9 Haziran 2012 Cumartesi

Olmayacak Hayaller


Saat kulesinin etrafındaki banklardan birine oturmuş kuşları seyrediyordum, oradan geçen kocamı gördüm.

“Merhaba hayatım” diye seslendim.

Dile kolay yirmi yedi sene evlilikten - neredeyse bir ömürden sonra - hayatım kelimesi daha derin anlamlar kazanıyor.

“Ne?” dedi. “Ne hayatı?”

Celallenerek devam etti.

“Kimin hayatı?”

Susacak gibi değildi.

“Pekala” dedim “Sözümü geri aldım.”

Baktım bir yerlerde tartışma çıkacak gibi oluyor; ya susarım, ya da oradan uzaklaşırım. Yerimden kalkıp, köşedeki bankaya doğru ilerledim. Kocam burnundan soluyarak düştü peşime.

Kredi kartıma bir sürü faiz işlemiş yine. Gişedeki suratsız kadına sordum;

“Neden böyle olmuş?”

Kadın lakayt bir ses tonu ile güyâ kibarca, ama içinden “oh olsun” der gibi yanıtladı;

“İki aydır ödememişsiniz.”

Çantamdaki parayı görevliye doğru uzatırken, arkama doğru şöyle bir baktım; benimkisi yüzünde alaycı bir gülümseme ile bizi süzüyor. Aklı sıra “Bu işler kaldı mı başına?” demeye getiriyor. Günler nasıl çabuk geçmiş, farkında değilim. Bankadan çıktım, telefon faturası ödemek için yer bakınıyorum. Belli oldu bugün kolay bırakmayacak bu adam peşimi.

“Kız kardeşimi bir kere olsun ağırlamak istemedin, buraya geldiğinde hep görümcesinin evinde kaldı”
Böyleydi hep zaten. Laflarıyla burgu gibi oymasını bilirdi içimi;

“Yapma Allah’ını seversen, Topu topu kaç kere geldi ki?” diye sordum, cevabını beklemeden devam ettim.

“İlkinde Annem kaza geçirmişti, ben hastanede, sandalye tepelerinde iyileşsin diye bekliyordum. İkinci gelişindeyse, ben yorgan döşek yatıyordum. Senin o kardeşin var ya: çok izansız. Bir geçmiş olsun mu demeye geldi sanki? O haldeki insanın evine, eteğinde iki cazgır çocukla yatılı misafir mi gidilirmiş?”

Haklı olduğumu görünce o sustu bu sefer. Telefoncuyu eliyle işaret etti. Gecikmiş faturalarımı öderken, yine muzip, muzip süzdü beni. Birlikte çıktık dışarıya. Onu az evvel gördüğüm yerden geçerken, mutlu olduğumuz zamanlardaki ses tonu ile konuştu;

“Neyi unutamıyorum biliyor musun?”

Kim bilir hangi kirli çamaşırı ortaya çıkaracaktı yine? Gülümseyerek devam etti;

“İlk yıllarımızdaki sabah kahvaltılarımızı.”

Hatırladığı şeye de bak;

“Çayın yanına, akşamdan kalma ekmekle, peynir. Durumumuz iyi değildi o zamanlar.” dedim gülerek.

Durdu. O durunca ben de durdum. Yüzünü salladı aşağıya, içimi deler gibi baktı gözlerime;

“Durumumuz ne zaman iyi oldu sanki?”

“Olsun” dedim “Mutluyduk. İki de sağlıklı çocuğumuz oldu sonradan, üzmediler bizi hiç. İnsan ne ister ki daha?”

“Ben o kadar mutlu değildim. Hep bir teknemin olsun, denizlerde yol alayım diye hayal ederdim.”

İçime dokundu bu hüzünlü hali;

“Üzülme” dedim, “Geç kalmış sayılmazsın. N’olur böyle kırgın laflar etme.”

“Yok be, ne üzülmesi, ne geç kalması?” derken gururlu çıkıyordu sesi. “Bir teknem var artık.”

Hayalini gerçekleştirmiş demek. Sevincimden gülümserken o devam etti;

“Ama senin için çok geç. Senin hiç hayalin olmadı, asla da olmayacak. Bu yüzden sana çok acıyorum.”

Hep böyleydi huyu kurusun. Arada bir laf ederdi, günlerce zihnimden atamazdım. Yanık tenli yüzüne, tuz kokan, seyrelmiş saçlarına, açık renkli giysilerine baktım. Ne kadar zinde görünüyordu. Benimse omuzlarım inmişti ve gözlerim dolmak üzereydi. Sorar gibi fısıldayabildim sadece;

“Çok geç demek?”

Zafer kazanmış gibi bakıyordu bana. “Evet” manasına gelecek biçimde başını salladı ve arkasını döndü yürüdü. Birkaç adımda kalabalığın içine karıştı. Saat kulesinin orada kaldım tek başıma. Az evvel oturduğum bank boştu. Oturdum. Çantamdan minik şişeyi çıkarıp ellerimi, boynumu kolonyaladım. Cebime attığım dekontları güzelce katlayıp çantama yerleştirdim. İki aydır ödememişim. İnsanlar tabak, tabak yemi kuşlara atıyordu. Kuşlar bir inip, bir havalanıyordu. Daha önce fark etmemiştim: Zamanın akışı ne kadar da tuhaf; bazen hızlı, bazen yavaş ilerliyor. 

Neden öyle dedi sanki? Neden hayallerim olmasın? Benim de istediklerim oldu, hayallerim de vardı. Kimseye söylememek mi kabahat? Mesela daha iyi bir insan olmak isterdim. Daha çok insan beni sevsin, komşularım bana gitsin, gelsin; görümcem de gelsin, geldiğinde uzun kalsın isterdim. Kocamın hayallerini bilmek isterdim. Mesela faturalarımı zamanında ödemek isterdim. Çocuklarım daha huzurlu bir dünyada büyüsün isterdim. Büyüdüklerinde bizi daha sık arasınlar, arada ziyaret etsinler isterdim. Yalnız kalmamak isterdim. Farklı biri olmak isterdim. Mesela daha güzel olmak isterdim, ya da daha akıllı. Bir işim olsun, çok başarılı bir iş kadını olayım isterdim. Mesela hayatım boyunca aynı kişi ile evli kalmak isterdim. Günü geldiğinde ilk ben ölmek isterdim. Geride kalan ben olmayayım isterdim. Ama olmadı hiçbirisi. Olmayacak hayallerini anlatır mı insan?


3 yorum:

  1. Hangi hayallerimiz olmuş ki zaten. Anlatamak da güzel. Anlatalım.
    Bir de, saat kulesinin oradan geçerken bir kez daha dönüp bakacağım insanlara, iyisi mi bakışırız da bilmeyiz...

    YanıtlaSil
  2. Anlatmak mı lazım yoksa,belki de kırkar kere herbirini.

    YanıtlaSil
  3. hımmmm senden gelen değişik bir öykü olmuş bu.
    :)

    YanıtlaSil

Yorumlar