Sevgili Günlük;
Bugün de avare avare dolanırken bir alay acaiplikle gözgöze geldim. Nazarıma değmeden geçenlerle de ufak çaplı kulak aşinalıkları yaşadım. Bazen düşünüyorum da, bir sürü acaiplik bir tek benim başıma mı geliyor, yoksa mütemadiyen cereyan eden bilimum önemsiz teferruata bir ben mi dikkat kesiliyorum diye. Hoş bu gariplikler olmasa hayatımın son bir buçuk yılında egemen olan monotoniyet daha da bir dayanılmaz hale gelebilirdi. Evet sevgili günlük aklından geçenleri okur gibiyim, monotonluk demesini beceremdiğimden yeni bir kelime uydurdum, maksat dilimiz zenginleşsin harfler birbiri ile kaynaşsın.
Bugün gördüğüm tuhaflıkların hepsini yazmayacağım onları zaten daha önceleri de muhtelif varyasyonları ile yazmıştım, hayatım tek düze diye senin de her bir sayfanı bir örnek yazılarla dolu hale getirecek değilim. Sakın ürkme. Kenar süsleri, ufak tefek karalamalar ile zaten abardım abarabileceğim kadar. Neyse canca-aaa-azım... Beyhude yere dolana dolana günü sonuna bağlamak üzereydim ki, onu gördüm. Bir dükkanın vitrinine kurulmuş oturuyordu. Sol tarafında mavi rengin ağırlıklı olduğu nazar boncuğu desenli bir puf vardı. Dikkatle bakınca anladım ki kendisi de yanındaki pufa bir örnek hazırlanmış nazar boncuğu şekilli bir şiltenin üzerine kurulmuş sereserpe oturuyordu. Ömrünü camekan ardında tüketen tüm vitrin mankenleri gibi camın arkasında, dışarıda akıp gitmekte olan yaşamı ilgisiz gözlerle süzüyordu. Ne kadar güzel olduğunu biliyordu. Bütün vitrin mankenleri gibi, o da kendisine gösterilen alakayı görmemezlikten gelmeyi öğreneli çok uzun zaman olmuştu. Onun dünyası o vitrindi veri geri kalan her yer bomboştu. Ona bakanlar aniden görünmez oluyor, o kimseleri görmüyordu. Neredeyse cama yapışmış biçimde onu izlerken, vitrin güzeli kıpırdamadı bile. Gözlerinin içine içine bakmama rağmen benimle birtürlü gözgöze gelmiyordu. İstifini bozmuyordu vitrin güzeli. O anda karar verdim inadını kırmaya.
Vitrin güzeli benimle gözgöze gelecekti, o kıpırtısız bedeni hareket edecek ve benimle konuşacaktı. Kararlı olduğumu anlamıştı. Aklında geçenleri biliyordum. "Ne yapıyor bu sersem?" diye düşünüyordu. Bakışlarındaki ilgisizlik yerini kayıtsız kalmaya çalışan bir merağa bırakmıştı bile. Bu hali benim inadımı kamçıladı. Dükkanın kapısından içeriye girdim.
- İyi günler. Vitrindeki bu Küçük Hanım'ın fotoğrafını çekebilir miyim?
- Elbette, biraz keyifsiziz ama bu ara.
- Neden?
- Sormayın az evvel kasanın arkasında gezerken kasiyerimiz Ayla, kuyruğuna bastı: On dakika önce görmeliydiniz burayı.
- Ah kıyamam, şimdi anlaşıldı öyle üzgün üzgün vitrinden dışarıyı seyretmesinin sebebi. Adı ne?
- Cinderella ama biz Cindy diyoruz.
Vitrin güzeli kendisinden söz edildiğini anlamıştı ama hala merak ettiğini bellli etmemeye çalışıyordu. Pisi pisi diye seslenmemi duyduğunu kuyruğunu oturduğu şilteye sertçe vurarak belli etti. "Cindy, resmini çekebilir miyim?" sorusuna ise daha fazla kayıtsız kalamadı. Başını bana doğru çevirdi, üzerinde vitrinin sarı ışıkları yansıyan, dünya güzeli gri gözleri ile bana bakıyordu işte. Resmini çekince yerinden kalkıp başını dizime sürttü. Çantamdaki acil durum kuru kedi mamasından bir minik avuç verdiğimde aramızdaki buzlar tamamen erimidi. Avucumdan yiyecek kadar bana güvenmişti. Kıtır kıtır sesler çıkartarak iştahla kuru mamayı yerken, isminin kül rengindeki tüyleri ile çok uyumlu olduğunu düşündüm.
Fotoğraf: Vitrin Güzeli Cindy
resimle karşılaşana kadar, acaba ne çıkcak diye okuyorum :)
YanıtlaSilsüper bişeymiş bu, o nası bi bakıştır öyle ya:)
sahiden de cindy hanım pek güzel ve pek mağrur :))
YanıtlaSilasil hatun ..
YanıtlaSilHatırladığım en güzel vitrin güzeli, Bebek Bademin kasasının üzerinde yatan kocaman beyaz kediydi.
YanıtlaSilTorunları da orada mıdır acaba.
Bu hanımefendi de pek asilmiş.