Sevimsiz bir gündü, müze bomboştu. Canım sıkılıyordu. “dur dedim Deniz’i arayayım. Pek sık görüşmüyoruz, ilginç kişiliği olan bir arkadaş. Telefon numarasını çevirmemle açılması bir oldu. Tahminen “Dilid-lidlid didili-do” diye çalan telefon üzerine arkadaşım “Allah’ım telefon”, “Yine mi kötü haber alacağım” “Ah Ya Rab ne kötü bir kaderim var” diye pim pim pimpiriklenerek mutfaktan uçarak telefona kondu, konarkonmaz açtı. ve yaklaşık bir dakika kırkyedi saniye süren telefon görüşmemiz şöyle:
Deniz: alooo
Ben: Deniz ne haber?
Deniz: Neden aradın? Sen beni aramazdın. Aradığına göre kötü bir şey olmuş olmalı. Söyle çabuk ne oldu?
Ben: Valla billa bir şey olmadı,
Deniz: Olmuştur ben anlarım
Ben: Nihi haha hoho hihi
Deniz: Bu gülüş de hayra alamet değil. Kesin bir şeyler oldu sana. Sinirin bozulmuş onun için gülüyorsun. Yoksa ağlıyor musun? Söyle ne oldu sana?
Ben: Ehi ehi köh köh nıhıha haha – nefes alamıyorum deniz. Alemsin. Hihihoho gülmekten nefessiz kalacam.
Deniz: Evet işte kötü bir şeyler var belli
Ben: Allah’ım olamaz. Vallahi iyiyim. İyiliğimi belgeleyebilirim. Bak istersen muhtardan iyi hal kağıdı faksliym sana. Haha hoho
Deniz: Değilsin değilsin işte. Zaten Nazan da söyledi saçlarını uzatmışsın
Ben: (Aaalllamm olamaz!! Sarhoş muyum? Yoksa rüya mı bu?) Nıhıhaha ha . saç bu uzuyor napiym, “uzama desem” söz dinlemiyor ki.
Deniz: uzatma lütfen sana yakışmaz biliyorsun
Ben: Teşekkür ederim. Kıkır kıkır (Sanırım delirdim ve bu senaryonun içine düştüm, bu konuşma ömür boyu sürecek galiba)
Deniz: Nazan söyledi, bir yerde blog açmışsın. Orada yazıyormuşsun…
Ben: AAaa evet çok eyleniyorum valla, sen de gel diycem bir manin yoksa ama…
Deniz: Yazma gözünü seveyim, öyle kötü yerlere yazı yazma.
Ben: Ben fenalaşıyorum Deniz. Birazdan o kötü şey gelecek başıma.
Deniz: Anlamıştım ben kötü bir şey olduğunu
Ben: (Tanrım kesinleşti işte kabus) nıhı ha ha ha (iyice isterik kahkahalar)
Deniz: Söz ver bana yazmayacağına.
Ben: Neden söz vereyim deniz, yazacağım işte. (sinirleniyorum)
Deniz: Yazma. Yazık etme kendine.
Ben: Yazıcam işte (çocukça bir direniş, kesinlikle etkisiz)
Deniz: Yazma yazma, kendine yazık.
Ben: Peki… ha ha ha
Deniz: Gülme öyle iyi değil
Ben: peki, kıkır kıkır
Deniz: Saçlarını da uzatma
Ben: Peki
Deniz: Söz ver
Ben: Söz .. İyi akşamlar.. Baaayyyyy.
Deniz: Uzatma saçlarını.
ÇLONNNKKKKK diye kapatacam telefonu cep telefonu olmasa.
Deniz: alooo
Ben: Deniz ne haber?
Deniz: Neden aradın? Sen beni aramazdın. Aradığına göre kötü bir şey olmuş olmalı. Söyle çabuk ne oldu?
Ben: Valla billa bir şey olmadı,
Deniz: Olmuştur ben anlarım
Ben: Nihi haha hoho hihi
Deniz: Bu gülüş de hayra alamet değil. Kesin bir şeyler oldu sana. Sinirin bozulmuş onun için gülüyorsun. Yoksa ağlıyor musun? Söyle ne oldu sana?
Ben: Ehi ehi köh köh nıhıha haha – nefes alamıyorum deniz. Alemsin. Hihihoho gülmekten nefessiz kalacam.
Deniz: Evet işte kötü bir şeyler var belli
Ben: Allah’ım olamaz. Vallahi iyiyim. İyiliğimi belgeleyebilirim. Bak istersen muhtardan iyi hal kağıdı faksliym sana. Haha hoho
Deniz: Değilsin değilsin işte. Zaten Nazan da söyledi saçlarını uzatmışsın
Ben: (Aaalllamm olamaz!! Sarhoş muyum? Yoksa rüya mı bu?) Nıhıhaha ha . saç bu uzuyor napiym, “uzama desem” söz dinlemiyor ki.
Deniz: uzatma lütfen sana yakışmaz biliyorsun
Ben: Teşekkür ederim. Kıkır kıkır (Sanırım delirdim ve bu senaryonun içine düştüm, bu konuşma ömür boyu sürecek galiba)
Deniz: Nazan söyledi, bir yerde blog açmışsın. Orada yazıyormuşsun…
Ben: AAaa evet çok eyleniyorum valla, sen de gel diycem bir manin yoksa ama…
Deniz: Yazma gözünü seveyim, öyle kötü yerlere yazı yazma.
Ben: Ben fenalaşıyorum Deniz. Birazdan o kötü şey gelecek başıma.
Deniz: Anlamıştım ben kötü bir şey olduğunu
Ben: (Tanrım kesinleşti işte kabus) nıhı ha ha ha (iyice isterik kahkahalar)
Deniz: Söz ver bana yazmayacağına.
Ben: Neden söz vereyim deniz, yazacağım işte. (sinirleniyorum)
Deniz: Yazma. Yazık etme kendine.
Ben: Yazıcam işte (çocukça bir direniş, kesinlikle etkisiz)
Deniz: Yazma yazma, kendine yazık.
Ben: Peki… ha ha ha
Deniz: Gülme öyle iyi değil
Ben: peki, kıkır kıkır
Deniz: Saçlarını da uzatma
Ben: Peki
Deniz: Söz ver
Ben: Söz .. İyi akşamlar.. Baaayyyyy.
Deniz: Uzatma saçlarını.
ÇLONNNKKKKK diye kapatacam telefonu cep telefonu olmasa.
Bazı telefon görüşmeleri insanı kötü hissettirir, bazısı iyi, bazen de böyle vapurda anırta anırta güldürür adamı, bir sinir boşalması yaşatır, gözlerden yaş fışkırtır.
Telefonu kapattım baktım etrafa millet bana beğenmez gözlerle bakıyor. Sanırım fazla gürültü ettim.
Bu arkadaş ile baya bir anımız var, bir tanesini de buraya yazayım oldu olacak. Aynı işyerinde bir daracık bir mekanı paylaşıyoruz, daracık mekan kartonpiyerler ile bölünmüş ve odam-tırakımsı ufak alanlara ayrılmış ve her bir alana iki masa bir kitaplık dört sandalye zor sığar vaziyette. Bizim Deniz’in bir başkası ile paylaştığı odasında ilaveten 45 saksı çiçek var. Oda tropikal bir görünüm almış, sulama seromonisi her gün bir saat sürüyor. En başta sevimli gelen bu tropik tıkışıklık içindeki gürbüz çiçekler benim gözüme bile hoş görünürken, bir ay sonra o çiçekler bana yaprak yaprak batmaya başladı. Yaptığım kötü bir şey belki ama sabahları çiçekleri o suluyor ben öğle tatilinde bakkaldan aldığım litrelik kola ile bir daha suluyorum. Böyle böyle kırkbeşi indirdik onbeşe. Çiçekler seyrelince ortam huzura erdi. Çiçekler birer birer döküldükçe her bir kuru yaprak için döktüğü gözyaşının haddi hesabı yoktu. Onu ağlarken görünce pişman olur üzülür, ama bu üzüntümü – yeniyim ya –paylaşamazdım kimselerle. Hep içime atardım. (Anlatınca bir rahatladım şimdi, anlatamam)
Seneler geçti, arkadaşım pek değişmemiş, sevdiği insanların başına bir şey gelecek diye tedirginlik içinde. Denizcim korkma bir şey olmadı bana, kahkahaları da kederimden atmıyorum vallahi billahi…Azcık sinirlerim bozuldu..
Kötüyüm ben. Çok kötü.
tarihe geçecek bir telefon konuşması :) gerçi ben de seninle konuşurken bir gün telefonu kulağıma kaçıracağım diye de korkmuyor değilim yani :)) üstelik hala o kötü yerlere yazıyorsun da. cıkcıkcık :))
YanıtlaSilsevgiler.
Çiçeklerin dilini anlatan yazıyı ben başka bir blogta mı okumuştum yoksa dedim kendi kendime:))Doğru değil değil mi bu çiçek katilliği?
YanıtlaSilTelefon konuşması ise tam senaryoluk. Filmin adını da senaristler koysun artık:)))
Gülçin (senin teknikle yorumlara cevap vereceğim umarım patenti sendedir)
YanıtlaSilEvet seninle olan her bir telefon görüşmemiz satır satır tarihe geçse tarih sevimsiz olaylar zinciri, insan masum kitlelerinin yokolduğu bombardımanlardan ziyade, sürreal atışmalar ve zincirleme espri bombardımanalrından nasibini alırdı. Çok hakslısın. Pazartesi günü yaptığımız - artık benim için sıradan tekefon görüşmesinden ziyade gündemin değerlendirildiği fikir teatisi seanslarıdır kendileri - telefon görüşmesinde durduk yere attığım yüksek perdeden kahkahaların yankılanıp yankılanıp geri dönmesinden kendim utandım nerdeyse.. ama nüansa dikkat... nerdeyse dedim..
Sem,
Evet çiçeklerin dilini sevimli bulup derin anlamlar yüklenmesinden yana olan bu adam zamanında o çiçeklerin sesini kesmek için nasıl uğraştı bir bilsen :(( Ah o çiçeklerin dili olsa da konuşsalar demiyorum, diyemiyorum. Ama dar mekanda onlarca çiçeğin mevcudiyeti beynimin, o vakitler haylinarin olan bünyemin "oksijen oksijen biraz oksijen" diye bağıran çığlıklarına kayıtsız kalamaması sonucunda bir katliam tasarlamama neden oldu. Çiçekler de mutlu değildi o cangılda diyerek kendimi avutuyorum bazen. Ne desem boş bir hata ettim işte. Neyleyim?
Ha ha, Pazartesi günü uzaktan kulağıma gelen kahkaha seslerinin kaynağı anlaşılmıştır dermişim:))))
YanıtlaSilBen bu yazıdaki kişileri tanır gibiyim, ama emin olamıyorum.
YanıtlaSilHaydi hayırlısı. :)
Şule;
YanıtlaSilLesinlikle tanıyorsun adaşımı :) ta kendisidir. O ve diğerleri :)
Bu eski yazılarımı hatırladım sayende.. Çok sağol