Şimdi bir arkadaş var. Kızıl saçlı, ben onu tanıdığımda saçları kızıl değildi. Seneler önce kahverengi saçlıydı, saçları kendiliğinden kızıl olmayacağına göre boyattığından kuşkulanıyorum. Aslında direkman böyle kuşku duymam doğru olmaz. Belki de saçları hep kızıldı da, o eskiden kahve tonlarında saç boyalarının yardımı ile ancak kızılşınlığını gizliyordu, tam olarak bilemeyeceğim.
Arkadaşımız tüm kızıl saçlılarda olduğu gibi altıncı his bakımından kızıl saçlılıktan nasibini almamış insanlara nazaran bir miktar daha fazla şanslı. Leb demeden leblebiyi anlayabiliyor olmak onun için sıradan olaylardan. Kirpiğinizin kıpraşma açısını tespit edebilecek ve bu duruma bakarak aklınızın ucundan bir saniye sonra çakıvecek düşünce işareti logosunu sezececek denli çevresi ile alışveriş halinde. Onun yanındayken şaşkınlığa uğramadan geçireceğiniz anların sayısı hayli az. Gelecekte veya o anda olmakta olanları tahmin etme kapasitesi oldukça yüksek olduğu gibi bu tahminlerin tutması olasılığı da çoğu zaman azami seviyede.
Aynı işyerinde çalıştığımız dönemlerde, yani seneler önce Ankara’ya eğitim amaçlı bir seyahatimiz olmuştu. Bir akşamüstü izmir’den beraber geldiğimiz Katerina ile bir kaçamak yapıp Tunalı Hilmi deki Tadım Pizza denilen yerden Kızılşın arkadaşımız olmadan bir akşam yemeği yemeye kalkışmıştık. Kızılşın arkadaşımızın işi uzun süreceği için bizimle gidememişti. O zamanlar cep telefonu henüz icat olmadığı için haberleşip onu da davet etme şansımız solda sıfırdı. Efendim arkadaşımızın işi bitince oturup 10 saniye kadar transa geçerek düşünmüş “ben Vladimir ve Katerina olsam nereye giderdim şimdi?” diye. Aklına gelen ilk cevaba göre Ulus’tan bizim Tunalı Hilmi Bey’e doğru rotayı çevirmiş. Siparişlerimizle beraber masamıza gelince çok şaşırmıştık. Aslında daha yeni yeni tanışıyorduk bu şaşkınlık doğaldı.
Geçen Pazar akşamı, aslen İstanbul’da konuşlanmış bu arkadaşımız, Bodrum tatili sonrası İzmir’e uğramıştı. Pazartesi günü ben tek başıma öğlen yemeğine çıktım, Kordon’da son zamanlarda sakin olduğu için tadandığım lokanta zınga-zınk dolu olduğu için lokantanın az ilerisinden 2. Kordon’a dönderek sokak arasında, ev yemekleri yapan mütevazi bir lokantaya girdim. Yemeğimi yedim, hesabı ödeyip ayrıldığımda cep telefonumda cevapsız bir arama gördüm. (Ben telefonlara cevap vermeyi fazla sevmediğim için cevapsız arama kayıtları benim ve hep sessizde duran telefonum için hayli doğal bir şeydir) Arayan kırmızı saçlı arkadaşımdı. Kıbrıs şehitleri caddesinin sonundan iş yerime doğru yürürken onu aradım. Ben işe dönmek amacı ile o yoldan hiç geçmemiştim, oradan geçmem hayatımın en zayıf ihtimallerinden biridir. Telefona hemen cevap verdi, karşılıklı birkaç espri yaptık. Nerede olduğunu sorunca Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin sonlarında olduğunu söyledi. “Ben de ordayım” deyince “Seni görüyorum ben” dedi. Beni onu görmem biraz vakit aldı. Kırmızı pantolonlu, kırmızı çantalı, kırmızı pabuçlu, kırmızı saçlı ve kırmızı çakmaklı kadını anında görememek her babayiğidin harcı değildir. Ağır hipermetrop astigmat gerektirir. Ben deki hafifinden olduğu için hemen olmasa da hemenden az uzun bir zaman bölümünde onu gördüm. “Seninle planlasak burada buluşamazdık” dedim. “Çünkü planlamış olsaydık ben ekerdim” lafıma nedense çok güldü. Oturup “Sakız”da duble türk kahvelerimizi, kırmızı renkli gül likörlerimiz eşliğinde içtik.
Arkadaşımı artık uzun zamandır tanıyorum ama yanındayken ortasına düştüğüm tuhaf tesadüflere ve şaşırtıcı rastlantılara hala daha şaşırıyorum.
Bugün öğleden sonra beni aradı. İstanbul’a döndüğünü söyledi. İzmir için derin bir oh çektim. Kolay değil İzmir’den bir kızılşın fırtına geçti.
Gaybubetinde çok kitap okuduk bu arkadaşın.
Arkadaşımız tüm kızıl saçlılarda olduğu gibi altıncı his bakımından kızıl saçlılıktan nasibini almamış insanlara nazaran bir miktar daha fazla şanslı. Leb demeden leblebiyi anlayabiliyor olmak onun için sıradan olaylardan. Kirpiğinizin kıpraşma açısını tespit edebilecek ve bu duruma bakarak aklınızın ucundan bir saniye sonra çakıvecek düşünce işareti logosunu sezececek denli çevresi ile alışveriş halinde. Onun yanındayken şaşkınlığa uğramadan geçireceğiniz anların sayısı hayli az. Gelecekte veya o anda olmakta olanları tahmin etme kapasitesi oldukça yüksek olduğu gibi bu tahminlerin tutması olasılığı da çoğu zaman azami seviyede.
Aynı işyerinde çalıştığımız dönemlerde, yani seneler önce Ankara’ya eğitim amaçlı bir seyahatimiz olmuştu. Bir akşamüstü izmir’den beraber geldiğimiz Katerina ile bir kaçamak yapıp Tunalı Hilmi deki Tadım Pizza denilen yerden Kızılşın arkadaşımız olmadan bir akşam yemeği yemeye kalkışmıştık. Kızılşın arkadaşımızın işi uzun süreceği için bizimle gidememişti. O zamanlar cep telefonu henüz icat olmadığı için haberleşip onu da davet etme şansımız solda sıfırdı. Efendim arkadaşımızın işi bitince oturup 10 saniye kadar transa geçerek düşünmüş “ben Vladimir ve Katerina olsam nereye giderdim şimdi?” diye. Aklına gelen ilk cevaba göre Ulus’tan bizim Tunalı Hilmi Bey’e doğru rotayı çevirmiş. Siparişlerimizle beraber masamıza gelince çok şaşırmıştık. Aslında daha yeni yeni tanışıyorduk bu şaşkınlık doğaldı.
Geçen Pazar akşamı, aslen İstanbul’da konuşlanmış bu arkadaşımız, Bodrum tatili sonrası İzmir’e uğramıştı. Pazartesi günü ben tek başıma öğlen yemeğine çıktım, Kordon’da son zamanlarda sakin olduğu için tadandığım lokanta zınga-zınk dolu olduğu için lokantanın az ilerisinden 2. Kordon’a dönderek sokak arasında, ev yemekleri yapan mütevazi bir lokantaya girdim. Yemeğimi yedim, hesabı ödeyip ayrıldığımda cep telefonumda cevapsız bir arama gördüm. (Ben telefonlara cevap vermeyi fazla sevmediğim için cevapsız arama kayıtları benim ve hep sessizde duran telefonum için hayli doğal bir şeydir) Arayan kırmızı saçlı arkadaşımdı. Kıbrıs şehitleri caddesinin sonundan iş yerime doğru yürürken onu aradım. Ben işe dönmek amacı ile o yoldan hiç geçmemiştim, oradan geçmem hayatımın en zayıf ihtimallerinden biridir. Telefona hemen cevap verdi, karşılıklı birkaç espri yaptık. Nerede olduğunu sorunca Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin sonlarında olduğunu söyledi. “Ben de ordayım” deyince “Seni görüyorum ben” dedi. Beni onu görmem biraz vakit aldı. Kırmızı pantolonlu, kırmızı çantalı, kırmızı pabuçlu, kırmızı saçlı ve kırmızı çakmaklı kadını anında görememek her babayiğidin harcı değildir. Ağır hipermetrop astigmat gerektirir. Ben deki hafifinden olduğu için hemen olmasa da hemenden az uzun bir zaman bölümünde onu gördüm. “Seninle planlasak burada buluşamazdık” dedim. “Çünkü planlamış olsaydık ben ekerdim” lafıma nedense çok güldü. Oturup “Sakız”da duble türk kahvelerimizi, kırmızı renkli gül likörlerimiz eşliğinde içtik.
Arkadaşımı artık uzun zamandır tanıyorum ama yanındayken ortasına düştüğüm tuhaf tesadüflere ve şaşırtıcı rastlantılara hala daha şaşırıyorum.
Bugün öğleden sonra beni aradı. İstanbul’a döndüğünü söyledi. İzmir için derin bir oh çektim. Kolay değil İzmir’den bir kızılşın fırtına geçti.
Gaybubetinde çok kitap okuduk bu arkadaşın.