Böyle garip bir soruyla girdi hayatıma. Sorunun tuhaflığından sezmeliydim başıma gelecekleri, gereksiz yakarışından anlamalıydım onun gebe olduğu tuhaflıkların envai çeşit kombinasyonda sınır tanımayacağını.
“Rica ederim hanımefendi saati öğrenmek için yalvarmanıza gerek yok” yanıtı soruyu idrak eder etmez kafamdan geçti. Gayri ihtiyari saatime baktım. Tam üçü çeyrek geçiyordu. Mevsim sonbahardı. Havada hoş bir serinlik ve sessizlik vardı. Yağmur başladı başlayacaktı. Kadına aklı tuhaf oyunlar oynamıştı. Ama o bütün seviyelerden geçerek, oyunların hepsini başarıyla bitirmişti. Bulunduğu noktaya sayısız sıkıntılı geceden, tarifsiz karanlık sabahlardan geçerek varmıştı. Şimdiki bilgisayar oyunları gibi; bütün levelları aşıp bir yerde tökezlediğinde "haydi dön başa". Kadının hayatı çetinse o daha çetin cevizdi. Geçtiği yollardan ayaklarına takılanları da, önüne serilenleri de hep biriktirmişti. Eski Osmanlı kadınlarındandı, tutumluydu, elindeki ve avucundakinin kıymetini bilirdi.
Kuzguncuk’un renkli simalarındandı. Yazılarını şifreli biçimde yazardı. Yanık saraylardan geçmiş, Afrika Dansı yapmıştı, Sahibinin Sesi denilince müzik şirketi ismini anlamıyordu, oğluna yazdığı mektuplar ise başlı başına ayrı bir eserdi.
Kitapçıda duruyordum elim Sevim Burak kitaplarından birine gitti. Sayfayı açar açmaz ilk okuduğum cümle buydu: “Yalvarırım beyefendi saatiniz kaç?” Bu soruyu soran kadının anlatacak çok şeyi olmalıydı. Kitabı hemen satın aldım. İncecik kitaplarda duygular o kadar yoğunlukta aktarılmıştı ki, üstelik bir çok şeyi simgeler ile anlatıyordu, şifrelerin içine girildi mi çıkılmıyordu. Mahalledeki bir kadının eve mahallenin esnafını alışını bile çok zarif biçimde gece eve aldığı sokak kedisi gibi tarif ediyordu. Hakikaten de kadının eve kedi almasını okumak eve erkek almasından daha derinlikli geliyordu. İntihar etme girişimini tül perdelerin gerisinden gizlice izlediği komşu kadın gibi anlatmıştı. Geçirdiği ameliyatı bir Afrika dansı gibi anlatmış. Fotoğrafçının vitrinindeki her resmin hikayesini bir başka satırda aktarmış, o satırları ayıklamadan atlamadan okuyan okurların sabrını sınamış ama çoğu o sınavda kalmıştı. Sevim Burak ile tanışmak güzel bir edebiyat serüvenine çıkmakla eş değerdir. Her hangi bir cümlesine tutunabilmeniz yeterli, sonra bırakmayın o cümleyi.
Ne tuhaftır cümleler. Bazıları aklının içinde sonsuza kadar kalır ve o aklında kalanlar bir insanı, o cümleyei söyleyeni sevmen için tek yeter sebep olur çıkar. Bir cümleye tutunmak bir insanı sevebilmenin ne kadar kolay olduğunun kanıtı değilse nedir?
YanıtlaSilBoyke akildan cikmayan bazi cumleler var. Kesinlikle seviyorum o sozleri ve soyleyenleri. Icinde kotu niyetle kotu soz edenleri kendi icimde barindirmamaya gayret ediyorum.
YanıtlaSil:D bakiyim bu gün bende karşıma çıkan ilk yabancı adama yalvarırım beyefendi saatiniz kaç diye soracağım tepkisi ne olacak :D eheuehe
YanıtlaSilbu arada yeni avatarın baya ilginç ;)
Alegorik bir resimolsun elli tane anlama gelsin istedim. Koltuğumun altına bıçak sıkıştırmış bir resim ilginç olur diye düşündüm. Resimde olmasa sayfa simsiyah, çıkamıyorum işin içinden blogspot ayarlarım tamamen altüst oldu. Sanırım mozilla indirip onun içinden girmem lazım bir çok ayara ulaşamıyorum bile, ne yazı rengi ne fondaki renkler hiçbirisine erişemiyorum. O sakladığım bıçağı kullanıcam nerdeyse :) o raddelere geldim yani..
YanıtlaSilYok ya bu soruyu gerçek hayatta sorma tuhaf karşılanır :))
Ya ben napıcam ya??
:)
Hmm Sevim Burak. Notuma aldım :)
YanıtlaSilKesinlikle tavsiye ederim.
YanıtlaSilyardım edebileceğimiz bir husus neyim varsa söyle hallederis olmazsa Capon mafyasını ayağına seriyim teknolociden de anlar hem onlar :P ehuehee beni bu gün çok gaza getirmişler ya :D ama ciddiyim yardımcı olabileceksek haaazırız haazırız :)
YanıtlaSil"sizin herşeyiniz var" diyordu. "bense ölümden korkmayacak kadar yalnızım!"
YanıtlaSilSevim Burak... o bir duygu!
bu arada siyah çok yakışmış, hayranlıkla, ağzıma çalınan kekremsi bir tatla -ki seviyorum o tadı- takip ediyorum yazdıklarınızı!
Sananaaki;
YanıtlaSilBenim bu işi olsa olsa anca capon mafyası paklayabilir. Kafam almadı ya, yeni bir e mail adresi yaratıp yeni bir blog açıyorum orada problem yok istediğim şablonu yaratıp istediğim düzeltmeleri yapıyorum. AMa vladimir olarak girdiğimde üç blogumda aynı prblem var, şablonlara müdahale edemiyorum. Sinir oldum resmen. Ne evde ne de işyerinde ne de internet kafede denemediğim yer kalmadı. Sinir oldum. Halbuki tam tepeye koyacak ne güzel bir resim bulmuştum şöyle süslü müslü, uzak doğulu hoşrarengiz bir şey. Ama denemekten vazgeçmeyeceğim. Vazgeçen Shogun olsun.. :))
Melih;
Sevim BUrak çok ilginçtir o incecik kitaplarında her bir satır her okuyuşta farklı anlama gelebilir. BU okuyanın duygu durumu ile ilgili de değil terkrar tekrar okudukça daha iyi anlaşılıyor. Bence yani :)
Yazdıklarından dolayı teşekkür ederim. :))
anlatış tarzınız çok güzel!!!
YanıtlaSiltebrikler.
ama hala kadın saati neden sordu bilmiyoruz! ve ben merak ediyorum, kitabı alıncaya kadar çatlarım :))
o karanlık çukura bakıyor
YanıtlaSilta içine bakıyor
üzüm salkımı gibi ciğerlerini görüyor
üzüm salkımının arasında saklanmış
o dibe bakıyor
bu kitabı almak istedim ben de..