Daha yeni okullu olduğumuz dönemden başlayıp neredeyse lise çağlarının sonuna kadar okulda, evde iki üç kişi bir araya geldiğimizde oynadığımız oyunlardandı. Bir harf seçilir, oyun oynayan herkes İsim, şehir, hayvani, bitki, eşya, artist başlıklarının altına seçilen harf ile başlayan bir kelime, bir kimse yerleştirmeye çalışırdı. J harfi ile başlayan şehir ve artist bulmakta zorlandığımız yıllardı, yerli malından başkasını pek tanımıyorduk. Yurdumuzdan bulamadığımız kelimeleri es geçiyorduk. Ö harfi ile bitki ve şehir bulmak da zordu. Sonradan Ökse otu denir bir nebatat bulmuştum. Yerse “Ödemiş” diyordum ki genelde yemiyorlardı. Nerden aklıma geldiyse bugün bu oyunu oynayasım var.
İsim; Deniz; hem itici hem çekici, olmazsa olmazım. Dalgaların kenarından korkuyla kaçarken dalgaların sesini dinleyerek uyumayı seven birine dönüşmem benden başka kimseye ilginç gelmez sanırım.
Şehir; İstanbul, ama yetmişli yılların İstanbul’u. Şimdiki gibi dolmamışken, Bakırköy’de yapılaşma henüz bu denli yaygın değilken, tarlaların arasında tek tük apartmanlar yükselmeye başlamışken. Laleli’de Mesih Paşa Caddesi’nin etrafında henüz aileler yaşayabilirken. Serüven seven çocuklar Laleli’nin arka sokaklarından Çemnerlitaş’a doğru dünyayı keşfe çıkabilirken. Yeni Levent sahiden yeniyken, Oyak Sitesi’nin karşısında Oyak’ın alışveriş kompleksi kurulmamış ve oralarda henüz golf oynanırken, Şair Mehmet Emin Yurdakul İlkokulu’nun yanında henüz bir vadi varken, çocuklar evlerinden okula giderken çantalarının üzerine oturup vadiden aşağıya doğru kayarken.
Hayvan; Kedi, ama sarı kedi, yeşil kedi, pembe kedi ve mor kedi.Ve bu dört kafadar kedinin kafa kafaya verdiği zamanlar.
Bitki; Göğe doğru uzanıp, maviliklere yükselen, bulutların üzerine tırmanan, oradaki gizemli ülkeye varan sihirli fasülye.
Eşya; Piyano, benim piyanom, asla benim olmayan ama benim olduğu söylenen piyanom.
Artist; Türkan Şoray, Ediz Hun. Türkan Şoray’ın gözleri için yazılmış bir şarkı vardı, Nükhet Duru söylerdi.
Bir gün; Gri bir gün, her uğursuzluğun habercisi gri bir gün. Gri günlerin benden alıp götürdüklerini yerine koymaya çalışmaktan vazgeçmem lazım.
Bir mevsim; Bahar, ne sıcak, ne soğuk, yaşamak daha kolay.
Bir film; Binlerce film olsun isterdim. Ama illaki de Femme Fatale, bilhassa The Pillow Book, kesinlikle Yurttaş Kane, mutlaka Cat on a Hot Tin Roof, kesinlikle Crucibile, güzelim Out of towners yok yok burada durmam lazım.
Bir kitap; İllaki bir tane ise The Magus.
Bir müzisyen; Mike Oldfield’in yüzde 90’ı.
Bir burç; Terazi.
Bir an; Öyle anlar olsa, bir parfüm gibi şişlere koysak. Sonra şişeyi açtığımızda, o koku yükselse şişeden, şişedeki cin gibi, o anı tekrar geriye getirse.
Boş işler bunlar.
İsim; Deniz; hem itici hem çekici, olmazsa olmazım. Dalgaların kenarından korkuyla kaçarken dalgaların sesini dinleyerek uyumayı seven birine dönüşmem benden başka kimseye ilginç gelmez sanırım.
Şehir; İstanbul, ama yetmişli yılların İstanbul’u. Şimdiki gibi dolmamışken, Bakırköy’de yapılaşma henüz bu denli yaygın değilken, tarlaların arasında tek tük apartmanlar yükselmeye başlamışken. Laleli’de Mesih Paşa Caddesi’nin etrafında henüz aileler yaşayabilirken. Serüven seven çocuklar Laleli’nin arka sokaklarından Çemnerlitaş’a doğru dünyayı keşfe çıkabilirken. Yeni Levent sahiden yeniyken, Oyak Sitesi’nin karşısında Oyak’ın alışveriş kompleksi kurulmamış ve oralarda henüz golf oynanırken, Şair Mehmet Emin Yurdakul İlkokulu’nun yanında henüz bir vadi varken, çocuklar evlerinden okula giderken çantalarının üzerine oturup vadiden aşağıya doğru kayarken.
Hayvan; Kedi, ama sarı kedi, yeşil kedi, pembe kedi ve mor kedi.Ve bu dört kafadar kedinin kafa kafaya verdiği zamanlar.
Bitki; Göğe doğru uzanıp, maviliklere yükselen, bulutların üzerine tırmanan, oradaki gizemli ülkeye varan sihirli fasülye.
Eşya; Piyano, benim piyanom, asla benim olmayan ama benim olduğu söylenen piyanom.
Artist; Türkan Şoray, Ediz Hun. Türkan Şoray’ın gözleri için yazılmış bir şarkı vardı, Nükhet Duru söylerdi.
Bir gün; Gri bir gün, her uğursuzluğun habercisi gri bir gün. Gri günlerin benden alıp götürdüklerini yerine koymaya çalışmaktan vazgeçmem lazım.
Bir mevsim; Bahar, ne sıcak, ne soğuk, yaşamak daha kolay.
Bir film; Binlerce film olsun isterdim. Ama illaki de Femme Fatale, bilhassa The Pillow Book, kesinlikle Yurttaş Kane, mutlaka Cat on a Hot Tin Roof, kesinlikle Crucibile, güzelim Out of towners yok yok burada durmam lazım.
Bir kitap; İllaki bir tane ise The Magus.
Bir müzisyen; Mike Oldfield’in yüzde 90’ı.
Bir burç; Terazi.
Bir an; Öyle anlar olsa, bir parfüm gibi şişlere koysak. Sonra şişeyi açtığımızda, o koku yükselse şişeden, şişedeki cin gibi, o anı tekrar geriye getirse.
Boş işler bunlar.
niyemiş? benim de canım oynamak istedi. o'dan hayvana okapi demişti bi kere eniştem, nasıl mızıklanmıştım hatırladım şimdi.
YanıtlaSilnot: bu sıcakta nasıl depresif olabiliyorsun? insanda hal kalmıyor ayol bunalacak.
Şu an'ları şişeler koyma meselesi harika bir fikir :) ah keşke olabilse. Ama ya o zaman hep geçmişte kalırsak ya aklımız bugüne dönemezse...
YanıtlaSilDeniz, Deniz, Deniz... Ne güzel isim...
Gülçin; Keşki sen de vankedisinden esinlenip Ordu kedisi ya da Okyanus Lüferi gibi bir yaratık yaratsaydın, enişteni üzmeseydin. Şu yaşıma geldim okapi nedir bilmedim, sen yazınca erinmedim www.kucukgoogle.com dan araştırdım. Sahiden de var böyle sevimli bir şey, insanın yakalayıp sevesi geliyor.
YanıtlaSilBunalmıyoruz çünkü bizim sokağımızda palmiyeler var. Hep gölgelik. Kafamızı havaya çevirip çevirip palmiye görmekten vantilatöre döndük.
Benim depresif olmamak için bahaneye ihtiyacım yok bundan daha kötüsü olmak istesem olsam olsam bir trikotajcı ya da overlokçu olurdum. Ama değilim halime şükür. Havalara nasıl olursa olsun, yeterki beş dakka depresyon olsun torba dolsun. Bak sayende depresyondan manik dönemime aniden nail oldum.
:))
Aydan Atlayan Kedi;
Ben bu fikrin orijinal olduğundan emin değilim. Sanki bir filmde duymuşum gibi geliyor. Ama ilginç ve sempatik geldi bana, anların izlerini bir yerlere hapsedip hazır olduğunda tekrar yaşamaya müsait ortam yaratmak.
Annem adımı ben doğmadan önce koymuş, çocuğumun ismi deni zolsun demiş. BU isim sahibi her erkek gibi bilimum yaratıcılıktan uzak şakayı çok işittim orta okul ve lisede herkes sanki orijinal bir fikirmişçesine söylerdi.
Ama sonuta adımı seviyorum.
:))
hadi bende oynıcam :D
YanıtlaSilisim;
Lee yul goon :D düşlerimin prensindeki ikinci başrol çucuk yahu bir tatlı bir tatlı offff bahsedemeyeceğim :(
şehir;
Tokyo .bir gün gideceğim uleyyynn :D
hayvan;
arı daha bu gün dost olduk daha ne kadar sürecek bakalım.
Bitki;
Bonsai .hani saksılarda küçük ağaçcıklar yetiştiriyor ya caponlar ^^
Eşya ;
Pokkuri
:) ayağa giyiliyor yanlış olmasın.
artist;
eöööö hımmmm shahrukh khan :) bu japon değil ama hint.
bana bu kadar yeter biz çocukken bu kadarcık oynuyorduk :D
Vladimir, ay pardon Denizcim,en sevdiğim isimlerden.
YanıtlaSilBiz bu oyuna coğrafya deriz. hadi coğrafya oynayalım..
F harfide kötüdür FErhanın F si değil f herfi şehir yoktur Fatsayıad kimse yutmuyor o il değil dderler hemen. p oda zor paris ülen Türkiyede mi o paris ne yapalım romantikve aşk şehri olsun sayılsın.
Denize bayıldım yiğenim ismi Deniz (kız)arkadaşımın oğlu deniz..
her gün camdan denize bakıyorum bir Ankaralı olara fakat Karadeniz ..
An'ları parfüm yapma fikri ne güzel bir şişede ben rica edyim sihirli şişelerden..
Benim de oynayasım geldi şimdi... şarkıda dediği gibi, "şarkılar bu kadar incitmezken, eskidendi, eskiden..."
YanıtlaSilGözyaşı şişelerini bilir misiniz? eski zamanda, sevgilisini sefere yollayan genç kızların göz yaşlarıyla doldurdukları söylenen minik kolye-şişeler... nedense aklıma geldi...
ben piano işini annamadım yav..
YanıtlaSilsenin değil ama senin olduğu sööleniyo.. nası yani?
anı şişelere koymak kısmına takıldım ben çok hoşuma gitti.
YanıtlaSilSevgili arkadaşlar;
YanıtlaSilSananaaki Babanesan,
Sen sanırım daha önce dünyaya geldiğinde japondun ya da bir daha ki sefere japonyada dünyaya geleceksin. Ama bence ne yap ne et dünya gözüyle bir japonya gör bence. Yalnız ufaktan bir Hint merakı da sezmiyor değilim.. Gözüm üzerinde :)))
Ferhanca;
Teşekkür ederim. Karadeniz'i de ilginç bulurum ben, en sıcak yaz gününde bir saat içinde aniden değişip şaşırtabilir insanı. Tehlikelidir ama.
Melih;
Gözyaşı şişelerini seneler önce Pamukkale seyahatim esnasında Nekropolis'i gezerken görmüştüm ve çok ilginç, kederli gelmişti bana. Şİmdi de semn hatırlattın, teşekkür ederim.
Abi;
O piyano konusu ayrı bir konu bir gün anlatırım. Benim şaibeli bir piyanom vardı. Paylaşması yıllar sürdü. :))
Tabiat Ana;
Anı şişelere koyma fikri aniden aklıma geldi ama orjinalliğinden kuşkuluyumi kesin bir filmde gçrmüşümdür gibi geliyor bana. Ya da orjinaldir ama o kadar film izlemişim ki hayal gerçek bir araya gelmiş sonunda :)))
hehe efet bir filmde görmüşssün Vladimir :) Harry Potter desem? Şişe değildi gerçi oradaki. Böyle geniş bir kasede dönen bulutumsu şeylerdi. Birini çubukla çekip anının ortasına dalıveriyordun. Hatırladın mı? Çok güzel bir düşünce bence de :)
YanıtlaSilOyun da çok hoşuma gitti. Çocukken biz de oynardık. Hatta anıları yad etmek için (!) eşşek kadarken bile oynadık :)) Seviyorum ben bu oyunu. Enteresan şeyler çıkınca daha da hoş oluyor :)
Bir de adın meselesi var. En sevdiğim isimlerden biri. Tanıdığım bütün Deniz'ler kız ama. Her cinse de şıp diye uyması çok güzel.
Bir de ne diyecektim, hımm, piyano çalabiliyor musun? :)
Çınar;
YanıtlaSilO sahneyi hatırladım elbette. Haklsın ya..
Çalmak değil de tıngırdatabiliyorum, eskiden 3 parmak daktilo yazanlar vardı ya benim çaldığım piyano 3 parmak daktilo yazanlar misali.. On parmak piyano çalamıyorum. Ama üç parmakla daktilo yazan, bilgisayar klavyesini konuşturan adeta on parmak gibi yazanları takdirle kıskanıyorum. :)
bak bu oyunu biliyorum işte :))
YanıtlaSilKaradeniz, ilginç bir deniz kışın çoğu gün çarşaf gibi olur, yazın müsade etmez kimsenin girmesine hel yüzma bilmeyenlere tahamülü hiç yok hemen koynuna alır boğar..
YanıtlaSilben bu denizin insanlarıyla yaşıyorum.bir taneside en yakınımda..
a harfiyle hayvan
YanıtlaSilb harfiyle hayvan
c harfiyle hayvan
h harfiyle hayvan
A ne güzel bi rsite bu :) teşekkürler.
Sil