12 Aralık 2007 Çarşamba

Düşmek

Bazen bir adam düşer, sebepsiz yere güleriz. Çok basit bir açıklama yapma gereği duyarız bazen, sebepsiz gülen adama iyi bakmadıklarını düşünürüz zihnimizin çekinmeye yatkın köşelerinden; "düşene gülünürmüş" kelimeleri dökülür dudaklarımızdan.


Yolda düşmek tuhaftır, gülünmesi adettendir, pek bir tehlikesi yoktur. suya düşmek ise tehlikelidir, bir tekneden suya adam düştü mü sırasıyla şu tepkileri gösterir etrafındakiler;

1- "Suya adam düştü" diye bağırırlar, teknede duymayan kalmaz,

2- Düşen adamın suyun üstünde kalmasını sağlamak için kendisine doğru yüzebilen bir nesne atılır, böylelikle görüşün kısıtlı olduğu durumlarda yer tespiti de kolaylaşır,

3- Bir kişi sürekli olarak düşen adamın yerini izler, çünkü denizde kişinin nerede olduğunu bulmak zordur.

4- Tekne ile düşen adam yaklaşıp içeriye almaya çalışırlar. Bu durumdaki bir insana kimse gülmez, herkes sudan çıkmasına yardımcı olmaya çalışır.


Kimisi kendi isteğiyle düşer. Atar kendini kimseye sezdirmeden, gizlilikle çıkabildiği en yüksek yerden. Cesaretini toplar boşluğa bırakır kendini. Kendini boşluğa bırakan insanların aklından neler geçer bilemeyiz. Geriye dönmek ister mi? Birisi orada olsun - son dakika umudu - bir yakasından tutsun ister mi? Hayatının bazı dönemleri o birkaç saniye sürecek düşüş anında gözünün önünden geçer mi? Bunları da bilemiyoruz, ta ki o tehlikeli kenarlara çıkma cesaretini gösterinceye kadar da bilemeyeceğiz. Boşluğa atlayışı başarılı olan kimseler neler düşündü bilmek mümkün değil. Başarısız deneme gerçekleştirenler tuhaf bir suskunluğun kollarına bırakıyorlar kendilerini. Bu kadar önemli bir eylem sonucunda başarısız olmaktan duyulan utanç mı? Hayal kırıklığı mı? Belli değil.


Kağıdın içinden kesilmiş bir adam figürü gördüm, kesilen figür dışarıya doğru katlanılınca, kağıdın içinde düşen adamı kurtarmaya çalışan başka bir insan figürü var gibi görünüyor. Kurtarıcı mı, yoksa, kendini boşluğa bırakan adamın içindeki yaşama sarılma isteği mi pek anlaşılmıyor. Bakan kişinin yorumuna açık.


Beni uzun yıllar boyunca etkilemiş bir düşüş öyküsü var. Ankara'da olduğum yıldı, üç arkadaş ev tutmuştuk. Ev arkadaşlarımdan birinin ismini zaman zaman hatırlamakta zorlanırım, onun kız arkadaşı, arkadaş grubumuza kısa sürede katıldı. Herkesin kalbini fethetti. İlişkileri günden güne ciddileşti, başka başka şehirlerdeki aileler tanıştı, nişanlanıldı, mutlu bir çift kompozisyonunu her yerde çiziyorlar. Derken her mutlu beraberlikte olduğu gibi bunların üzerinde de kara bulutlar toplanmaya başladı. Ufak tefek kavgalar ve sonunda ayrılık, tekrar birleşme. Kız hamile olduğu yalanını söyleyip bunu son koz olarak kullanmak istediğinde, biz diğer arkadaş ile salondaydık, onlar odalarında. Tekme tokat birbirlerine girdiklerini duyunca, kapıya koştuk, kilitlemişlerdi. Kırıp içeriye girdik. Arkadaşım öfkeli, C. ise üzgündü. Her ikisi de kavga etmekten bitkindi. C. bana bakıp, "bitti biliyor musun?" dedi. Hemen ardından "Ben su içeceğim mutfağa gidiyorum" deyişi tuhaf geldi, peşinden mutfağa yöneldim. Açık olan balkona doğru koştu, ve ayağını balkonun üzerinden aşırıp kendini bıraktığında eteğinden yakaladım. "Bırak beni" diye bana küfürler ediyor, ben eteğinin ucundan yakalamışken kazağına da eriştim diğer elimle yukarıya asılıyorum. Göz göze geldik. Ben kurtarmaya çalışıyorum o ise büyük bir keder içinde, orada havada asılı değil, yerde olmak istiyor. Hepsi gözlerinde yazılı. Kaç saniye sürdü bilmiyorum. Arkadaşlarımın yardımıyla yukarıya çektim. Sinirlerim boşalmış titriyorum, duvara yapıştırıp tartaklıyorum kızı: "Deli misin sen? Neden kendine bunu yapıyorsun?" diye tekrarlayıp duruyorum.


Daha sonra polisler geldi, polislerin önünde, kendini geniş bir kare biçimindeki apartman boşluğuna bıraktı.


O gözlerdeki yerde olma isteğini anlayamadım, çok uzun yıllar gözlerimin önünden gitmedi. Bir insan bir insanı, bu kadar çok, neden sever bilmiyorum.


Kağıtlar çok tehlikeli, üzerine bir cümle yazılır beyninize kazınır. Yıllarca tekrarlanan, yazanın aklına gelmeyen imgeler yüklenir bazen o kağıttan taşan o cümlelere. Kimileri de kağıdı kesici aletler ile öyle şekillendiriyor ki bakınca neler neler geliyor insanın aklına.