Çocuklara ölüm anlaşılması güç bir hayal gibi gelir. Ölümün manasını çözemez çocuklar. İlk okul ikideyken bir arkadaşıma annesi, "Anneannen artık bir çiçek oldu, bizimle birlikte yaşamayacak" demiş. Ölümü anlayamıyor çocuklar ama çiçekleri biliyorlar. Sonra ilkokul öğretmenimiz çiçek oldu, derken dedim ve anneannem. Çiçek kelimesini nedense ölüm ile bir araya geldi bende.
İnsanların eski ya da yeni arkadaşlarını, tanıdıklarını yanına topladığı Facebook'u uzun süre reddettim. Eylül ayında geldim direncimin sonuna, bir hesap açtım. İlk okuldan, orta okuldan, iş hayatımdan ismini anımsadığım ve hala görüştüklerime davet yolladım. Davetlerimden üç tanesine cevap gelmeyince nasıl kızmışım, ikisi üniversiteden, birisi de orta okul ve lise yıllarımdan üç eski arkadaşıma. Biliyordum bu Facebook meretinin canımı sıkacağını. Üniversiteden arkadaşlarıma "Aferim çok büyük adam olmuşsunuz" yazdım ve engelledim. Tabi ki bu içimi rahatlatmadı. Son yıllarda görüşmemi olsak da liseden arkadaşımla dostluğumuz daha sağlamdı, ona sitem mesajı atmadım sonradan. Bir edebiyat dergisini karıştırırken gördüm ismini, edebiyat dünyasından kaybettiklerimiz yazıyordu isminin üzerinde.
Meğer çiçek olmuş, hem de kaç ay geçmiş.
Huzur içinde yatsın.
Çok güzel izler bıraktı ardında.
İnsan akranlarını kaybedince tuhaf hissediyor bir süre.
Onu Blogspot'a girdiğimden beri tanıyorum. Yazdıkları, bıraktığı yorumlar insan sevgisi ile dolu bir kişinin yazdıklarıydı. Kolayca okunurdu, yazdıkları çala kalem yazılmış, kolay edilmiş kelam gibi dururdu. O derinliğe erişmek, insanlara hep sevgiyle bakabilmek ne kadar zor oysa ki.
Şunları yazmıştı uzun zaman önce "Güzel Sözün Kökü Sabit, Dalları Göktedir" başlıklı yazısında;
"Fincandaki kahveme bir kaşık şeker attığımda şekerin dibe çöküşünü seyrettim bir süre. Alttan üste doğru yok oldu kristal parçacıklar, kaşığın fincanda bir, iki dönüşüyle. Gözden nihan oldu diye, diyemedim 'kayboldu!'. Dedim: 'Karıştı şeker kahvenin özüne, bir oldu, tat oldu içenin damağına'. Demek ki dedim: 'Şeker gibi tatlı olan, düştü mü sulı ve cıvık olan bir şeyin içine, karıştıkça işler özüne, başka bir formatta var olur. Sulu ve cıvık; dönüşür tatlı ve sulu cıvığa'
İnsanoğlu da güzel sözle maya tutar, tatlanır. Ya da acılaşır, ekşileşir çirkin söz ve kötü ve haksız isnatlarla. Ilık havada maya tutar insanoğlu.
Ama yine de şeker gerekir mayanın yanında...
...Kötü söze bile güzel sözle mukabele edelim yine de, uöulur ki mayamız tutar da, tatlılanır ekşimiş ve acılaşmış mayalı insan da.
Hepinize sevgilerimle"
Yazılarını okuyor, yazdıklarının üzerine düşünüyordum. Hasta olduğunu biliyordum. Yazmıyordu uzun zamandan beri. Meğer o da çiçek olmuş bir kaç gün önce.
Çok güzel izler bıraktı arkasında, bunu biliyorum sadece.
Huzur içinde yatsın.
Kurumuş güller duruyor masada.
Kimin aldığını hatırlıyorum da
ne için alındığını bilemiyorum.
Bir zamanlar - bir zamanlar dediysem
çok eski de değil: Bir kaç ay önce
gül alırdık. Biz. Hepimiz.
Her şey için, yerli, yersiz
gül alırdık bir zamanlar.
Biz. Hepimiz.
Gülleri de eskittik.
Zaten artık almıyoruz. Gül zamanları
geçti. Rüzgar esti. Sert esti. Jestler bitti.
Kendimizi kaybettik.
Gül verecek kimse de kalmadı.
Bazen şunu diyoruz kendi kendimize:
İşte bu bizim hayatımız.
Bak işte biz buyuz
bunları yaptık.
Şimdi neredeyiz?
.....