16 Eylül 2011 Cuma

Kadından Don Kişot Olur mu?

Kendine ait bir ruh mimlemiş, sağolsun. Zor bir mim. İlk defa bir mimde ilk okumamda tıkandım kaldım. Konu şöyle;

"Bir günlüğüne ruhum aynı kalmak koşulu ile kadın/erkek olsam ne yapardım? Ne haltar karıştırırdım?"

Kendime kadınların kendi aralarında neler konuştuğunu gözlemleyecek fırsatlar yaratırdım sanırım. Şu halimle gidemeyeceğim yerlere giderdim, kadınlar hamamı ya da kuaföre mesela... Oralarda bana malzeme olacak bir sürü gözlem yapardım.

Hatta o ortamda kadın kadına bir mahalle kavgası izlemek isterdim. baktım kavga çıkmıyor açardım bayramlık ağzımı, ben çıkartırdım bir tane. Gözüme kestirdiğim bir tanesine dalardım saç saça başbaşa. Maksat anı olsun, tecrübe hanem olsun. Bir kenarda dursun. belki bir gün lazım olur.

Ya da ne bileyim güzellik yarışmasında dereceye kalıp orada dünya barışı ile ilgili düşüncelerimi açıklamak, bu güne kadar söylenmiş en saçma lafları söyleyerek sunucuyu dumura uğratmak, lafı ağzına tıkmak, sonra da o ağzını torba gibi büzmek isterdim;

"Size abi demek istiyorum, hem ben sizi hep bir abi olarak görmek arzusunda olsam el ne karışır?" derdim.

"Benim için varsa yoksa dünya barışı, hem zaten değil mi ki dünyada ölümden başkası yalan, elbette bir gün ağlıyorsak bir gün güleceğiz, zaten kırık kalpler durağında inecek var. Kul kurar, kader gülermiş, bazı düşlerin sonu mutsuz bitermiş. Ama kadere inat insanoğlu hayal kurmaya, yazgım değişir diye inanmaya devam edermiş" derdim. Söylediklerimin şarkı sözü olduğundan habersiz tüm insanlık hayranlıkla bana bakakalsın isterdim. Hızımı alamayıp şaşkın bir şebeğe dönmüş sunucunun elindeki mikrofonu kaptığım gibi:

"Senin yerinde olsam, ufak ufak uzarım burdan... Sevene zulmedeni ezer geçerim. Sevene zulmedeni yakar geçerim" diye sıyırmış biçimde tehditler savurarak devam eder, hatta bu şarkımı remixletir tüm bir yaz ortalığı fırtına misali inleterek cümle alemi yıkar geçerdim.

Yok öyle sevene zulmetmek arkadaş. Bundan böyle sevene zulmeden karşısında beni bulur. Ben ne yapacağımı biliyorum o zaman. Bu böyle biline! Nah şuraya bir çizik! Artık burama kadar geldi.

Güzellik yarışmasında rezalet çıkartmak kesmezdi beni. Kadın Don Kişot olurdum bu sefer. Donna Quijote diyelim şuna hatta. Değirmenlere sağlı sollu girişirdim.

"Neye dellendin bacım?" diye sual edenlerin karşısında göğsümü gere gere, dimdik dikilip

"Hayat şartlarından bilader" derdim.

O zaman belki bana hak verir, "Vay be ne delikanlı kadın, anasını satayım" diyerek yanımda yer alır. hatta benimle bir olup değirmenlere saldırırlardı. Birlikten kudret doğarmış derler, alaşağı ederdik ali kıran baş kesen tüm değirmenleri.

Öyle bir donna olsam takardım elbette peşime hepsini. Şoför Nebahat gibi olurdum, Fosforlu Cevriye gibi olurdum yeminle. Seçerdim içlerinden yağız bir delikanlıyı, dünya ahiret yavuklum ederdim oracıkta. Başka dilbere bakacak olsa ikisinin de gözlerine çekerdim kızgın milleri. Bilirlerdi zordur benim sevdam. İntikamım acı olur diye için için ürkerledi bana ihanet etmekten..

Sanal olmayan dünyadaki ismim zaten diğer cinse uyumlu. İsim konusunda sorun çıkmazdı ama şu naçizane blogumun adı bir günlüğüne, zombalak Tv dizisinden de hafif ilham kaparak, Vladimirgül'ün Derdi Ne? olurdu o zaman.

Vay be hemşiremin derdi beni şimdiden sardı.

Vladimirgül'ün kapısını çalardım usulca. Çekingen ayak sesleri gelirdi içeriden. Kapı aralandığında ay parçası gibi, mahzun cemali görünür, eğer neşeli ise ortamı aydınlığa boğardı, kederliyse en derin kederlere cümlemizi sürüklerdi. Kapının açılmasıyla bir de bakardım ki her yer karanlıklar içinde. İçeride çalmakta olan gramafondan "Makber" şarkısının ilk nağmeleri dökülürdü.

Selamı sabahı es geçerdim. "Bacım niye dertlisin?" derdim ona.

Yanaklarından sımsıkı bir makas alırdım. Boynunu büküp çekingen bakışlar atardı yıllardır sofada heyula misali dikilen eski portmantodaki raflara asılı duran sararmış dantelalara ve bilhassa oturma odasının baş köşesine kurulmuş çeyiz sandığının kıyısından baş gösteren farbelalara. O böyle baktı mı bileklerimi keseyim, kan kaybından oracıkta öleyim ve cesedimi kanalizasyon kanallarına atsınlar isterdim. Ama şımarmasın diye bu hislerimi ona sezdirmezdim.

O ise gözümün içine baka baka yanıt babından, iç çekerek "Yok bir şeyim" diye mırıldanırdı.

Yanakları kızarırdı aniden. Huyuydu yalan söylemeyi beceremezdi. Ne vakit yalan söylemeye kalkışsa yanakları al al olurdu. Tombik yanaklarındaki pembelikler az sonra gözlerinden boşanacak ikindi yağmurlarının habercileriydi aslında. Munisliği öyle nalet bir şeydi ki, bilmelisiniz.

"Bunlar güzel günlerimiz ablam" ya da "E, anlat haydi neymiş şu derdin biz de bilelim. Açılırsın" derdim.

"Derdini söylemeyen derman bulamaz" diye bir beylik laf daha ederdim.

Ağlayacak gibi oldu mu janjanlı büstiyerimin üst kısmına, iki göğsümün ortasına, o bölgeyi daha diri ve iri göstersin diye özel biçimde katlayıp, kıstırdığım oyalı mendili tek hamlede çıkartır, ona doğru uzatırdım.

Gözlerimi bilmiş bilmiş kısarak, "Al kurula gözlerini kız, gören duyan da bir mevzu var sanacak" derdim.

Yaza yaza bitiremediği dertlerini güzelce bir çırpıda konuşturur, ferahlasın diye belki bir de acı kahve ısmarlama girişiminde bulunurdum. Köşedeki çay ocağından sımsıkı iki süvari sipariş ederdim.

"Evladım iki süvari bize! Nohutlusundan verme pişman ederim yedi ceddini" diye çemkirirdim pencereden, hem de "i"leri insanı deli çıkaran bir biçimde bağırarak.

"Ay o nasıl lakırdı, bağırmasana kuzum çocukcağıza" diye itiraz edecek olurdu bana.

"Sen karışma, Anna Karenina" diyerek paylardım hafif yollu. Hoşuna gidderdi bu sahiplenici tavrım. Çocuk gibi utangaç kıkırdardı.

"Anna Karenina'ya mı benzetiyorsun beni?" diye sorardı, kedi yavrusu gibi.

"Allah sonunu benzetmesin" derdim.

Gibi bir diyalog yaşarken biz, çat kapı kahvelerimiz gelirdi. Bir tane ona, bir tanesi de bana. Bilirsiniz acı kahve ile hatır, niyaz ilişkisini. İçine minnacık mercankösk dalı batırılmış kahvelerimizi höpürdeterek içerdik. Keyfimiz yerine gelirdi. Sonra süvari bardağında da olsa kahve falına bakardım. Baktım o da kesmiyor bir de tarot falı açardım. Fal açarken heyecan olsun diye sakızımı patlatır, masadaki vazodan aldığım bir gülü upuzun, abanoz karası saçlarımın arasından geçiriverdiğim gibi kulağımın üzerine takkadanak takardım. Yüzümde kıpkırmızı ve geniş bir gülümseme yayılır da yayılırdı. Bembeyaz dişlerim, ile gülümsememin en ucuna, yani yanağımın sol kenarına tanrının kondurduğu simsiyah ben ile müthiş bir tezat oluştururdu. Gülümsemi gören oracıkta vurulur, bana olan aşkından divaneye dönerdi. Bir daha da iflah olanını göremezdiniz.

Ve daha neler neler.

Siz beni o zaman görecektiniz asıl.

Zor bir şey insanın başka cinse bürünmesi. Gözlem için büyük fırsat ama. 24 saatin her bir tanesini de türlü tecrübe birikimi için kullanırdım eminim.

Zor bir mimmiş. Kimler cevaplamak ister?

hiç sordunuz mu kendinize: "Bir günlüğüne ruhum aynı kalmak koşulu ile erkek olsaydım ne yapardım?" diye.

Peki ya siz...



Siz hiç sordunuz mu kendinize "Bir günlüğüne ruhum aynı kalmak koşulu ile kadın olsam ne yapardım?" diye.



Fotoğraf için 7. Oda'ya teşekkürler, nihayet resme uygun bir konu bulundu.

10 yorum:

  1. sahi yaaa, ben sana fotoğraflar gönderirdim diğğğğ miii!!!
    yine döneyim ben bu fotoğraf arşivleme ve seninle paylaşma işine :)

    YanıtlaSil
  2. Eh ne diyelim bir yandan iyi olurmus bir yandan kotu kadin olmaniz, (hamama gitmek) ilk satirlar cok guldum.

    YanıtlaSil
  3. aldık kabul ettik efem düşünüp taşınıp cevap vereceğim. bu arada ben de seni mimlemiştim "ölmeden önce mutlaka" başlıklı yazımda bilgine:)

    YanıtlaSil
  4. Maşallah ne çok yapacak şeyiniz varmış. Belli ki baya renkli bir kadını kaybetmişiz :)

    YanıtlaSil
  5. Çok teşekkür ederim, yoğun gündemimden fırsat bulur bulmaz hemen yanıtlayacağım, aynı konuda ikinci mim olduğu için yoğun ısrarlara dayanamadığım için. :))

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. o güzellik yarışmalarında saçmalama konusunda başarılı olacağını sanmıyorum, zira bugüne kadar olabilecek ya da kurulabilecek en saçma sosyal içerikli cümleler kurulmustur gibi..

    zor konu, mim yazmıyorum Allahtan blogumda..:))

    ama sanırım neysem o olmaktan memnunum, ilave olması muhtemel olmayan şeylerle kendimi yormak istemem...

    teşekkürler...

    YanıtlaSil
  7. 7. Oda;

    Çok sevinirim, resimlere bakıp, bir kaç dakika içinde o resimlerden dökülmeye başlayan satırları zledim ben de.

    Hazan;

    Başta bir şey yazamayacağımı düşündüm, öyle de başladım ama hamam kesinlikle kilit nokta oldu, oradaki delişmen kadın sataşacak çok şey bıldu :D

    üç ünsüz içinde iki ünlü;

    yetmezdi değil mi? :D

    YanıtlaSil
  8. Psikopati;

    Bir o gün kadardır, bloga fazla vakit ayıramıyorum ne yorumlara cvp yazabiliyorum ne de arkadaşların yazdıklarını okuyabiliyordum. Bu yorumayesinde gördüm. İlginç konu ama :)

    Emili;

    Hayal bu ya.. Uydurdum bir miktar.


    Mr. Lonely;

    Merakla bekliyorum. :))

    Acıdan_geçtim_güzelleştim;

    Öyle tahmin ettiğim için mime davet ederken kelimelerimi seçerken de, cümlemi kurarken de asla bir arsızlık ve zorlayıcılık hissi olmaması için özen göstermiştim. Herkesin tercihi var, tektlif var ısrar hayatımda asla olmamıştır.

    Yalnız şu var ki en sıradan mimler bana iki tane muhteem öykü hediye ettiler. Birisi son derece saçma ve fantastk ötesi bir konuya sahipken benim 5 ayrı öykümü birbiri ile buluşturup aynı öykü karaterlerine yeniden selam vermemi sağladı. Diğeri de mutluluk üzerine fikir soran bir mimken ben hüzüne dair bir yazı için gereken ilham kıvılcımını çaktırdı ve gerisi geldi sonra. ANket türü sorular bile bazen hoş yaz serüvenler hediye edebiliyor yazma meraklılarına. Bu benim şahsi tecrübem ve edinmin tabi herkesin ki elbette farklı olur. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  9. yav ben çok höt höt bi yorum mu yaptım. okuyunca öyle gibi yapmışım sanki. yanlış anlaşılmak istemem, yazmasam da birileri tarafından mimlenmek gerçekten mutluluk verici. ve gerçekten teşekkürler...

    YanıtlaSil

Yorumlar