Bazen Christa'yı sevmediğim için kendime kızıyordum: üniversitede varsam, bu tam anlamıyla onun sayesindeydi. Öğrencilerin çoğu adımı bilmemekte diretiyor, beni "Christa'nın dostu" ya da "Christa'nın arkadaşı" diye çağırıyorlardı. Hiç yoktan iyiydi. Bazen bana da soru yöneltiyorlar;
"Christa'yı görmedin mi?" diye soruyorlardı.
Dişi Şeytan'ın uydusuydum.
Onu aldatmayı düşlemeye koyuldum: derste, benim kadar içe kapanık bir kız aradım.
Sabine diye biri bana uygun göründü. Onda kendimi görüyordum: çevresine yaydığı huzursuzluk yüzünden hep yalnızdı, çünkü kimse onun derdini, sıkıntısını paylaşmak istemiyordu. Diğer insanlara aç bir kedinin yalvaran bakışlarıyla bakıyordu; kimse görmüyordu onu. Onunla ben dehiç konuşmadığım için o an kendime kızdım.
Aslında suçlu olan Sabine ve benim gibi insanlardı; insanlara yaklaşmak, birbirlerine destek olmak yerine, ulaşamayacaklarını seçmeyi yeğliyorlardı - onlara komplekslerinden çok uzakta bireyler gerekiyordu, onlara Christalar, baştan çıkarıcı ve göz kamaştırıcı insanlar gerekiyordu. Sonra da, sanki doğru gitmesi mümkünmüş gibi, dişi bir panter ile bir farenin, bir köpek balığı ile bir sardalyenin dostluğu mümkünmüş gibi, dostluklarının iyi gitmemesine şaşırıyorlardı.
Ben kendi çapıma göre sevmeye kara verdim. Dişi fare, sardalye ile konuşmaya gitti:
"Selam Sabine. Sende son dersin notları var mı? Bende bazı yerleri eksik de"
Küçük balık korkmuş, gözleri fal talı gibi açılmıştı. Beni iyi duymadığını sanıp sorumu yineledim. Hayır anlamında çılgınca salladı başını. Direttim:
"Sen de dersteydin. Seni gördüm"
Sabine ağladı ağlayacak bir haldeydi. Onu görmüş müydüm. Bu onun kaldırma gücünü aşıyordu.
Konuya beceriksizce girdiğimi anladım. Tavır değiştirdim.
"Wilmots kadar can sıkıcı. ha?"
Bir an bile öyle olduğunu düşünmüyordum; en iyi öğretmenlerden biriydi. Yakınlık kurmak için söylemiştim bunu.
Sabine acıyla gözlerini kapattı ve bir elini kalbinin üzerine koydu; taşikardi geçiriyordu. Aslında iyilik olsun diye mi insanların onula konuşmadığını düşünmeye başladım.
Yardımına koşmayı isteme aptallığında bulundum;
"Kendini iyi hissetmiyor musun? Bir sorunun mu var?"
Solungaçları dehşet içinde hızlı hızlı atan sardalye zavallı gücünü toplayıp inledi;
"Benden ne istiyorsun? Beni rahat bırak."
Ağlayan on iki yaşındaki bir çocuk sesi. Öfkeli bakışları eğer üstüne gitmekte diretirsem elinden geleni ardına koymayacağı konusunda uyarıyordu beni - suyu bulandıracaktı, kuyruk yüzgecini sallayacaktı, misillemeleri sınır tanımayacaktı.
Şaşkın bir halde çekip gittim. Aslında, küçük hayvanlar arasında dostluk pek görülmüyorsa, bu nedensiz değildi. Sabine'de benim ikizimi görmekte yanılmıştım; yalvarıyordu, bu kesin, ama yanına gelinmesi için yalvarmıyordu, kimsenin yanına gelmemesi için yalvarıyordu. En küçük bir ilişki onun için işkenceydi.
"Böyle olunca sosyal bilimler okumak gülünç bir düşünce Carmel'e girse daha iyi olurdu" diye düşündüm. O anda Christa'nın gülerek bana baktığını gördüm. Benim bu aldatmaca girişimimden hiçbir şey kaçırmamıştı. Gözleri bana ondan asla vazgeçemeyeceğimi, bunu aklımdan bile geçirmememi söylüyordu.
(Dişi Şeytan)
Doğan Kitap - 2003
Çeviren: Yaşar İlksavaş
(Toplam 100 sf)