16 Eylül 2009 Çarşamba

Indiana Jones'un Karısı

Kocasına gıcık oluyor, uykusunda çıkardığı seslere bile zor tahammül ediyordu. Bazı akşamlar gürültüye uyandığında yanında yatan bu bıyıklı, her tarafı kıllı adamla nasıl olup da evlendiğini düşünüyor kendine kızıyordu. Evlendiklerinde 22 yaşında yakışıklı bir delikanlı olan adamın ne çabuk bu göbekli, sırtı, omuzları kıllı adama döndüğüne şaşıyordu. Bazı sabahlar kendisini oturma odasındaki divanda uykudan uyanmış buluyordu. Kocasının uyurken dişlerini gıcırdatmasına ve bir de skandal ortaya çıktığından beri tutkuyla Gülben Ergen’in istenmeyen anlarının görüntülendiği o meşum video kayıtlarını ele geçirmek için giriştiği sonu gelmez kaset avcılığına sinirleniyordu. Komşular İndiyana Cons adını takmışlardı adama, ne kadar aşağılayıcıydı eşinin bu isimle anılması. Kaset peşinde geçen anlarını ballandıra ballandıra anlatmaya başladığında kadının genzinden ağız boşluğuna ekşi bir tad yükseliyordu. “sus yoksa boğazını sıkacağım” diye içinden bağırıyor, sağ elini yumruk yapıp ojesi gelmiş tırnakları avucunun içine bastırıp kendi canını bazen kanatıncaya kadar acıtıyordu. Böyle anlarda Indiana Jones'un karısının gözlerinden alevler fışkırıyordu.

38 yaşındaydı ama taş çatlasın 29’undan dan fazla göstermiyordu. Boy aynasına baktığı zaman gözlerini artık kalınlaşmaya başlayan belinden kaçırıyor ama on sene öncesinin pantolonlarını giymek isteyip de başaramadığında artık kotrolden çıkmış biçimde kilo aldığının farkına varıyordu.

Kadın, üstelik kendi kocası olan adamın bir başka kadının bir erkekle sevişmesi anının gizlice kaydedildiği ve gerçek olup olmadığı bile şüpheli, sözde bir kaydın bulunması peşinde yıllar harcanmasından tiksiniyordu.
“Kaset deme bari şuna visidi de”,
“İçimize fenalık getirdin, yakışıyor mu bak koskoca adam oldun”,
“Artık kapat şu konuyu rezil etme bizi daha fazla” diyordu her gece kocasına.

İki sene öncesine kadar TV karşısında uyuyor diye çıkartırdı ev içi muhaberelerinin çoğunu. Ama artık o da reklam arasında az kestireyim deyip dizinin sonunu kaçırıyor, kocası “uyan artık” dediğinde, “ben uyumuyorum ki” diye inkar ediyordu. Bazen TV karşısında kendi horultusuna uyanıyor, sanki boğazını temizler gibi yapıp horlamasını saklamaya çalışıyordu. Ağustos ayında şeftali reçeli yapmak bir tutku haline gelmişti, kavanozlar dolusu reçel dolaplarda sıra sıra diziliydi. Bu kavanoz üç sene öncesinin şu kavanoz dört sene öncesinin mahsulü diye misafirlerine açıklama yaparken aniden utanmıştı kendisinden. Şeftali reçeli yapma ritüelleri de kavga konusuydu, kocası şeftalinin kabuğuna dokunamayanlardandı. Çocuk gibi soyar beslerse adam bayılırdı zevkinden dört köşe olurdu. Ama şeftali soyarken başkasını görmeye tahammül edemezdi. Vapur yaklaşırken kocası en önden atlardı. “Sen İndiayana Cons olmaya iyi kaptırdın” derdi kendisi beş dakika kadar sonra iskele çıkışında yürürken. Kocası “Sen de Misis Cons’sun fena mı?” diye sorardı. Dern bir iç çekişinden sonra kısa bir süre susardı kadın.

Akrabanın, eş dostun apartman komşularının alay konusu olmuşlardı çoktan. Yolda eski ahbapları ile karşılaştığında dört hamle sonrasını gören satranç oyuncuları gibi olmuştu. Adeta geleceği okuyordu karşılaşma anında sorulan sorular konusunda. Bir tanıdık ile karşılaştığında ilk soru mutlaka “Nasılsın iyi misin?”, ikinci soru ev halkının sağlığına dair, üçüncü soru “daha daha nasılsın?” oluyordu. Bazen ikinci ile üçüncü soru yer değiştiriyor ama dördüncü soru karşısına kim çıkarsa çıksın aynı oluyordu. Eski arkadaşlar, okuldan arkadaşlar, akrabalar, uzak akrabalar, bazen ne ismini ne de yüzünü hatırlayamadığı olsa olsa bir düğün töreninde karşılaşılmış bir daha hiçbir yerde denk gelinmemiş uzak tanıdıklar, hangisi olursa olsun dördüncü soru değişmiyordu. Oğlunun ana okulundan arkadaşının annesi ile karşılaştığı gün çok şaşırdı. Ana okulundan sonra hiç görüşmemişlerdi çocuklar artık yedinci sınıfa gittiklerine göre yedi yıl olmuş düpedüz. Kadın dördüncü soruyu sorunca sağ elinin tırnaklarını o kadar sert geçirdi ki avucuna, hen gözlerinden yaş geldi hem de “Ayyyy” diye, yüksek perdeden çığlığına mani olamadı. Dördüncü soru; “kaset bulundu mu?” oluyordu. Kaset maalesef bulunmamış oluyordu.

Bilgisayarı sevmiyordu, evin içinde davetsiz bir misafir gibi görüyordu onu. Oğlu internetten yemek siparişi vermeyi öğretmişti ona, bazen pizza söylüyorlar TV karşısında hep beraber yiyorlardı. Pizza da kilo aldırıyordu ama iki haftada bir yenilen pizza da tam kilo aldırmazdı değil mi? O yaz oğlu birden boy atmış neredeyse babasının boyunu yakalamıştı. Boyu da uzayınca simsiyah saçları, kapkara boncuk gibi gözleriyle iyice babasına benzemeye başlamıştı, "huyu benzemese bari" diye aklından geçirirken yakalamıştı kendini manavda reçellik şeftali seçtiği bir gün. Eve geldiğinde suçlu gibi bakmıştı oğluna. Oğlu "Anne, Indi geldi, kasedi bulmuş galiba" deyince yüreği ağzına gelmişti. "Hindi gibi ne o öyle? Baba desene adam gibi" diye azarlamıştı oğlanı.

Keyifsiz günlerinde uzaktan gelen bir tanıdık gördü mü ya derhal önceden planlamadığı bir sokağa sapıyor, sapılacak sokak bulamadı mı ilk gördüğü dükkana dalıyor ya da hiç olmadı kaldırım değiştiriyordu. Yolda karşılaşmaların önüne geçmek mümkündü ama apartman komşuları ile karşılaşmanın önüne geçmesi mümkün değildi. Merdivenlerde karşılaşamak için ya koşarak geriye kaçması ve kendini eve kilitlemesi ya da merdivenlerden gerisin geriye dönüp sokaklarda gezmesi gerekiyordu. Dödüncü soruyu apartman boşluğunda henüz savuşturamamıştı. “İndiyana Cons kasedi buldu mu?” diye yarım yarım sormuştu en son karşı komşusunun beş yaşındaki kızı.

Kasedi soran kişi kendi yaşlarındaki bir kadınsa, sorunun altında “kadın olaydın kocan başka kadınların sevişme kasetlerini izlemezdi” alt cümlesini okuyordu. İki misli sinirleniyordu. Bir kere kocası o kasedi izlememişti hiç, ikincisi o kasetin varlığı bile kuşkuluydu. Yine de soran kadının kaşına kirpiğine bakınca, daha soru gelmeden kadının aklından geçeni okuyordu. “Kadın olsaydın kocan başka kadınları izlemeseydi”. Erkeklere ise yaşına bakmadan sinirleniyordu “abla bişey lazım olursa ara” demişler gibi geliyordu. “Kocan hayali kasetlerdeki kadınların peşine düşmüş seni ihmal etmiştir, bunca yıllık komşuyuz, bir işaretine bakar” demeye getirdiklerini zannediyordu.

Kadının aklına şu meşhur kaset konusuna; ne daha ilk başından beri aşırı tepki göstermiş olduğu ve kocası dahil herkesin onu sinirlendirmek için takılmaya devam ettiği, ne de zaman içerisinde bunun herkes için bir alışkanlık haline geldiği gelmiyordu. Indiana Jones'un karısını kimseler rahat bırakmıyordu.





1 yorum:

  1. Kocasına gıcık olmasının nedeni, hep şu kaset. Eğer şu kaset olmasaydı belki daha mutlu olacaklardı. Kocasının eşini anlamaması ona sevgi ile yaklaşmaması mutsuzluğa itmiş.
    Eşler hep birbirlerinden farklı şeyler beklerler.

    Ders çıkarılması gereken bir öykü olmuş.

    YanıtlaSil

Yorumlar