadıkları muhit pek tekin değildi. Kasvetli bir apartmandı. Merdiven aralığının ışığı bir yanıp bir sönüyordu. Çocuk karanlıktan da karşı komşularından da fena halde korkuyordu. Ablası ile birlikte komşu hakkında uydurdukları öyküler birer birer aklına geliyordu. Kapılarının önünde beklerken uydurdukları öykülerin hepsine inanıyordu. Annesi ya da ablası dönmeden önce komşuları merdivenlerde belirecek diye ödü kopuyordu. Merdivenlerde ayak sesleri yankılanırken başı dönmeye başladı. Hıçkırığını gizledi, annesi ağlamasına izin vermiyordu. İri gözleri ıslak, merdivenden çıkacak karaltıyı bekledi.
İKİNCİ PARÇA:
Çocuk annesi ve ablası ile yaşıyordu. Başka bir ablası daha vardı ama o büyük şehirde yaşıyordu. Yılbaşlarında ve bazen aklına estiğinde eve geliyor. O eve geldiğinde çocuk çok mutlu oluyordu. Beraber oyunlar oynuyorlardı. Annesi büyük ablası geldiğinde mutlaka bir olay çıkartıyor abla en fazla üç gün kaldıktan sonra büyük bir kavga çıkıyor. Kapıları çarparak kaçıp gidiyordu. Arkadaşlarının evlerinde baba dedikleri bir adam olduğunu görünce o da annesine babasını sormaya başladı. Aldığı cevap her zaman en sunturlusundan bir küfür oldu, arkasında ne bir ufak açıklama ne de bir isim geldi.
Çocuk bir gün oyuncu olmak, büyük bir yıldız olmak istiyordu. Televizyonda gördüğü aktörleri taklit ediyor, gizli gizli ayna karşısında rol yapıyordu.
Çocuk evdeki her zaman barut fıçısı annesine onsekiz yaşına kadar dayandı. Reşit olunca büyük şehre ablasının yanına gitti.
ÜÇÜNCÜ PARÇA:
Ablasının aslında annesi olduğunu öğrenmeye hazır değildi. Annesinin anneannesi, ablasının teyzesi büyük ablasının ise annesi olduğu gerçeği 3 kişiden ibaret ailesindeki tüm rolleri birbirine kattı.
Gerçek annesi de babası hakkında konuşmak istemiyordu.
Çocuk genç adam olmuştu. babasının onu neden terkettiğini, onu neden istemediği sorusuna yanıt bulamayacağını anlayınca kendisini çaresiz hissetti. Çaresizliği içindeki en derinlerde kalmış bir yere ittirdi, o soruyu bir daha sormadı.
Oyunculuk kurslarına yazıldı. Çok başarılıydı, ufak filmlerde önce ufak sonra, biraz daha büyük roller aldı. Otuz iki yaşına kadar çok kimsenin hatırlamayacağı filmlerde göründü.
DÖRDÜNCÜ PARÇA:
Arkadaşı bir senaryo yazmıştı, başrolde onun oynamasını istiyordu. Büyük stüdyo bu genç adam konusunda kararsızdı. Ama sonunda rolü aldı. Yetmişli yıllarda çekilmiş insana ve onların içsel yolculuklarına odaklanmış, hiç birşeyin göründüğü gibi olmadığı filmlerdendi.
Filmin sonlarına doğru yer alan önemli bir hesaplaşma sahnesi hariç bütün çekimler tamamlanmıştı. Filmin son çeyreğinde yer alacak olan bu sahne genç adamın hazır olmadığı gerekçesi ile sürekli erteleniyordu. Artık ertelenemeyecek hale gelmişti, o sahne çekilince film bitecekti. Genç adam yönetmenden o sahneyi değiştirmesini istiyordu. Yönetmen kesinlikle yanaşmıyordu. "Bu sahne bu şekilde çekilmezse bu film istediğim film olmayacak, denemelisin, başaracaksın" diyerek genç oyuncuyu yüreklendiriyordu.
Genç oyuncu sahneyi çekmeye razı oldu. Ama bir tek ricası vardı. Sette kendisi, diğer oyuncu ve yönetmen dışında başka kimse olmayacaktı. Sabah çekime geldiğinde oldukça endişeli görünüyordu. Işıklar, ses ayarlandı teknik ekip dışarıya çıktı. Yönetmen kendisini rahat hissedecekse doğaçlama yapabileceğini söyledi. Klaketi kapatacak kimse yoktu. Kamera çalışmaya başladı.
Genç adam hasta yatağındaki felçli babasına arkasını döndü, kamera yüzüne yaklaştığında genç oyuncu gitmiş yerine, o karanlık kasvetli koridorda bekleyen ürkmüş çocuk gelmişti. Çocuk ürkmüştü konuşmaya başlayınca babasını annesi olduğu zannettiği kadına soran çocuk gelmişti.
Senaryoda olmayan sözler ağzında dökülmeye başladı. Babası ile hesaplaşıyordu. Hayatında belki ilk kez kendisini bıraktı. Sahne bittiğinde gözlerinde öfke yüklü yaşlar vardı.
Jack Nicholson o sahneyi çekmeye başlarkan sıradan bir yıldız adayı, çekim sona erdiğinde ise 32 yaşında koskocaman bir yıldızdı.
"Five Easy Pieces" Kuzey Amerika'da piyano öğrenmeye başlayan gençlerin mezuniyet tezi kitabı görevini üstlenmiş bir kitaptır. İçinde beş klasik piyano eseri vardır. Aylar yıllar süren yorgunluk, ter, bazen umutsuzluğa kapılmaya neden olan egzersizlerden sonra bu kitaptaki parçaları çalmayı başaran piyano öğrencisi mutlu olur. Artık bir şeyleri ortaya koyabilmenin hazzını yaşar.
Robert Rafaelson, Holywood'un insanın ön plana aldığı yetmişli yıllarda, yıllardır üzerinde çalıştığı senaryosunu filme çekmeye çalışmaktadır. Film çarpıcı bir konuya sahiptir, ismi "Five Easy Pieces" olacaktır. Baş rolde Jack Nicholson vardır.
Fabrikada işçidir Jack Nicholson, çok basit zevkleri vardır, geceleri ayık geçmez, berbaer yaşadığı sevgilisi de çok basit bir kadındır. Küfür, içki, iş ile dolu bir hayattır. Sevgilisi ile iletişim problemleri vardır. Eve geldiği zaman sözle konuşamadıklarını müzik setinin sesini yükseltip Tammy Wynette şarkıları çalarak ortaya döker sevgili rolündeki Karen Black. Jack nefret edilecek bir karakteri canlandırmaktadır.
Sonra birden, hiç umulmadık bir anda, inanılmaz bir mekanda, jack Nicholson bir pyanonun başına geçer ve inanılmaz güzellikte bir melodiyi çalmaya başlar. O andan itibaren adamın içinde yaşadığı çevreden farklı bir geçmişi olduğunu, o çevrede bir yabancı olduğunu anlayıp gizlice izlemeye ipuçlarını bir araya getirmeye başlarız.
İyi bir piyanist olacakken, zengin ailesini terkedip, sahip olduğu herşeyi elinin tersi ile itip, bir fabrikadaa işçi olmayı tercih etmiştir. İki kardeşi vardır. Kızkardeşini ziyaret ettiğinde, yola çıktığı andan itibaren sanki işçi jack sanki yavaş yavaş soyunup aristokrat jack ceketini giyer. Konuşması, şivesi, yürüyüşü yavaş yavaş değişir ve içinden farklı bir adam dışarıya çıkar.
Babası ağır hastadır, istemdeiği halde onu ziyaret etmek zorundadır. Ziyarete sevgilisi ile gider. Orada babası ile hesaplaşır. Kolay bir hesaplaşma değildir. Sevgilisi ile yola çıkar. Bir benzin istasyonunda dururlar. Jack sevgilisinin iyi olmasını, mutlu olmasını istemektedir. Sevgilisi tuvalette iken, ceketini, cüzdanını bırakarak benzinlikte karşılaştığı bir şofre onu alıp alamayacağını söyler. Beş parasız ve kimliksiz yola çıkar...
Sinemaseverlerce keşfedilmesi gereken filmlerdendir Beş Kolay Parça.
Sevgili Vladimir, bildiğim kadarıyla, tanınmaya başlayınca, Times dergisinin yaptığı bir araştırma sonucu öğrenmiş, anne bildiği kadının anneannesi, ablasının da annesi olduğunu. Duyduğum da ben bile şok olmuştum, Jack'in neler düşünüp, hissettiğini düşünemiyorum bile. Böyle şeyler sadece Türk filmlerinde olur sanırdım halbuki. Kendisini ilk gördüğüm Guguk Kuşu filminden beri çok sevmiş ve her filmini zevkle izlemişimdir.
YanıtlaSilben de istiyorum bu filmi !?!
YanıtlaSilyazın kadar etkileyici mi gerçekten görmeliyim..
Bu film gerçekten güzel. Özellikle babası ile yüzeşme sahnesi çok iyi. Kesinlikle tavsiye ederim.
YanıtlaSilBen yetmişli yıllar ile ilgili bir kitaptan okumuştum Jack Nicholson'un hayatının ilk yıllarını.
Oyunculuğunu çok iyi buluyorum en dandik filmde bile alıp götürür.
Vay be, bilmiyordum ben bunları. Feci merak ettim ve hemen araştırmalara başladım. Yazının etkisiyle en kısa zamanda seyredeceğime emin olabilirsin. Teşekkürler.
YanıtlaSilSevgili Çınar, izlediğin zaman görüşlerini paylaşırsan ayrıca memnun olurum.
YanıtlaSilBu adamın filmleri hep güzeldir. Gerçi Shining'i izlerken epey zorlanmıştım, gerilim ve korku filmlerini hiç seyredemiyorum. Geriliyorum ve korkuyorum!
YanıtlaSilYaşam öyküsünü bilmiyordum. Zor bir şey yaşamış gençliğinde...
Şule;
YanıtlaSilBugün olsa yazmayacağım bir yazı. Film ile adamın özel yaiamına dair fazla bilinmeyen bir minik dönemi karıştırmak doğru gelmiyor artık bana. Sİnema, snemacılar hakkında yazılan kitapları okumayıs eviyorum. ne yazık ki ülkemizde bu konuda düzgün kaynaklar bulunmuyor bulunanlar da çoğunlukla gereksiz tercihler ve yüzde sekseni salakça çevirirlerin kurbanı. Yabancı yayınlardan elde ettiğim kırıntıların izini sürmek hoş oluyor bazen. festivaller, bağımsız film çekenlerin öyküleri daha hoşuma gidiyor son zamanlarda