Hazırlandığını duyduğumda "Bates Motel" adındaki bir dizinin bu saatten sonra ne anlamı olabilir ki diye düşündüğümü anımsıyorum. Geçtiğimiz yıl hazırlanan Hitchcock filmlerinin ikisi de daha senaryo aşamasında biraz da çatışma olsun diyerek yönetmeni mesnetsiz biçimde karalamaya yönelince başarısız olmuştu.
The Girl yönetmenin kadınlara cinsal tacizde bulunan bir sapıkmış gibi gösterilmeye çalışıldığı ana kadar fena değildi. Toby Jones Hitchcock, Siena Miller ise Tippi Hedren rolünde hayli başarılıydı. Ama aslı astarı olmayan eklentiler işin tadını kaörmıştı.
Sonradan gösterilen Hitchcock filminde ise Helen Mirren'in Alma ile uzaktan yakından alakası yoktu, Anthony Hopkins sanki bir müsamerede Hitchcok canlandırırmışcasına ruhsuz bir oyunculuk sergilemiş, Jessica Biel karton bir karakterin içine tıkıştırılmış, hele ki Toni Colette sekreter Peggy rolünde harcanıp gitmişti. Ed Gein karakterinin filme sokuşturulmaya çalışması filmin en büyük gerekesizliklerinden biri iken Alma ile Hitch'in hayatındaki sözümona çalkantılı dönem ele alınırken yola çıkılan konu; Psycho filminin çekimi esnasında yaşananlar hepten, toptan es geçilmişti. Filmin en iyi yönü Scarlet Johanson'du, Janet Leigh filmin tek inanılası karakteri idi. Böyle olunca yönetmen Sacha Gervasi berbat bir ilk filmle sinema izleyicisine merhaba demiş, şahane bir fikir ellerinde heba olup gitmişti. Böyle olunca yine mi Hitchcock diye düşünmem doğaldı elbette.
Ancak dizinin yayını başladığında en azından ilk bölümünü izlemeye karar verdim.
İlk bölümün yirmi dakikası klişelerden ibaret olmasına rağmen Vera Farmiga'nın Norma Bates'i hayli başarılı canlandırdığı gözden kaçmıyor. Dizi bir ara kasabaya yeni gelen delikanlının (Norman Bates) lisedeki ilk anları dönemecine sapıp bir daha oradan çıkamayacakmış gibi görünüyor. Bir de gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmış bir romandan uyarlanan sapık filmi 1950'lerin sonunda geçerken ve bu dizi de romanda ve filmde neredeyse başrollerden birini oynayan Bates Motel'de eskiden yaşananları ele alacakken aradaki neredeyse 55 yıllık zaman atlaması, olayların günümüzde geçiyor olması izlerken kafaya takılan bir etmendi. ama ne olduysa ilk bölümün yarısında mutfak sahnesinden itibaren sanki Alfred Hitchcock mezarından kalktı ve gerilimin ustası yönetmen dizginleri ele aldı. O andan itibaren ne zaman kaldı ne de mekan, bir an sonra olacak olanları bilmenin ve beklemenin gerilimi baş role yerleşti. Hitchcock ruhu ile çekilmiş bir dizi son saniyelerinde bir hafta sonra olabileceklere dair koskocaman bir kuşku ile seyircisini baş başa bırakıp bitti.
İkinci bölüm ilkinde yakalanan gerilim seviyesine bir kaç doz daha ilave etti.
Üçüncüsünü bekliyoruz.
Alfred Hitchcok filmlerini sevenlere tavsiye edebileceğim bir dizi film başladı. Haberiniz olsun.
İyi seyirler.