Öncelikle böyle bir soru bana yöneltilse, "Bana ne? Neyse ne" der ve yürür giderim. Zaten filmin afişini de görünce içimden bu yanıtın tıpkısının aynısı geçmişti. Bir arkadaşım bilim kurgu, gerilim vekorku filmlerini sevdiğimi bildiği için bana dvdsini verdi. "Al bak bu filmde sevdiğin türlerin hepsi var" dedi. Yapacak başka bir işim olmadığı bir gün de oturdum seyrettim.
Şimdi filmin bir adı var, o da "Splice". Ancak filmin ülkemizde boy göstermiş olan afişinin miniminnacık bir kenarı dışında bu isme rastlamak mümkün değil. Onun yerine afişe eşek yavrusu kadar harflerle "DNA" yazıp onun da üzerine de eşeğin annesi kadar kadar harflerle "DENEY" ismini kondurmuşlar. Filmin ülkemizdeki gösterim adı "Deney" ve filmin ülkemizdeki afişine uygun görülen yabancı dildeki ismi de "DNA". Daha filmin isiminin başladığı noktadan çok hoş mu hoş, cici mi cici, zeki mi zeki, aman da aman bir kelime oyunu devreye giriyor. Filmi ithal eden firma, seyircisinin filmin orijinal ismini DNA sanmasını istemiş ve koyduğu türkçe isim de D, N, ve A kelimelerinin ingilizce okunuşu olan "Di","eN","eY"i burnundan hık demiş düşmüş kadar andıran "Deney" kelimesi olmuş. Yarabbim bu film ithalatçıları falan niye bu kadar zeki olmak zorunda ve bir o kadar da anlaşılmamaya çalışılmakta. Elin filminin adını dön değiştir gudubet bir şey yap. Bir insan sevimli olmak istese bu denli sevimlileşmeyi başaramaz. İşte filmin adının üzerinde böye bir gizemli muamma var. O muammayı aşar aşmaz film başlıyor.
Tam bu noktada bu yazının geri kalan her bir yanından spoiler fışkırdığını belirtmeden geçmeyeceğim. Splice'ın öyküsü Frankestein'ı andıran bir rota üzerinden izliyor ve filmi kendisini de konusunu da sadece beş kelime ile özetlemek mümkün; Bir garabeti anlatan gudubet film.
Elsa ve Clive N.E.R.D. isimli, uzmanlık alanı için DNA araştırmaları yapmak olan bir firma için çalışan iki uzman. Senaryo icabı dahi olduklarına inanmamız bekleniyor ama az sonra değineceğim yaptıkları dahi olmalarına imkan olmadığına inanmamız için yeterince delil veriyor elimize. Ayrıca bu ikisinin karıkoca mı yoksa sevgili mi oldukları da seyirciden gizlenmiş. Ahha, muammalı film.
Bu iki deha insan DNAsı üzerinde deneyler yaparak Ginger ve Fred adında iki sevimsiz iğrenç yaratığı dünyaya getirirler. Bu başarıyı yeterli gören şirket yetkilileri bu tür deneylere son verdiklerini iki dahiye açıklarlar. Hayal kırıklığına uğrayan iki deha bunun üzerine gizlice balık, kuş, kanguru, fare, insan ve Allah ne verdiyse onun DNA'sını pizza yaparcasına labaratuvar ortamında eşleştiriler. Bu iki sevimsiz görüntülü bilim adamını bize sevimli göstermek için kulaklarına tıkılı kulaklıklarında ne kadar modern ve genç işi melodiler dinledikleri bize duyurulur ki seyirci onlara sempati duysun.
Eşleştirme başarılı olur. İşte o andan sonra filme Clive'ın kardeşi dahil olur. İki erkeğin kardeş olduklarını anlamamız için her ikisi de dünyanın en zevksiz saç modelini paylaşmaktadırlar. Ckive bilim adamı, kardeşi ise aynı şirketteki görevi sıradan bir teknisyen olmaktır. Filmde ise bir görevi yoktur çünkü onun olduğu sahnleri kestiğinizde konu gelişiminde bir anlam yitimi olmamaktadır. Bu kardeş seyircinin sözde şoka uğradığı sahnelerden sonra Clive'ın yanına usulca sokulup ona konuya katkısı olmayan sayıklamalarda bulunur. Abi kardeş koca şirkette ve filmde böyle ikide birde kafa kafaya vererek vakit öldürmektedirler. Hoş bu NERD isimli şirket dünyanın en önde gelen araştırma şirketlerinden biri olmasına rağmen şirketin yönetiminde bir kadın, bir de onun yardımıcısı, iki bilim adamı, bir teknisyen ve bazı sahnelerde fonda gezinen iki teknisyenden başka kişi yoktur. Dev gibi şirkette topu topu yedi kişi çalışmaktadır. Bir temizlik görevlisi bile yoktur. Her yer kamera doludur.
Eşleştirme başarılı olunca yapay rahimdeki canlı büyümeye devam eder. Nihayet gün gelir yapay rahmin suları gelmeye başlayınca doğum sancıları başlatılır. Yavrucağız doğmayınca Elsa ebelik görevini gerçekleştirmek üzere rahim ağzından elini sokarak canlıyı çıkarmaya çalışır. Canlı bilinmeyen bir tür olduğu ve böyle el sokup dünyaya getirtmek cahilce bir cesaret gerektirmektedir. Elsa'nın eli dirseğe kadar sokuluyken yaratık bir tarafı ile ebesini sokmaya başlar. Zaten bu yaratığın ebesine karşı ne denli saygısızlaşabildiğini ileride daha güzel anlayacağız. Elsa çığlıklar atarak kaptırdığı elini kolu ile kurtarma çalışırken Clive'ın ona yardım edesi gelir. Milyonlarca dolarlık yapay rahmin diğer labaratuvar gereçleri ile vura vura paramparça eder. Bu esnada yaratık da doğmuş olur. İki sevgili/eş manalı manalı bakışırlar zira aslında bir çocukları da olsun istemektedirler. Fakat görünen odur ki şimdilik seyircilerle birlikte bu alengirli alegori ile idare edeceklerdir.
Clive yalandan "öldürelim şunu" dese de karşılık olarak Elsa da yalandan annelik taslar pozu verir. Yaratık kısa süre büyür, serpilmeye başlar. Devasa şirket aslında tenha bir yer olduğu için kimse milyonlarca dolarlık cihazın kırılıp döküldüğü farketmediği gibi her dakika sinir bozucu çığlıklar atan yaratığın serpilmekle kalmayıp artık ele geldiğini görmez bile. Elsa yaratığa isim koymak isteyince şirketin ismini tersten okur, ona Dren adını uygun görür. Yaratık da scrabble taşları ile kendi adını yazar herkes mutlu olur. Dren labaratuvara sığmayacak hale geldiğinde iki dahi onu bodrum katına temizlik malzemelerinin bulunduğu depoya saklamaya karar verir. Şirkette bir temizlik görevlisinin bile olmayışı senaryoda en ufak hata oluşmasına müsade etmemiş olur. Temizlik görevlisi olmazsa o depodaki malzemeleri kim kullanacak değil mi? Çılgıncasına zekice.
Neyse yaratık, Clive, Elsa postu depoya sererler. Yaratık tüllerle gizlenmiş yatağında istirahat ederken kanepede pantolonlarını değil çıkarmak bir düğmesini bile açmadan cinsel ilişkiye girdiklerinde yaratık onları tüller arkasında izleyip kadını sinsice kıskanmaya başlar.
Sonra yaratık iyice büyüyüp hoplar zıplar hale gelince Elsa'nın kırsal kesimdeki kocaman ahırı olan evine gidilir. Bu arada Ginger ve Fred'in dünyaya tadimi beş on kişi ile minik bir tiyatro sahnesinde yapılırken bu iki sevimsizlik abidesi patates görüntülü şey bir birini tırmalayarak haklarlar. Hatta bu heyecan verici tepişme sonunda akvaryumları, onları izleyen beş on kişinin üzerine devrilir, yaratıklardan biri en önde oturan kadının bacaklarına usulca konar. Şirkey bu rezaleti olağan karşılar.
Yeni yerleştirildiği ahırda kabına sığmayıp adeta şahlanarak hırçınlaşan Dren'in uçabildiğini, su altında nefes alabildiğini bir kanguru çevikliği ile dam çatı bırakmadan zıplayabildiğini, yabani tavşanları bir lokmada geviş getirebildiğini öğreniriz. Bunun üzerine kendisine bir kedi hediye ederler. Kabahat işleyince kediyi ondan geri alıp ertesi sabah tekrar iade ettiklerinde Dren kediyi kuyruğunun ucundaki iğne ile sokarak öldürür. Buna kızan Elsa Dren'in kuyruk iğnesini söker. Kuyruk iğnesinin sökülmesine kızan Dren Clive'a cilve yapıp adamı baştan çıkarır. Adam bilim adamı olduğu için saf tabii hislerine yenik düşüp ahırın samansız bir köşesinde kendini teslim eder. Orgazm taklidi yaparken Dren'in kanatları tutku ile titreşir. Tam o sırada ahırın kapısı uğursuz bir gacırtı ile açılır ve sıradan bir seyis/leydi öyküsünde olanlar olur. Elsa onları oracıkta basar. Gördüklerine inanamaz. Clive pantolonu inik vaziyette karlarda koşup kendi kendini teşhir etse de Elsa arabasına atlar ve oradan kaçarcasına kaçar. Çok kısa süre sonra Dren eceliyle ölür. İki dahi Dren'i gömer. Gömme işlemi bitince Clive'ın kardeşi şirket yöneticilerinden biri ile gelir. "Söylemek zorundaydım der" Zaten filmin bitmesinede az kalmıştır. Tam o sırada Dren'in çabucak doğurup büyüttüğü erkek çocuğu uçarak gelir Elsa hariç herkesi öldürür. Elsa ile baş başa kalınca tahmin edildiği gibi çok korkunç birşey olur. Erkek yaratık annesinin ebesine oracıkta sahip olur. Sonra kötülük cezasız kalmayacağı için öldürülür.
Son sahnede şirket sahibi kadın ile Elsa akıllıca laflar etmekte gelcek ile ilgili çetrefilli planlar yapmaktadırlar. Sonra ayağa kalkarlar. Bir de ne görelim. Elsa'nın karnı burnunda değil miymiş.
Böyle bir filmin Cube'un yönetmeni olan Vincenzo Natali tarafından yçnetilmiş olmasını çok garipsedim. Öte yandan Adrien Brody ise giderek Nichlas Cage'leşiyor gözümde, çünkü önüne gelen her filmde boy gösterir hale geldi. Ancak bunca iyi filmde rol almış, oyunculuğu ile ödül kazanmış bir aktörün okuduğunda senaryonun ne kadar yavan olduğunu farketmemiş olması affedilir gibi değil. Öte yandan Sarah Polley de aslında iyi bir oyuncu olmasına rağmen bu filmde dökülüyor.
Film başladığı andan itibaren "yok artık bu kadarı da olmaz", "artık bu enayiliği yapmış olamazlar" dediğiniz bir çok sahne var ve malesef o enayiliklerin hepsi birer birer oluyor. Bu haliyle benim için her sahnesini kahkahalar atarak izlediğim absürd bir bilim kurgu filmi oldu. Tahminimce ilk şok atlatıldıktan sonra seyircisini bulacak ve seneler sonra da gülünerek izlenecek bir saçmalık var önümüzde.