Düğümü yağlanmış kravatı, terli ve uzun boynu, bıyıklı sahte tebessümü ile itici geldi bana. İş ile ilgili gereksiz sualler sordu. Oralı olmadım, bakışlarımı kaçırdım. Amirliğimizde en çok kullanılan evrak hangisiymiş, biliyor muymuşum. Bunu sorunca sinirlendim: "Hayır efendim bilmiyorum" dedim. Susacak gibi değildi. Dinleyen var mı diye sağına soluna baktıktan sonra başını bana doğru uzatarak fısıldadı.
"En az Parmak İzi Kartı gidiyor en çok da, Personel İhbar Formları " derken sinsi ve alaycı bir gülümseme vardı yüzünde.
"İhbara önem veren bir kurum burası. İhbar sistemini en başından iyi kurmuşlar. İnsanlar yıllarca didinip çalışsa bile, personel müdürlüğü evraklarında bu bilgi yok ancak, kimden ne amaçla geldiğini bilmediğiniz, dahası doğruluğunu araştırma gereği duyulmayan her hangi bilgi bir anda o kişinin dosyasına girebiliyor. Adil mi bu sizce?"
"Bu konuda malumat sahibi değilim." dedim.
"Keşke" dedi "En az kullanılan evrakımız en çok işe yarayan olsa, insanların dürüst mü yoksa, şerefsiz mi olduklarını parmak izlerinden anlayabilsek, abuk subuk ihbar telefonlarını kayıt altına almasanız, kağıttan tasarrufumuz ne kadar olurdu biliyor musunuz?"
Cevabımı beklemeden gömlek cebinden katlanmış bir kağıdı çıkartıp açmaya koyuldu. Hesap kitap yapmış besbelli. Daha fazla dinlemek istemiyordum, etraftakiler ne fısıldaşıyor bunlar diye merakla bize doğru bakmaya başlamıştı bile.
"Bunları bence Levazım Müdürlüğünden Ercüment Bey ile konuşmalısınız" dememle bir, yüzündeki müstehzi ifade sönüverdi, bakışlarına bir korku yerleşti. "Afiyet olsun." diyerek ayağa kalktım, elimde yemek tepsisi, hızla mutfağa doğru ilerledim. Bakışlarını hala omuzlarımda hissedebiliyordum.
Yemek sonrası yürüyüşe çıkmak gelmedi içimde, doğru ofise indim. Ahmet Efendi'nin yaptığı bol köpüklü, bol şekerli kahveyi içerken aklıma düştü insanların şerefi ile ilgili söyledikleri. Kalktım yerimden kendi dosyamı çıkardım, sonra onun dosyasını buldum. Masama geçtim. Her iki dosyadan aldığım parmak izi kartlarını yan yana koydum. Çekmecemden çıkardığım büyüteç altında inceledim ikisini uzun uzadıya. Parmak izi dediğin; incecik, kıvrımlı ve iç içe geçmiş çizgiler. Tepede yazılı isim ve sicil numaralarımızdan başka farklılık yoktu bu iki kartın arasında.
Bakışlarındaki alayın yerini birden korkuya teslim etmesi canlandı gözümde. Kahvemden son yudumu aldım, fincanı tabağa yerleştirirken: "Vay şerefsiz vay" dedim. İnsan bunca yıl ekmek yediği kurumu sorgular mı hiç. Telefonun yanında duran 3 numaralı modeli açtım ve başladım yazmaya.
...
Alıntı "ŞEREFSİZ BİR ADAMIN PARMAK İZLERİ"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar