19 Nisan 2012 Perşembe

Sen Okurken, Bir Başkası...

Uzun süre çalıştığım kurumun hoş bir uygulaması vardı. Halkla ilişkiler müdürlüğümüz, kurumun yayın şirketinden seçtiği kitapları yöneticilere iki ayda bir gönderirdi. Gelen paketin boyutu her seferinde aynı olurdu, içinden çıkan kitap sayısı değişirdi. Kitap karıştırmayı, okumayı seven herkes bu uygulamadan memnundu. Bu sayede evdeki kitaplığımın önemli bir bölümü gelir gelmez okuduğum bu kitaplarla dolmaya başladı. Onlarca roman, öykü kitabının yanı sıra; tarih, anı, biyografi, deneme, araştırma kitapları da geliyordu. Daha önceleri  ilgi duymadığım türde kitapları bile böylelikle okur olmuştum.

Kurum ilginçti ama, memnun olandan ziyade memnuniyetsiz olanın sesi, arkasından üfleyenlerin kantarda ağır basmasına bağlı olarak yeri geldiğinde güçlü çıkardı. Öyle ki ateş olmayan yerden duman çıkartılır, harıl harıl yanan yere şırıl şırıl akan su muamelesi yapılırdı. Yılda iki kez yinelenen büyük toplantıda içi bücürün biri söz aldı. Kendince çarpmış bölmüş yöneticilere verilen kitapların maliyetini hesabetmişti. "Yazık değil miydi kuruma? Bu kadar para kimselerin okumadığı kitaplara akıyordu." Para denilince akan su bile dururdu. Yapı Kredi Bankası değildik ya sonuçta, onların yayın şirketleri için sloganı "En değerli Kağıtlara yatırımı biz yapıyoruz" iken, kitabın değerinden ziyade maliyetin ehemmiyetinin altı çizilmişti onlarca bakan, görmeyen, okumayan gözün önünde. 

Ertesi ay, daha sonraki aylar bir daha kitaplarımızı gören olmadı.  

Okumayanlar vardı elbette. 

Bir ara aynı şehirde başka bir birime transferim yapıldı. Görevime başladığım gün, yanımda götürdüğüm üç beş ofis eşyasını, yalnız kaldığımda, dolaplarıma yerleştirmek üzere kapakları açmamla yığın yığın kitap paketini görmem bir oldu. Çok şaşırmıştım. Kİtap paketlerinin arasında bir çift arkası basılmaktan yer etmiş  siyahi uzun burunlu ayakkabı duruyordu. Okunmadığını söyleyenler vardı da paketi bile açmayacak denli öküzlerin olduğunu da böylelikle öğrenmiş oldum. Akçam üzeri birim çalışanları ile yaptığım toplantı sonrasında kitapların hepsini okumaya ilgisi olanlar arasında bölüştürdüm. İçlerinden bir tanesi bile okunsa kâr değil mi? 


Resim: Reading and Art - Marta Kiss

13 yorum:

  1. Kesinlikle "kar"....
    Görseldeki kadın tabaktan elmayı alıyor mu ? Yoksa elma ekliyor mu ?...Çok ilginç buldum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatla sanatın birbiriyle gerçekten kesiştiği noktalardan emin olamayız pek. Ben edebiyattaki bu tarz geçiş noktalarını çok seviyorum. Gerçek mi değil mi sorusu gelir okurun aklına, ama önemli değildir. Bu resimdeki geçişi ben de çok zekice buldum :)

      Sil
  2. Ne güzel bir uygulamaymış, nankörlük denir buna, (en azından) bir yönetici en azından görev icabı okumalı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Verilen kitaplar arasında mesleğimizle ilgili olanlar da varken üstelik, aslında salakça bir konuşmaydı.

      Nankörlüğün yanına,

      Kıymet bilmezlik,

      Okumayı sevmemek ama okuyanı da kıskanmak,

      Kendimi üstlerime bugün hangi yalakalığım ile neğendirsem endişesi

      gibi birbirinden pespaye üç rezilliği de ilave etmek istiyorum.

      Ha bu salağın önerisinin kabul edilmiş olması da ayrı bir aptallık ki gerisi bizi üzmeye devam etti.

      Sil
  3. Kral'dan çok kralcı...Dövmek istiyorum o adamı...

    YanıtlaSil
  4. İlk okuduğum kitap geldi aklıma. 12 yaşımdayken babam Gabriel Garcia Marquez'in "Bir Kayıp Denizci"sini vermişti elime okumam için. O kitabı o kadar sevmiştim, okumaktan öyle zevk almıştım ki bütün sınıf arkadaşlarımı sıkboğaz etmiştim, "oku bak çok güzel" diye. 2 kişi almıştı hatırlıyorum.. Yani "okutmak" biraz güç herhalde..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben okumayı sevmeyen insanların daha düşüncesiz, kaba ve insan sevmeyen, insanları anlamaktan aciz ve bencilce hareket etme kolaylığına sapan empati yoksunu kişiler olduklarını düşünüyorum.

      İnsanınkendisine tanınmış bi rhaktan vazgeçme önerisi getirmesinin ne gibi bir gerekçesi olabilir.

      İnsan her kitabı her an okumaya hazır değildir, ama bir kiş için her kitabın zamanı vardır. Ne zamandır, okuyup kendisini o kitaba hazır ettiği zamandır. Marquez'e belli ki o zaman hazır olmayanlar varmış. Ancak biz yetişkindik ve kucağımıza sayısı iki ayda bir üç ile beş arasında değişen kitao bırakılıyordu. Bunlardan bir tanesini bile merak etmemek için ne olmalı bilemiyorum. :)

      Sil
  5. inanılır gibi değil aslında.. evet okumayanlar elbette vardır ama içinde hangi kitap olduğunu merak dahi etmeyecek bir zihniyet.. üstelik de Vladimir burdaki kötü olan, senin yeni tayin olduğun yer!! yani o dolabın eski sahibi okumamış kültürsüz biri değil tam aksine mektepler bitirmiş biriydi.. yani bir köy kıraathanesine bile gitsen açılmamış kitap paketi bulamazsın.. açar bakar, okumayacaksan bile etrafında okumayı seven birine armağan edersin..
    çok korkunç aslında bu anlattığın :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın üniversite mezunu ve yıllardır o ili yapan, kurumunda yöneticilik eden bir kimseydi. İş icabı görüşmesi gereken kişiler vardı. Üstelik sadece iş konuşulmuyor iş ilişkisi esnasında, hep futbolla çıkamazsın insanların karşısına, siyaset de iş ilişkilerinde riskli bir koudur,i girilmesi her zaman olumlu sonuç vermez. Biraz kendini beslemek en iyisidir. Açılmadık onlarca paket ve iki eski ayakkabıyı geride bırakıp ayrılmak için eşek olmak gerekir, ben de o tipe eşek muamalesi yaptım zaten sonradan. ;lk işim pabuçları poşete koydurup çöpe attırmak oldu. Müstahdeme de eski müdürünü arattım, yeni müdürümüz sizin pabuçlarınız çöpe attırdı yolliym mi kalsın mı diye sordurdum bir de. Kalsın demiş. Bazen toplantılarda karşılaşınca "bu var ya eski biriminden pabuçlarını bırakıp da kaçarcasına ayrıldı yüzünü göremedik" diye anlatırdım millete :D
      Gülerlerdi, kendisi dahil.

      Sil
  6. Ben de resme takıldım , " AÇI'nın BAKIŞA KATTIĞI DEĞER" , fena isim olmaz hani . Ya da ALAN EL Mİ VEREN EL Mİ ÜSTÜN ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsimler çok güzel. marta Kiss'in diğer resimleri de bunun gibi enteresan. Çok iyi bir macar ressam.

      Sil
  7. 'Para' mı 'kitap' mı diye sorulduğunda %90 ımız 'para' yı seçeceğimiz bir toplumda bence üzücü ama yersiz bir uygulama olmuş. :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim gibi toplumların diğer uluslar tarafından ezilmemesinin yolu toplumu oluşturan bireylerin kendilerini çok iyi yetiştirmelerinden geçiyor. Cahil bırakıldıkça, okumaktan sarmısak görmüş vampir gibi ürktükçe gelebileceğimiz noktalara geldik zaten. Cahili kolay güdersiniz, parayı önemli sanmalarını sağlarsınız ne de olsa. O imanı kocaman insanların göğsünü açsanız içinde para sevgisi mi Allah sevgisi ya da korkusu mu desem büyüktür acaba cevabı baştan belli bu sorunun ya neyse :)

      Sil

Yorumlar