Ege'de bilinen bir kolonya markasıydı Jülyet. Anemon ve limon seçenekleri vardı. Şehirler arası yollarda, heyelan tehlikesinin olduğu yerlerdeki taş duvarların üzerinde en çok rastlanan ikinci isimdi. Birincisi Akçora Gömlekleriydi. Jülyet Kolonyaları da ikinci sık rastlanan ürün ismiydi. Beyaz kireç boya ile taş duvara yazılırdı.
Bu kolonya yaşadığımız kentte imal edilirdi. Üniversite yıllarımda en yakın arkadaşlarımdan birisinin babasının bu kolonyayı i,mal ettiğini öğrenmiştim. Kentin en işlek noktasında bir tuhafiyeci dükkanları vardı. Dükkanda bir sürü dikiş, nakış malzemesinin yanı sıra imal ettikleri kolonyayı satarlardı. Yaz tatillerinde arada vakit öldürmeye onun yanına giderdim. Babası dükkanı oğluna emanet etmiş, öğle uykusuna eve gitmiş olurdu. Çocuklar, kadınlar ellerinde içi boş kolonya şişeleri ile gelir pompalı şişeden Jülyet Kolonyası doldurturlardı.
Dükkandaki bir diğer hizmet de tuhaf bir tartı makinesi idi. Kilosunu öğrenmek isteyen kişiler tartıya çıkar, işlemi yapacak olan da bel hizasında bir yerdeki demirin üzerinde ağırlıkları dengelemeye çalışırdı, dengenin oluştuğu noktada ibre durur, tartılan kişinin kilosunu gösterirdi. Bir gün arkadaşımın dükkanında oturuyorduk içeriye şişman bir kadın girdi, elinde minicik plastik bir plastik kolonya şişesi. Kadınların el çantalarında bulundurdukları cinsten işte. Kolonyasını doldurtan kadın bir de tartıldı. Tartılırken fısır fısır kendi kendine bir şeyler söylüyordu. İşlemin sonucu öğrenince üzntülü biçimde dükkanı terk etti.
- "Ne diyordu?" diye sordum arkadaşıma.
Meğer iki günde bir gelip tartılırmış. Tartılırken de "Allah'ım ne olur daha hafif çıkart beni" diye yalvarırmış. Tabii ki ibre giderek daha büyük kilolarda duruyormuş.
- "Kolonyayı bahane ediyor, derdi tartılmak" dedi arkadaşım.
Seneler sonra italyan asıllı bir fotoğrafçısı bir seminerin konuğuydu. Konuşmasının bir bölümünde Büyük Ada günlerindeki kolonya kokan kadınlardan bahsetti. İçlerinden kilolu bir kadın sürekli tuhafiyecideki bir tartıya çıkar, tartılırken "Tanrım beni hafif çıkart" diye yakarırmış. Bunu duyduğumda yüzüme huzurlu bir gülümseme yerleşti. İnsanlar çift yaratılır dedikleri doğruymuş meğer.
Okulu bitirdiğimiz yaz merak edip kolonya imalathanelerine gittim arkadaşımın. İlk kez kolonya nasıl imal edilir görecektim. Alkol ile parfüm belli bir sıcaklık derecesinden birleştirildiğinde ayrılmaz hale gelirmiş. İzlemesi sıkıcı bir uygulamaydı ve ortalık anemon kokuyordu. Koku günlerce burnumdan gitmedi. Ne zaman o günü anımsasam o koku geri geliyor. Artık Jülyet Kolonyaları satılmıyor. Hatırlayanı bile azdır, ama o güzel kokuyu var ya ben hala hatırlarım.
Ben PE-RE-JA kolonyalarını hatırlıyorum, anneannemle eczaneye gider doldurturduk, ne güzeldi:) şimdi Paşabahçenin bir kolonya serisi var, kokular gerçekten çok hoş, ıhlamur var, mimoza var, daha bir sürü güzel koku..:)
YanıtlaSilIhlamur ve mimoza, çok ilginç. Merak ettim. :)
Silkokular bir anda insanı bambaşka bir boyuta ışınlar...sevgiler...
YanıtlaSilKeşke anılar da kolonyalar gibi şişelense, serpilince capcanlı ortaya saçılsalar :)
SilBunları anımsıyorum marka olarak bilemem ama bu şişeleri hiç unutmam :)
YanıtlaSilBurnumda hoş kokular anılarıyla canlandı..
Teşekkürler Vladimir..
Tesgahların üzerinde renk, renk, sıra sıra dizili olurlar, etrafa hoş kokular yayarlardı. hala var ama çok nadir. Rica ederim :)
Silakçorayı bilirdim.
YanıtlaSildağa taşa yazarlardı.
eskiye götürdün beni.
Her yerdeydiler ve nasıl da birden yok oldular. :)
SilJUliet'i hatırlamaz mıyım abicim? O doldurma haznesinin pompası bana çocukken acayip cezbedici gelirdi. Bi izin verseler de bassam, tansiyon aleti gibi vanasını açsam, kolonyanın doluşunu izlesem ve büyük bir iş yapmış gibi eve gitsemdiye sualnır durur ama izin istemeye cesaret edemezdim.:)
YanıtlaSilPompalayıp kolonya şişesine doldurulurken, haznenin dibinden kocaman bir hava kabarcığı "glummmp" diye bir sesle yukarıya yükselirdi. Çok tok bir sesti. Bu eylemin olmazsa olmazlarındandı.
Sil