ICQ, Mırc, MSN, bloglar, sözlükler derken son dönemde ülkemizde nedense haddinden fazla adı geçen, eski arkadaşını internet üzerinden bulma, onunla sonsuza dek mutlu olma, ona havalar basma, ayar verme, olmadı yepyeni arkadaşlar edinme, rakı ve bilimum börtü, böcek yollama sitesine- adı lazım olmadığı gibi bari burda geçmesin avuntusu - ilk duyduğum andan beri kuşku ile bakıp son derece gereksiz, yararsız bulup beyhude bir uğraşı olduğunu ifşa/itiraf etme gereksinimi (*)duymama sebep olay şudur:
Genel Kurmay Başkanlığının bir talimatı ile o malum yerde yapılan tarama neticesinde 370 adet asker kaçağı pozisyonunda konuşlanmış türk yavrusunun izinin ve de kaydının bulunup vatani görevlerine doğru ister istemez (tabi genelde istemez) ulvi bir süzülüşe geçtiklerini işitmiş bulunmaktayım. Böyle olunca da artık “ismi lazım diyil” meretin de doğru/yanlış ellerde belli bir yarara yönelik kullanılabileceğini de belli belirsiz bir nevi hüzün ile idrak eylemiş bulunmakta ve aynı zaman da "İnsanın kendi eliyle, kendi kendini böyle fişlettirmesi de neyin nesidir?" diye şaşakalmaktayım bir yandan. Bir nevi zaman yolculuğu benim için.
Genel Kurmay Başkanlığının bir talimatı ile o malum yerde yapılan tarama neticesinde 370 adet asker kaçağı pozisyonunda konuşlanmış türk yavrusunun izinin ve de kaydının bulunup vatani görevlerine doğru ister istemez (tabi genelde istemez) ulvi bir süzülüşe geçtiklerini işitmiş bulunmaktayım. Böyle olunca da artık “ismi lazım diyil” meretin de doğru/yanlış ellerde belli bir yarara yönelik kullanılabileceğini de belli belirsiz bir nevi hüzün ile idrak eylemiş bulunmakta ve aynı zaman da "İnsanın kendi eliyle, kendi kendini böyle fişlettirmesi de neyin nesidir?" diye şaşakalmaktayım bir yandan. Bir nevi zaman yolculuğu benim için.
İŞTE O DEEP NOTE;
(*) Buraya değin, evet bu melun asteriksimsi işarete kadar saydıklarımın hepsinin; yeniliğe kapalı olmak, yeniliği kabul edememek, yenilikleri beğenmemeye ilişkin ifadelerimin topunun/yekunun yaşlılık belirtilerinden olduğunu fark edince ah bir üzülmem mi beğenirsiniz? Bir nevi Atilla Dorsay gibi olmuşum ben de şu ana kadar fark etmemişim. Demek bu yüzden bütün kendimi önemli hissetmem,
bu yüzden her daim ağzından iyi bir laf çıkmayan sevimsiz insan intibaı bırakmam,
bu yüzden insanların film izleme şevkini kırmam,
bu yüzden bir ton dertten muzdarip olmam,
bu yüzden tik sahibi olmam,
bu yüzden…
Gerisini yazmaya elim varmıyor, kendi moralimi kendim bozmayı başardım gene. Allah’ım ne lüzumsuz adamım ben.
O Atilla Dorsay ki en sevdiğim filmlere bir yıldızı layık görmiş en dandik kordelalara 4er yıldızı sanki babasının ulufesini dağıtırcasına, hesap kitap bilmez bir mirasyedi edası ile dağıta dağıta sinemaseverlerin şanzıman dağıtmasına sebep olmuş antipatik bir sinema yazıları yazarıdır.
Sinirlendim gene bak.
Sözü Atilla Dorsay bitirsin;
(Sen konuş Atilla ben bir çıldırıp dönüvericem)
“Yazmayı da çok seviyordum. Daha ilkokul çağlarından, defterlerime bana verilen kompozisyonları şiirlerle, minik hikayelerle süsleyerek yazardım. Daha sonra, ilkokul son sınıfa geçtiğimde İstanbul'a geldik. O yaştan itibaren başka bir defter tutmaya başladım. Gördüğüm bütün filmleri oraya yazmaya başladım. O defter hala durur. Daha sonra.. Galatasaray Lisesi'nin sonlarında. Cuma akşamları o haftanın filmlerini sınıfta tahtaya yazıp, yıldız vermeye başladım. Millet önceleri dalga geçiyordu; sonra ciddiye almaya başladılar ve sonuçta gidecekleri filmi benim yıldızlarıma göre belirlemeye başladılar.”
o malum yerden millet kan davalısını da buluveriyormuş şıp diye, haftasonu da gazetedeki habere göre bir kız savcılığa şikayette bulunmuş eski sevgilim resimlerimi oraya yükledi yeni sevgilim çıldırdı diye. ne menem iştir anlamadım valla. işte böyledir türk'ün feysbuk'la imtihanı, ateşten gömlek :)
YanıtlaSilPeki o zaman;
YanıtlaSil1- savcılık ne yapmış?
2- kız ne yapmış?
3- Eski sevgili ne demiş?
4- Yeni sevgilisi ne demiş?
5- Hepsi bir dobra dobra benzeri dedikodu programlarına çıkmayı düşünüyor mu?
6- "Bu sorularla beni niye bunalttı bu şimdi?" diye bir sual geçmiyor mu aklından?
Feysbuka katılmamanın, yeniliklere açık olup olmamayla alakası yok diye düşünüyorum. Ben özellikle katılmıyorum, çünkü beni bulmak isteyen zaten bulur diye düşünüyorum. Tabi zaman zaman acaba katılmamakla çok mu şey kaçırıyorum acaba diye düşünmüyor değilim:))
YanıtlaSilAtilla Dorsay’dan alıntı kritiklerin pozisyonunu çok iyi özetlemiş. Hafta sonu Elizabeth filmini gördüm. Atilla abimiz film hakkında ne demiş bilmiyorum ama okuduğum tüm eleştirmenler ağız birliği yapmışçasına, kostümlerin dışında, iyi bir şeyi olmadığını yazıyordu. Bunu okuyunca önce gitmeyeyim dediysem de, gideceğim sinemada daha iyi bir alternatif olmadığı için gittim. İyi ki gitmişim, çünkü çok beğendim. Hepimizin bir filmi sevip sevmeme nedenleri de farklı günün sonunda:))
kostümlerin dışında iyi bir şey yok diyen o eleştirmenler geçen yıl da "marie antoinette" filmi için çok güzel şeyer yazmıştı ki filmin kostümler dışında tutulur tarafı yoktu. Film eleştirmenlerini ciddiye alamıyorum.
YanıtlaSilAtilla dedim dedim vır vır vır, bir de bir anımı anlatayım isterim. İzmir de peter Greenway'in Pillow Book isimli filmini izliyorum, yanımda bir kazulet adam, yanındakine "dan dan dan" boru gibi sesle konuşuyor, "lütfen sessiz olur musunuz" dedim. Vukuatlarım vardır sinemada sessiz olunmadı mı agresifleşiyorum. Tam agresifleşicem ara oldu. Yanımda Atilla Dorsay, pis pis baktım. O da bana pis pis baktı. O gün bugündür benim için "pis pis bakan adamdır" kendisi diğer kötü meziyetlerinin yanısıra. Pillow Book da sevdiğim filmler listesinin üst sıralarında durur öylecene.
Çok konuştum. :)))