Bazı insanlar vardır, nedensiz yere inatçıdırlar. Durduk yerde bir laf ederler ve o lafın ağırlığını bir ömür taşırlar hatalı olduklarını fark ederler ancak bir özür dileyemezler. Haksız olduklarını bile bile ettikleri lafın yanlış olduğunu kabul etmez, inatla küskünlükle yollarına devam ederler. Oysa küsülecek laf var gülünüp de geçilecek laf var, kimi için ağır, ölümüne ağır bir laf kimisine saz misali değmeden geçen, değse de güldüren bir lakırdı olabilir. Ne mi mesela?
“Durun siz evlenemezsiniz”
Filmlerde gülüne bu laf, gerçek hayatta edenin hayatının sonlanması ile bitebilir.
Durun siz evlenemezsiniz;
- Çünkü siz kardeşsiniz,
- Çünkü ben ikinizle de ilişki yaşıyorum,
- Çünkü o adamı/kadını seviyorum,
- Çünkü o adam zaten benimle evli, bakın işte bu karnımdaki de - sizden iyi olmasın -onun müstakbel yavrusu,
- Çünkü evlenmenizi istemiyorum,
- Çünkü ablam evlenmenizi istemediği için bileklerini kesti şimdi Guraba hastenisinde yatıyor,
- Çünkü benden başka kimse mutlu olsun istemiyorum
- Çünkü zaten evlisiniz.
- Çünkü ben ikinizle de ilişki yaşıyorum,
- Çünkü o adamı/kadını seviyorum,
- Çünkü o adam zaten benimle evli, bakın işte bu karnımdaki de - sizden iyi olmasın -onun müstakbel yavrusu,
- Çünkü evlenmenizi istemiyorum,
- Çünkü ablam evlenmenizi istemediği için bileklerini kesti şimdi Guraba hastenisinde yatıyor,
- Çünkü benden başka kimse mutlu olsun istemiyorum
- Çünkü zaten evlisiniz.
Var mı bir kelamla evliliği durdurmaya yeltenecek babayiğit hemen harcarlar oracıkta. Belki nikah seyretmeye gelmiş birkaç ne idüğü belirsiz zevzek sinsice sırıtabilir ama o kadar.
Aslında ben bunu yazmayacaktım asıl yazacağımı unuttum ondan bu saçmalık. Ben uyuyorum geziyorum, uyurgezerim ben. Uykuda geziyorum, çatıların üzerinden, terasların tepesinden şehre bakmadan geçiyor, şehrin güzelliklerini, geç vakitteki ışıl ışıl halini görmüyor, şehrin içinde gece gibi geçiyorum. Uykudayken gezerken, güzellikleri değil çirkinlikleri görüyorum. Çirkinlikleri görmek için göz gerekmiyor, iyi koku alan bir burun yeterli. Kimi insanlar belayı çeker zaten olanca manasızlık ve hüsranı mıknatıs gibi çeker bu insanlar üzerine. Bende mıknatıs insanlardanım. Uykuda gezen, çirkinlikleri çeken mıknatıs insan.
Bazı insanlar vardır, her şeyin kendisi için en iyisini, tavuğun budunu, şeftalinin en irisini, apartmanın orta katlarını, tiyatroda, konserde, ekmek kuyruğunda en ön sırayı isterler. Bela adamı buluyor, bazen gereksiz tartışmaların göbeğine atıyor, kendini tartışma içine atmayan adamların geceleyin uykularını kaçırıyor bela. Uykusu kaçan adam bütün bir günü yeniden kurguluyor.
Kurgulayan adam o gün Bostancı’daydı, Taksim’e gitmek istiyordu. Taksim dolmuşları binmesi gerekiyordu, dolmuşta şoförün yanındaki en ön koltuğa oturmak istiyordu. Duraktaki arabanın ön koltuğunda birisi olduğu için bir sonraki dolmuşa binmeye karar verdi. Kurgulayan adam kafasında kurgularla, ilk gelen arabanın ön koltuğuna kuruldu. Hava sonbahara dönmüştü, ağaçların yakrakları dökülmeye başlamıştı. Kavak ağacı yaprağı üstten dökerse kışlar sert mi geçiyordu yoksa ılıman mı oluyordu sorusu aklına düştü. Sorular aklına geldikçe işkilleniyordu. Kurgulayan adam, aklına gelen sorularla şekil değiştirdi işkillenen adam oldu.
İşkillenen adam arabanın dolmasını beklerken karşıdan beş adet yarım asrı aşmış süslü kadının geldiğini gördü. Kadınlar binmeden parfüm kokuları arabaya bindi. Bir tanesi pek asık yüzlü, pek tiz sesli, pek topuzluydu. Koskocaman yakaları rüzgarla bir inip bir kalkıyordu. Kadın işkillenen adamı tiksintiyle süzdü ve ondan rica etmek yerine şoförü bularak:
"Ay şunu kaldırtın ben önde gidebiliyorum, arkada gidebilemiyorum. Öğürüyorum zira" dedi.
Şoför yüzünde hiçbir kıpırtı olmaksızın işkillenen adamdan rica etti:
“Beyefendi ordan kalkabilir misiniz hanfendi ağır vakaya benziyor”.
Tercih işkillenen adama kaldı, artık kalksa bir türlü kalkmasa bir türlüydü, adamı felekten bir günü daha tarumar oldu. Kafasının içinde elli tane adam vardı, “Ay şunu kaldırtın” lafını duyunca ellisi de ayrı telden isyan bayrağını kaldırdı. Adam sabaha kadar yattığı yerde o kadına nasıl haddini bildirmesi gerektiğini düşündü.
bela geliyorum demez...
YanıtlaSilHadi canım! Bu senin başına gelmemiştir artık! :)
YanıtlaSilSevgili Haccecan,
YanıtlaSilYazımı geliyorum demeyen belalara adıyorum. :)
Sevgili Çınar,
Bu tamamen kurmaca, uyduruk öykü. :)
Resim Pakistan'daki bir protesto gosterisinden gibi geldi bana. Sanki oykudeki rukus hatun Benazir Butto, rukus hatuna haddini bildirmek icin sabahi zor eden iskilli adam ise ofkeli Pakistan halki. Allah'im bir oyku ve bir resim beni nerden nereye getirdi:)
YanıtlaSilhepimizin yaşadığı bela cinsinden..
YanıtlaSil"pek topuzlu"hanıma haddini bildirmeliydiniz, o zaman rahat uyurdunuz...
İşkilli adam, işkilli adamla yada kadınla karşılaşır daima.Nedense!
YanıtlaSilBana da şu olmuştu : Hamileydim ve Beşiktaş'tan otobüse bindim. Yer vardı oturdum. Ardından otobüs doluverdi. Benim tam tepemde gencecik bir çift geldi durdu. Biraz gittikten sonra erkek olanı eğilip: Hanımefendi, arkadaşım rahatsızlandı biraz. Acaba kendisine yer verir misiniz? dedi. "E ben de hamileyim diyemedim." Halbuki 6.5 aylık hamileydim.:) Kalktım ve kıza yer verdim. O zaman da komik gelmişti.. Şimdi de komik geliyor.. Ben de gökten meteor düşse benim başıma düşer diyen biriyim:)Alakalı mı bilmiyorum ama yazıverdim..
YanıtlaSilhımm halbusuki gerçek sanmıştım ben çünkü hiç olabilemez gibi değil hatta nerde böyle absürtlük varsa başına gelebilen bir zat-ı zehirli olduğumdan hahahhah bi bana olmuyormuş diye sevinecektim bile ama olmadı :) olsun güzeldi o hatunlardan var ama cidden ya :D
YanıtlaSilkadına anında cevap verdin, verdin. yoksa iş işten geçiyor.
YanıtlaSilBEN ÇOK SEVDİM BU KURGUYU ÖZELLİKLE İŞKİLLENEN ADMA VE KAFASINDA ELLİ TANE ADAM OLAN ADAM TANIMLARI BANA BİRAZ D ABENİ HATRLATTI ELİNE SAĞIK :)
YanıtlaSilböyle kadınların had leri olmadığından işkillenen adam hiç bir şekilde ona haddini bildiremez.. yapacağı her girişim ona olsa olsa bikaç uykusuz gece daha armağan ederdi :)
YanıtlaSil