11 Aralık 2011 Pazar

Samimiyetin Kayboluşu

İnsanın bir diğerine kalbinin ne kadarını açması gerektiğinin kuralı yok. Bazı insanlar hayatlarına yeni giren insanlara bir tür aşka benzeyen yakıcı duygu ile bağlanırlar. İlgilerinin yoğunluğu geçici de olsa, ilişkinin her düzeyinde gerçektir samimiyetleri. Bu tür insanlar hayal kırıklığı yaşamaya açıktırlar. Samimiyet insanın kalbini açmasıdır çünkü. Sen kalbini açarsın, karşındaki içeriye "Ne güzel bir yer burası, sıra sıra dizi dizi her şeyden var, bunlardan hangisin işime yarar, hangisini alabilirim?"düşüncesiyle bakar. İlişkinin gidişatını samimi olan değil de içten pazarlıklı olan taraf belirler.

Karşısındakine ne verdiğinin hesabını tutmaksızın verenler ve karşısındakinden neyi alabileceğinin hesabını yapan insanlar var dünyada. Nötr tipler de vardır mutlaka, karşısındakinin ne aldığı ya da kendisinin ne vereceğinin hesabını yapmayan "cool" tipler. Onların sakinliği de bir yere kadardır, Zamanı gelince herkesten çok gürültü çıkararak feveran ederler. Başlarlar aldım-verdim ilişkisinin safhalarının muhasebesini çığırmaya. Geç yapılan her muasebe gibi beyhudedir bunların yaptıkları.

Bir çok insan ideal insanını anlatır konuşmaya başlayınca. "Ben olsaydım çöyle yapardım", "ben böyle demezdim", "kati surette benim tarzım değil." Bu laf kalabalıklarının bendeki tercümesi "dın dın dın" ya da "veni vidi vıdı vıdı vıdı" dır bu lafların. Uygulamaya gelir tarafı olmayan, öznel beğenilerin resmi geçidi adeta. Böyle kendini övmeye başlayan insanlara maruz kaldığımda büyüklerimin dilinden duyduğum bir atasözü gelirdi aklıma "Gurbette övünmek hamamda türkü sösylemeye benzer" derlerdi. Hani duşta, banyoda, hamamda kurna başında şarkı söylerken herkes kendisini bir Engelbert Humperdinck. Barbra Streisand, Hande Yener ya da Sezen Aksu zanneder ya o hesap işte. Kendini kendine ait olmayan tepkilerle öv öv nereye kadar değil mi? Böyle atmasyon ritüeline geçiş olduğunda ben kulaklarımın frekansını değiştirip insanların ne dediğini dinlememeyi uzun süre önce öğrendim. Karşılığında "ne kadar burnu büyük" olduğumun farkındayım. Yanlış uzuvla tanımlıyorlar, "ne kadar kısa kulaklı deseler" daha doğru olacak. Neyse, kapatıyorum ses algılama organlarımı, kulak asmıyorum kuru özövgülere. Aklım başka yerlere takılıyor o zaman. Etrafı seyrediyorum, civardaki insanların ne iş yaptığını tahmin etmeye çalışıyorum, bazen insanların ne gibi rüyalar gördüklerini uydurmaya giriliyorum. Tahmin demedim farkındaysanız. Ben kiöoluyorum da rüya tahmin edeceğim. Yakıştırmalarım uydurma düzeyinde olacak elbette.


Eskiden tanıdığım bir kadın vardı, yıllar önce şiire gönül vermişti. Yazdıklarının şiirle alakası olmadığını ona söyleyebilecek bir kişi çıkmıyordu karşısına. Şiir yazmanın kimin ya da neyin hakkında yazıyorsa onun ismini akrostiş biçiminde kelimelemek olduğu yanılgısına kaptırmıştı kendisini. Nasıl tutkulu akrostişlemelerdi anlatılması zor. Tepeden tırnağa bakıp, bu şiir falanca hakkında değil mi tepkisini yapıştıranlara hayran, günlerce gelip gidip şiirlerini okutuyordu. Okumaktan bezmişlere kızıyor "şiirden anlamıyor bu" diyordu hemen. Kadın kafayı bozmuştu, kimse ona karşı samimi bir şiir eleştirisi yapmıyordu. Deli deliyi görünce sopasını saklarmış, hiç birimiz sanırım onunla aşık atabilecek mertebeye erişmemiştik, umursamıyorduk kendi gerçek fikirlerimizi. İşte o kadının rüyasında mavi bir gondolda gezdiğini hayal ederdim. Uçan bir gondol ile büyük şehirlerin başkentlerin üzerinden uçardı kadın. Arkalarında muhteşem ışıklar bırakarak giderlerdi bir yer evarmaksızın. Gondolcu ile yakın arkadaşlardı, kadının o gece nereye gitmek istediğini daha söylemeden bilirdi gondolcu. Kadının gönlünden neresi geçiyorsa o yana kırardı dümeni. Kadın kırmızı elbiseler içinde, hava soğuksa kıpkırmızı pelerinli, elleri beyaz, uzun tüylü bir manşon içerisinde kafiyeler uygurarak Eyfel Kulesinin üzerinden geçerdi.

Sonra eskiden sık gittiğim bir kafeterya vardı. Mekanın ortaklarından birisinin arkadaşıydı adam. Neredeyse cüce denecek kadar kısa boyluydu, asker emeklisi olduğu söyleniyordu. Bu kadar kısa boylu birisinin subaylık etmiş olması bana inanılmaz gelmişti. Arada o adama bakar rüyasında neler gördüğünü düşünürdüm. O adam rüyasında çok yalnızdı, boş sokaklardan geçer, boş caddelere çıkar, caddelerin de boş olduğunu görünce ana caddelere çıkardı. Geçtiği yollar karanlık olurdu o karanlıktan korkar ama üstüne giderdi. Elinde fenerler olurdu, hiç bitmezdi o fenerler. Fenerleri alır sokak lambalarına asardı. Şehri aydınlarınca eve dönerdi adam. Ev diye gördüğü bina her gün değişirdi, irili ufaklı bir sürü evdi onunkisi. Yalnız bu evlerin tek bir ortak yönü vardı, o da isyisnasız hepsinin odalarının boş olmasıydı. Boş sokaklardan korkarak geçen adam, şehri aydınlatma vazifesi sona erdiğinde yine koşa koşa, bir ümitle yeni evine gelirdi. Geldiği her evin odaları bomboş olurdu. Nasıl bir hayal kırıklığı hem de, elle tutulacak kadar somut, gerçekleşmeyecek rüyalar kadar gerçek. Boş odalara, kaplaranlık, penceresiz odalara geri dönerdi adam. Bütün odaları arardı bir solukta. En son odaya kar dinmezdi ümidi. Son pdayı da el yordamı ile en ücra köşesine kadar taraması bitince uykusundan fırlardı. Ağzı sessiz bir çığlıkla açılırdı uykudan fıladığı vakit. Adam akşamları kafeteryada yalnız oturan ve hepsi de kendisinden uzun boylu kadınların yanına gidip selam verirdi. Hep reddedilmek görünüşte onu yormamıştı.

Aslında belki de hepimizin içinde böyle boş odalar gibi sıra sıra kutular var, açıyoruz içindekileri başkalarına gösteriyoruz. Eğer kutunun içi dolu ise başkaları tutup o kutunun içinde işe yarayan ne varsa alıp alıp gidiyorlar. Sonra da göremiyoruz bir daha ne onları ne de kutunun içindekileri. Sırra kadem basmak dedikleri de bu olsa gerek, samimiyet yoksunluğu.

Gravür: Sincerity - Luis Cabrera

Meraklısına Linkler;
Bu yazı aklıma seneler önce bu blogda yer almış Odanın Birinde

13 yorum:

  1. kendimden gizlediğim birşey olmadığı için bir başkasına rahatlıkla açarım kalbimi ve aklımı. aklım ne söylüyorsa, kalbimden geçen neyse dilimdeki, gözümdeki, yüzümdeki odur. biliyorum ki aksini yapmaya çalışsam olmayacak bir yerden yine de patlakverirdi gerçek.D samimi olmak mkemmel bir rahatlık ama sorun şu ki vladimir karşındakinin de senin kadar samimi olduğunu sanma yanılgısını da genellikle beraberinde taşıyor ve işte orda başlıyor yaralanmalar. ben hep bir dünya var sanırdım benim algıladığım, gördüğüm ve duyduğum. samimiyiz ya.....bizim aklımızla ağzımızdaki bir ya.....sonra sonra öğrendim biri sana gülüyor gülümsüyorsa aslında senden nefret ediyor olabilir, özellikle sana iltifatlar yağdırıyorsa senden mutlaka nefret ediyordur. bu beni yordu. şimdi ne yapacaktım oysa benim için herşey çok düz çok kolaydı eskiden gülüyorsa gülüyor, seviyorsa seviyordu:D artıkbu samimiyetsiz insanları rahatlıkla tanıyabiliyorum. ve onlarla oyun oynmayaı çok seviyorum.

    YanıtlaSil
  2. Guguk Kuşu;

    Tabii bunu öğrenmek insanın yıllarını alıyor, samimiyetsizliği farkedince insanın kendi samimiyeti yara alıyor. Ben de farkederim ve oynarım onlarla.. İşte bu da samimiyetsizlik aslında. Ancak bu duruma gelmek de çok yorucu, çok dersler aldıktan sonra insan samimiyetsiz oanları, menfaatçileri tanımasını öğreniyor. Yaşamının en güzel yollarında samimiyetini sömürüyorlar insanın. :(

    YanıtlaSil
  3. ben bu oyunun samimiyetsizlik olduğunu düşünmüyorum, beni kıran birine ummadığı biranda destek oluyorum sanki benim için onca lafı etmemiş, yıllardır konuşmadığım bu hanım buna hiç şaşırmıyor, yüz ifadesinde hiç şaşkınlık yok bana teşekkür ediyor: insanın böyle bir anda yanında birinin olması çok güzelmiş diyoru. gülüyorum ve sen de olsan aynı şeyi yapardın diyorum. eğleniyorum bu oyunla. onlara duymak istediklerini söylüyorum.

    YanıtlaSil
  4. Guguk Kuşu;

    Samimiyetsizliği çok kötü bir şey olarak söylemiyorum aslında, ger.ek duygularını gizleyip, duymak istediklerini söylemek, ortama uygun lafı etmeyi kastediyorum aslında. Bu tamamen karşındakinin samimiyetsizliğinin doğurduğu, korunma amaçlı bir gizlenme.

    Yardım edilenlerin durumu da bir başkadır aslında. O an için senden iyisi yoktur ama sonrasında?

    YanıtlaSil
  5. o yardım ettiğin anki söyledikleri bile samimi değil aslında vladimir. o anda o perfect hareket karşında yapılabilecek başka birşey olmadığı için öyle davranır. maskesini korumak için. samimiyetsizlik değişmez hep aynı kalır. kendine samimi olamayanlar başkasına samimi olmaz ki

    YanıtlaSil
  6. Benim sorunum da kalbimi çok çabuk açmak sanırım,herkese değil elbet ama açıyorum işte hesapsızca...

    YanıtlaSil
  7. ilginç gözlemleriniz ve yorumlarınız hoştu doğrusu görüntüyle bütünleştirdiğiniz hayaller hepimiz yaparız bir şekilde ama gerçekler çok farklı da oalbiliyor:)

    YanıtlaSil
  8. Guguk kuşu;

    İçten bir davranış şaşırtır onları,yorar da bazen arkasınd ane var diye düşünmekten imanları gevrer :)

    YanıtlaSil
  9. Çay ve Simit;

    Ben de bu yaşında hala hayrete düşüyorum :(

    YanıtlaSil
  10. Esinti;

    Gerçekler elbette jerkes için farklı yüze sahiptir. Aynı şeye bakar ve başka şeyler görebiliriz. Bu da hayatı daha ilginç yapıyor değil mi?

    YanıtlaSil
  11. senin için bir rüya uyduran oldu mu ?diye merak uyandı bende

    YanıtlaSil

Yorumlar