Acıdan Geçtim, Güzelleştim mimlemiş. Çok teşekkürler. Bu ara blog arkadaşlarım çok ilginç mimler yolluyorlar, en güzel yanı da mimleri kendilerinin yaratıyor olmaları. Bu defaki mim'in konusu ilginç.
Blogumuzun "taslaklar" bölümünde bıraktığımız bir yazımızı ya da yazılarımızdan bazılarını paylaşacağız. Taslaklarda epeydir sürünmüş, hatta yayınlamayı düşünmediğim bir çeviri karalamamı paylaşacağım. Ama yazıya geçmeden evvel, bu Mim'i sevgili
7. Oda, Deli Pelüze, Sırra Kalem, Hayal Kahvem, Şavki ve Hayattan ve Masallardan Biraz'a yolluyorum.
Birinci Bölüm - BELKİ BİR KAZA
1714 senesinde, yirmi Haziran Cuma günü, öğle vakti, Peru’nun en iyi köprüsü koptu ve üzerindeki beş yolcuyu aşağıdaki boşluğa savurdu. Lima ve Cuzco arasındaki dağlık yolda yer alan bu köprüden her gün yüzlerce kişi geçerdi. Şehri ziyaret eden herkes; Inkaların yüz yıldan uzun bir süre önce söğüt ağaçlarıyla ördüğü bu köprüyü görmeye getirilirdi. İncecik tahta parçalarının merdiven basamağı gibi sıralanmasından ve dallardan yapılmış korkuluklardan ibaret olan köprü vadinin üzerinde salınırdı. Atlar, at arabaları, tahtarevanlar yüzlerce metre aşağıya iner; akarsuyun üzerinden sallarla karşıya geçerlerdi. Ama hiç kimse, ne Vali ne de Lima Baş Psikoposu meşhur San Luis Rey Köprü’sünden geçmek yerine yüküyle aşağıya inmeyi tercih etmezdi..Fransız Kralı Aziz Louis’di köprüyü koruması altına alan, hem kutsal adı hem de diğer taraftaki topraktan yapılmış kilisesi ile. Köprü ilelebet dayanacak şeylerden biri gibi dururdu, parçalanacağı kimsenin aklına gelmezdi. Perulular kazayı duydukları anda istavroz çıkarıp, ardından köprüyü en son ne zaman geçtiklerinin ya da ne kadar yakın zamanda tekrar geçmeye niyetlendiklerinin hesabını yaptılar. İnsanlar bir müddet kendilerinin de boşluğa düştükleri sanrısını gördüklerini sayıklayarak dolandı.
Katedral’de büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Kurbanların cesetleri el yordamı ile toplandı ve birbirlerinden ayrıldı. Güzel Lima şehrinde, herkes vicdanını yokladı. Hizmetçi kızlar hanımlarından çaldıkları bilezikleri geriye götürdüler. Tefeciler karılarına, tefeciliği temize çıkarmak için öfke dolu nutuklar çektiler. Fakat yine de bu hadisenin Limalıları böylesine etkilemesi tuhaf sayılırdı, çünkü bu ülkede avukatların rahatsız edici biöçimde “Tanrı’nın işleri“ dedikleri felaketler genellikle, sık olurdu. Gel-gitler şehirleri yerle bir eder, haftada bir depremler olur ve kuleler iyi insanların üzerlerine yıkılıverirdi.. Hastalıklar daima şehirden şehire uçuşurdu, ileri gelen isimlerden bazılarını ise yaşlılık alıp götürürdü. İşte bu yüzden Peruluların San Luis Rey Köprüsü’nün parçalanışından bu denli müteessir olmaları şaşırtıcıydı.
Herkes çok derinden etkilendi ancak sadece bir kişi bununla ilgili bir şey yaptı. O da din adamı Juniper’di. Kuzey İtalya’dan yerlilerin dinini değiştirmek için Peru’ya gelmiş bu ufacık, kırmızı saçlı, Fransisken din adamı; insanın içine bu işte bir Kasıtın olduğuna dair şüpheler yerleştiren bir dizi, hayli sıradışı tesadüf eseri, kazaya tanık oldu. .
Çok sıcak bir öğlendi - o ölümcül öğlen – bir tepenin yamacını dönmekte olan Juniper alnındaki teri silip, uzakları, karlı tepelerin sıralandığı manzarayı seyretmek için durdu. Ardından tüy gibi görünen koyu yeşil ağaçlar ile yeşil renkli kuşlarla dolu aşağıdaki vadiye ve karşıdan karşıya geçmeyi sağlayan söğüt çıtalara baktı. İçi neşe doluydu, her şey yolunda gidiyordu. Bir kaç terk edilmiş küçük kiliseyi hizmete sokmuştu; yerliler sabahın ilk ayinine kendiliklerinden geliyor ve kutsal şaraba batırılmış ekmek sunulduğunda sanki yüreklerine iniyormuş gibi inliyorlardı. Belki de, belki de önünde uzanan karlı havanın temizliğindendi, Bir şiirin anısıydı onu bir anlığına yoklayan, bakışlarını güzel tepelere doğru kaldırmaya davet eden. Ne olursa olsun, hep huzur doluydu. Sonra bakışları köprüde gezindi. İşte o anda sanki boş bir odadaki herhangi bir müzik aletinin teli tıngırdamışçasına derinden gelen bir gürültü etrafa yayıldı. Köprünün ortadan ikiye ayrıldığını ve uzuvlarını sallayan beş karıncanın aşağıdaki vadiye savrulduklarını gördü.
Ondan başka kim olsa, gizli bir keyifle şunu düşünürdü; “On dakika sonra, o köprüden ben….” Ama Keşiş Juniper’î ziyaret eden başka bir düşünceydi:“Neden bu beş kişinin başına geldi bu kaza?”
İşte o anda, Keşiş Juniper bu beş kişinin hayatlarının sırlarını araştırmaya, boşluğa düşüş anlarını ve ölüp gidişlerindeki hikmeti anlamaya azmetti.
Bütün bu çabalarının sonucu, sonradan göreceğimiz gibi, devasa bir kitap oldu ve çok güzel bir bahar sabahında, büyük bir meydanda halk önünde yakıldı. Fakat gizli bir nüshası vardı ve çok uzun yıllar sonra, kimselerin dikkatini çekmeksizin, San Marco Üniversitesi Kütüğhanesi’ndeki yerini buldu.
İkinci Bölüm - MONTEMAYOR MARKİZİ
Günümüzde, her İspanyol talebe Montemayor Markizi Doña María hakkında, Keşiş Juniper’in yıllar süren araştırması boyunca keşfettiklerinden fazlasını bilmekle yükümlüdür. Ölümünden bir yüzyıl kadar sonra, Markiz’in yazdığı mektuplar İspanyol Edebiyatı’nın mihenk taşlarından oldu, yaşadığı zamanlar ve hayatı uzun soluklu araştırmalara konu edildi. Onun biyografisini yazanlar bir konuda, Fransisken Keşiş’im başka bir husuta yanıldığı kadar yanıldılar……
Önceden...
Orijinal Metin;
Part One - PERHAPS AN ACCIDENT
On Friday noon, July the twentieth, 1714, the finest bridge in all Peru broke and precipitated five travellers into the gulf below. This bridge was on the high-road, between Lima and Cuzco and hundreds of persons passed over it every day. It had been woven of osier by the Incas more than a century before and visitors to the city were always led out to see it. It was a mere ladder of thin slats swung out over the gorge, with handrails of dried vine. Horses and coaches and chairs had to go down hundreds of feet below and pass over the narrow torrent on rafts, but no one, not even the Viceroy, not even the Archbishop of Lima, had descended with the baggage rather than cross by the famous bridge of San Luis Rey. St. Louis of France himself protected it, by his name and by the little mud church on the further side. The bridge seemed to be among the things that last forever; it was unthinkable that it should break. The moment a Peruvian heard of the accident he signed himself and made a mental calculation as to how recently he had crossed by it and how soon he had intended crossing by it again. People wandered about in a trance-like state, muttering; they had the hallucination of seeing themselves falling into a gulf.
There was a great service in the Cathedral. The bodies of the victims were approximately collected and approximately separated from one another, and there was great searching of hearts in the beautiful city of Lima. Servant girls returned bracelets which they had stolen from their mistresses, and usurers harangued their wives angrily, in defense of usury. Yet it was rather strange that this event should have so impressed the Limeans, for in that country those catastrophes which lawyers shockingly call the "acts of God" were more than usually frequent. Tidal waves were continually washing away cities; earthquakes arrived every week and towers fell upon good men and women all the time. Diseases were forever flitting in and out of the provinces and old age carried away some of the most admirable citizens. That is why it was so surprising that the Peruvians should have been especially touched by the rent in the bridge of San Luis Rey.
Everyone was very deeply impressed, but only one person did anything about it, and that was Brother Juniper. By a series of coincidences so extraordinary that one almost suspects the presence of some Intention, this little red-haired Franciscan from Northern Italy happened to be in Peru converting the Indians and happened to witness the accident.
It was a very hot noon, that fatal noon, and coming around the shoulder of a hill Brother Juniper stopped to wipe his forehead and to gaze upon the screen of snowy peaks in the distance, then into the gorge below him filled with the dark plumage of green trees and green birds and traversed by its ladder of osier. Joy was in him; things were not going badly. He had opened several little abandoned churches and the Indians were crawling in to early Mass and groaning at the moment of miracle as though their hearts would break. Perhaps it was the pure air from the snows before him; perhaps it was the memory that brushed [5] him for a moment of the poem that bade him raise his eyes to the helpful hills. At all events he felt at peace. Then his glance fell upon the bridge, and at that moment a twanging noise filled the air, as when the string of some musical instrument snaps in a disused room, and he saw the bridge divide and fling five gesticulating ants into the valley below.
Anyone else would have said to himself with secret joy: "Within ten minutes myself ...!" But it was another thought that visited Brother Juniper: "Why did this happen to those five?" If there were any plan in the universe at all, if there were any pattern in a human life, surely it could be discovered mysteriously latent in those lives so suddenly cut off. Either we live by accident and die by accident, or we live by plan and die by plan. And on that instant Brother Juniper made the resolve to inquire into the secret lives of those five persons, that moment falling through the air, and to surprise the reason of their taking off.
The result of all this diligence was an enormous book, which as we shall see later, was publicly burned on a beautiful Spring morning in the great square. But there was a secret copy and after a great many years and without much notice it found its way to the library of the University of San Marco.
Part Two - THE MARQUESA DE MONTEMAYOR
ANY Spanish schoolboy is required to know today more about Doña María, Marquesa de Montemayor, than Brother Juniper was to discover in years of research. Within a century of her death her letters had become one of the monuments of Spanish literature and her life and times have ever since been the object of long studies. But her biographers have erred in one direction as greatly as the Franciscan did in another…..