William Shakespeare yazdığı tiyatro eserleri ile zamanın karşısında yüzyıllardır yenik düşmemeyi başarmış bir deha. Yazdığı komedilerde de, trajedilerde de insanın türlü hallerini güçlü biçimde kaleme almış. Anladığım kadarı ile kazandığı ün onu kendisi yapan huylarından ayırmamış olmalı ki yeri geldiğinde kendisi ile de alay edebiliyor. Şöyle diyor Shakespeare trajediyi tanımlarken; "Trajedi en az altı ölü ve sekiz yaralının olduğu tiyatro eserlerine denir." ve devam ediyor "Söz konusu yaralılar ayakta tedavi edilebilirler." Böyle bir tanımın ardından dönüp kendi yaşadıklarımıza baktığımda trajedi sınırlarını çoktan aştığımızı, saçmalık denizlerinde debelenmekte olduğumuzu düşünüyorum aniden.
Yüzdüğümüz yere bakar mısınız?
Her gün her hangi bir gazetenin her hangi bir sayfasını açın ve görün muazzam manzarayı; yüzlerce insan saçma sapan nedenlerle saldırıya uğruyor, ölüyor, yaralanıyor, şanslıysa sürünüyor ve daha uzun yıllar yaşamaya devam ediyor. Sorumlu olması gereken kimseler hiç bir surette sorumluluk almak istemiyorlar. Sorumluluk almamanın isteme bağlı olduğu tek ülkeyiz sanırsınız.
43 yaşındaki bir kadın sabah altıbuçukta görevli olduğu dersaneye doğru evinden yola çıkıyor. Düpedüz işe gidiyor yani. Sokakta karşısına çıkan öfkeli bir adam, 47 yaşında, kadını yumrukla, tekmeyle öldüresiye dövüyor. Görgü tanıkları kadını hiç tanımadığı adamın elinden güç bela kurtarıyorlar. Kadının çene kemiği kırıldığı için üç buçuk saatlik bir ameliyata maruz kalıyor. Olayın üzerinden geçen zamana rağmen kadın hala yemek yiyemiyor. Daha bir müddet sıvı besinler tüketmek zorunda. Polis dayak atan adamı yakalıyor, savcı ifadesini alıyor. Adam şöyle diyor; "Hatırlamıyorum." Hatırlamayan adam serbest bırakılıyor. Kadına ömür boyu unutamayacağı bir korku hediye ediliyor.
Amerika'da zenginlerin kendilerinden az vergi vermesine daha fazla tolerans göstermek istemeyen halk sokaklarda "Bizler yüzde doksandokuzuz, yüzde biri sırtımızda taşımak istemiyoruz, artık onlar da kazançlarına uygun vergi versin" diyorlar. Hareket büyüyor, avrupa ülkelerine de sıçrıyor. Adalet yönünden güllük gülistanlık olmalıyız ki bu olay pek alakamızı çekmiyor. Oysa bankacılık yaptığım yıllardan en iyi hatırladığım, koskoca firmaların gelir tablolarını incelediğimde büyük bölümünün benim bir yılda verdiğim gelir vergisinden daha az kurumlar vergisi ödediğini sıklıkla görmemdir.
Her ay gelen elektrik faturalarımızda, tükettiğimiz tutarın yüzde onbeşi kadarının yeküne ilave edildiğini görmeye şaşırmayı bıraktık. Bu ilave ülkemizde kaçak elektrik kullanan kimselerden tahsil edilemeyen miktar için kendi kullandığının bedelini ödemekten kaçınmayan dürüst vatandaşlara yüklenilmesi uygun bulunmuş tutar. İsmi kaçak kullanım bedeli. Kaçak elektrik kullanmayanların ödediği bedel bu. Ne kadar adaletli değil mi? Kaçak elektrik kulananların elektriğini kesmek de bir çözüm olamaz mı?
Telefon, vergi veya kullandığınız herhangi bir hizmetin bedelini ödemedinizde karlısınız, çünkü iptal edilebilir, takside bağlanabilir, başkasının üstüne yıkılabilir. Hangisi olursa olsun zaten faiz ödemiyorsunuz. Borcuna sadık kimselerin işi zor, sebepsiz fakirleşme yaşıyorlar. Sebepsiz zenginleşme sözünün manası kalmadığı için az evvel uydurdum bu lafı. Bana sebepli zenginleşen bir türk gösterin size arkadaşını söyleyeyim. Bu da şuracıkta uydurduğum bir espri. Şekspir olmadığım için böyle hafif, lütfen kusuruma bakmayın.
Adam hapisten çıkıyor doğru kadının kapısına, yani eski sevgilisine çat kapı dönmek istiyor. Kadın bir seçme hakkı var sanıyor, adamın geri dönmesini istemiyor, sokakta çocuğunun önünde bıçaklanıyor. Ölüyor. Allah rahmet eylesin. Sorum şu, sizce bu zavallı kadın neyi öğrendi? Peki ya annesi gözleri önünde bıçaklanan dokuz yaşındaki erkek çocuğu neyi öğrendi? O çocuğu bu tıpluma kazandırmak için her hangi bir program uygulanacağını zannedenler de çıkabilir. İnşallah doğrudur.
Adam güzide bir ruh ve sinir hastalıkları hastanelerimizden birisine yatırılıyor. Bu hastaneye yeni yatırılanlar, teşhis konuluncaya kadar meğer ağır hastaların koğuşuna alınırmış. Maksat o da ağır çıkarsa hafif hastalar zedelenmesin, berelenmesin. Ne zarif bir düşünce değil mi? Gece oluyor, herkes yatağına çekiliyor. Yeni gelen adamcağızın yanındaki yatakta yatan ağır hasta gecenin kör karanlığında yatağından kalkıyor, çok kararlı. Parmakları ile yeni gelenin iki gözüne saldırıyor. Oyuyor oracıkta. Meğer yeni gelen adam hafif hastaymış. İlk geceyi atlatamamış, teşhis edilmeyi bekleyememiş, hastanenin kuralları dinlemiyor tabi. Kuraldır, vardır, ilelebet de orada kalacaktır. Allah korusun hayatınızın bir döneminde o hastanenin hekimlerinin eline düştüğünüzü düşünün, karşınıza ellerinde tuttukları kurallar ile öyle bir çıkarlar ki normal olduğunuzu ispat edemezsiniz, sağlam kurtulamazsınız, vallahi böyle olur, kalıbımı basarım.
Deprem oluyor, o ay çalışmayan sözleşmeli öğretmenlere çalışmadıkları için maaş ödenmiyor. E doğru kurala ne denir. Çalışsalardı onlarda.
Vicdani red konusu bir gün aniden ortaya atılıp sonra kenara çekilip, bir kaç gün sonra da emrivaki yapılacak bir konu mudur sizce? Yoksa daha hassas biçimde ele alınmayı mı haketmiştir bunca yıldır? Soranlara "Avrupa Birliği öyle istedi" anlamına gelecek cümleler kurmak demek de ne kadar zekice bir yanıttır. Gördüğünüz görebileceğiniz, duyduğunuz duyabileceğiniz en ciddi ve zeka ürünü yanıt odur malesef.
Malzeme yağlı çamur gibi düzeltmek istediğin yerler avucunun içinden vıcık vıcık kayarak, akıp gidecek, hem de kendi canının çektiği noktaya doğru, hem de geçtiği yerlere kara kara çamurdan izler bırakarak. Biz bu saçmalıkları yaşamaya ilelebet mahkum, acılarımızın, detlerimizin sorumlusunu arayacağız duracağız. Ama sorumlu yok - yazımın başında belirttiğim noktaya dönüp bir daire çiziyoruz - çünkü kimse sorumluluk almak istemiyor. Biz çektiklerimizle başbaşa kala kala, acılarımızı saçmalık addedesiye kadar böyle debelenip duracağız demek boş bir kehanet olmaz sanırım. Görünen saçmalık kılavuz istemez zira.
Kolaj:
Nicole McConville'in "Girls at Play" serisinden
Resistance
Bugün okuduğum en güzel yazı buydu.
YanıtlaSilTesadüfen yaşadığımız bir gerçek.
Ve şu kaçak elektirik kullananların faturasını ödemek ne saçmalık.
Bugün haberlerde mahkeme haksız buldu diyordu.yani geri alabilecek miyiz zorla ödediğimiz kaçak tutarlarını.
EVET MALZEME VICIK VICIK TUTANIN ELLERİNE HERYERİNE BULAŞIYOR. AMA BİRİLERİ BUNU GÖZE ALMALI, TIPKI ATATÜRKÜN YENİ BİR VATAN KURARKEN GÖZE ALDIKLARI GİBİ, MİLLETİN ONUN ARKASINDAN GİDERKEN GÖZEALDIKLARI VE MARUZ KALDIKLARI GİBİ.
YanıtlaSilBEN DE O AKIL HASTANESİNDE OLANLARI VİDEODA İZLEMİŞTİM, TEKRAR TEKRAR VE ŞOK OLMUŞTUM. GARİP ŞEYLER OLUYOR BU ÜLKEDE HEP. BİRGÜN DE NORMAL BİŞEY OLSA İŞTE O ZAMAN BİZE DE BU GARİPLİĞE ŞAŞIP KALACAĞIZ? SEVGİYLE.
Domatessuyu;
YanıtlaSilEğer sakin ve kendi halinde bir insansanız başınıza bir hasızlık bir olay gelesiye kadar sistemdeki gediklere dikkat etmemek de mümkün. Çünkü hale şimdilik bir ambalaj var. Olan her şey sanki varmış gibi. Ama şöyle bir kazıdınız mı cilasını, altı boş.
Guguk Kuşu;
YanıtlaSilÇok korku filmi izledim. Ama hiç birisindeki görüntü beni o videodaki kadar korkutmadı. Herşey bir anda oluyor. Bir ara durup geri çekiliyo rve sonra tekrar saldırıyor. O hastayı suçlayamayız elbette. O hastanın şidete eğilim, göze saldırdığını o hastanede biliyor olmalılar.
Fadiş;
YanıtlaSilBu sabah bir tv kanalının yaklaşık yirmi dakika kadar seyrettikten sonra yazdım bu yazıyı. Her gün böyle, her gün ayrı bir örnek. Ne olacak sonumuz bilmiyorum. İyi vatandaşların işi zor onu biliorum sadece.
Kimlerin gözüne sokmalı bu yazıyı bilemiyorum.
YanıtlaSilAslında biliyorum da, hepsine ulaşmaya gücüm yeter mi? ...
Sıkıntı...
BİLİYORMUSUN VLADİMİR BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN NE OLMUŞTU O VİDEODA? ADAM UYANDI KALKTI YATAĞA OTURDU VE ÖZENLE TERLİKLERİNİ GİYDİ VE GİTTİ ÖBÜR YATAKTAKİ ADAMA SALDIRDI. İNANABİLİYORMUSUN ÖNCE TERLİKLERİNİ GİYDİ...GİDİP ADAMIN GÖZÜNÜ OYMAYA KARAR VERİYOR AMA ÖNCE TERLİKLERİNİ GİYİYOR, HAKİKATEN KORKU FİLMİNDEN BETER
YanıtlaSilher şey olağan geliyor artık bize. vatan gazetesinde sırtından bıçaklanan kadının kocaman fotoğrafı vardı o fotoğraf üzerine kıyametler kopmuştu. Fatih Altaylı 'unutmayın diye gözünüzün içine sokuyorum' demişti. oysa ben biliyordumki bir ay sonra kimse hatırlamayacak bile.
YanıtlaSilSanırım artık şaşıracağımız hiçbir şey kalmadı. Sizler kadar yorgun ve üzgünüm ve ne yapacağımı bilmiyorum.
Sevgiler....
ne diyeyim bilmiyorum. yaratıcı kalemini(klavyeni) güzel öykülerin, kurguların için kullanabilsen sadece keşke. keşke bunlar hiç yaşanmamış olsa da sen de çaresizlik, hayalkırıklığı ile dolup taşıp bunları yazmasan, biz de okumasak içimiz kanırmasa..ama yok bu ülkede güllük gülistanlık olamıyor hiçbir şey. illa boğazda bir düğüm olacak, illa mutsuz olacağız, ve daha da kötüsü asla işlerin iyi gideceğine dair bir umudumuz olamayacak.
YanıtlaSilellerine sağlık harika yazmışsın.