30 Mayıs 2011 Pazartesi
Bakarsın Umduğundan İyi Geçer Yaz
Kayıp Kedi
29 Mayıs 2011 Pazar
Küçüktüm, Ufacıktım...
28 Mayıs 2011 Cumartesi
Fantastik Türk Musikisi
Ükemizde yapılan ticari müziğin en önemli sorunlarından bir tanesi ciddi anlamda tür farklılaştırılmasına gidilmemiş olmasıdır. Satışa sunulan eserlerin türünün ne olduğu bilmece çözmekten daha zordur. Hatta arada bir belirip bir yokolan türlere tam anlamıyla sahip çıkılmamış, bazılarına bir isim dahi verilmeyip kategoriler dışında tutulmuş, isimsiz ve öksüz bırakılmıştır. Arap ezgileri ile örülmüş popular türe yetmişli yıllar ile birlikte arabesk denilmiş son zamanlarda buna serbest çalışma adı konulmaya çalışılmıştır. Türk sanat müziği yetmişli yılların sonuna kadar altın devrini yaşamış ancak seksenler ile birlikte arabeskin türk sanat müziği ile evliliğinden arabesk fantazi türü doğmuş, gerçek türk sanat müziğine gönül verenler unutulmaya yüz tutup hatıralardaki yerini bulmuştur. Türk sanat müziği türünde yeni eser verenlerin eskilerin yerini dolduramayışı ile neredeyse kırk yıl once bestelenip popular olan şarkılar mütemadiyen icra edilmekten dinleyenlerde bir nevi kulak hissizleşmeninden mütevellit umursamazlığa yol açmıştır. Öte yandan başta Sezen Aksu Hanımefendi’nin yunan meslekdaşlarına öykünüp “sentez yapacağım, yapıyorum, yaptım” yönünde beyanatlar vererek popu arabeskleştirme çalışmaları meyvelerini vermiş dört yanı birbirinin benzeri ne popa ne arabeske benzemeyen tutanın eline yapışan zevksizlik ürünü eserler çepeçevre sarmıştır. Bu hesaplı kitaplı değişim içerisinde adı henüz konmamış bir tür de doğmuştur: Fantastik Türk Musikisi. Anlamsız sözler ile dinleyenin dimağında derin dumura yol açan bu şarkıların ilk örnekleri “Veremli Kız”, “Kabaya Püf De” ve seksi imalarla yüklü “Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak”tır.
Bu türdeki şarkıların en önemli özelliği söz ile müziğin arasında anlam olarak uyumun asla olmayışı. Şarkıların icra ediilişinde de icra edenin sergilediği ruh hali ile şarkı sözlerinin hiç benzwrlik taşımamasıdır. Faraza “Delikanlılığa sığar mı bu?” tarzı bir söz edilirken gerek icreacısı gerek dinleyicisi tarafından çılgınlar gibi omuzlar göbekler titretilebilir. Bu şarkıların isimlerine kabaca örnekler vermek gerekirse;
Şantaj Montaj – Ceylan
Ki ki ki, Ko ko ko – Aysun Kocatepe
Dongi Dongi – Çelik
Ahmet – Deniz Seki
Müdür Bey’in Yelil Kürkü – Seyfettin Tomakin
Allah Belanı Versin – İsmail YK
Bakkal Amca - Mahmut Tuncer
Ne Yaptın Deme Ulan Allah’sız – Hakkı Bulut
Rimi Rimi Ley – Gülseren
Komple Tikiyiz – Burak Kut
Kokoreç – Mirkelam
Kıskanıyorum – Hakkı Bulut
15 Kişiye Saldırdım – Güçlü Soydemir
Karagümrük yanıyor – Uğur Aslan
Acayip Hayvanlara Benziyirsen – Hüseyin Turan
Yıkılıyo – Ayça Tekindor
Olmadı Yar – Asya
Bitanesinden bitanesine – Nihat Doğan
Kırdın Kalbimi – Nihat Doğan
Sürüneceksin – Şükran Ay
Öp Beni – Neriman Goran
Benim Adım Elvan
Bu tür şarkıların bir de biraz bel altı imalardan beslenenleri olmuştur günümüzde de eskiden de. Bunlarda naiflikten pek eser aranmamalıdır. Sözlerde ne aradığını bilen insanların kararlılığı hakimdir. Özellikle aşağıdaki şarkıların dözlerinde de kliplerinde erkek gözlerine hitapta başarıya odaklanmış görsel ima kaynakları sonuna kadar kullanılmıştır. Bu şarkıları odyö-vizüel manada hayli cesur eğilimler sergilediğini anlamak için alim olmaya gerek yoktur. Bu türdeki şarkılar pekala da Seksist İmalı Fantastik Türk Musikisi adı altında ele alınması önerilebilir:
İpe İpe – Hilal Cebeci
O Şimdi Asker – Tuğba Ekinci
Foolish Casanova – Petek Dinçöz
Neremi Neremi – Banu Alkan
Seksist İmalı Fantastik Türk Musikisi şarkılarının atalarından bir tanesi de Sevil Öztatlı’nın şarkısı “Seks, Seks, Seks” tir
Fantastik Türk Musikisi denildiğinde akla ilk gelen isim aslında bu türe büyük katkılarda bulunmuş olan bülbül sesli sanatçı Neşe Karaböcek’tir. Aşağıdaki eserlerinin tümü Fantastik Türk Müsikisi türüne dahil edilebilir. Sözlerde derin bir anlamsızlık yüklü olmakla kalmayıp hiç bir mısrası ile müzik arasında derin bir uyumsuzluk barınmaktadır. Bu uymsuzluk şarkıların herbirine hoş bir çocuksuluk, sevimli bir beceriksizlik, manasız bir hoppalık vermektedir, dinleyen nedensiz ve mesnetsiz yere, yer yer acıklı sözler barındırıyor olmasına rağmen nedensiz bir yaşam sevinci ile dolup kabına sığmayıp taşmaktadır:
Havan Batsın (Mırmır), Şıngırdak, Doğmuşum Avare, Ben Zaten Ölmüşüm, Canım Dinleyicilerim, Yetti Canıma, Allah Kerim, Budala, Çağırma Beni, Nasıl Unuttum Seni, Kertenkele, Sevmek Niye, Sürgün Sevgilim, Ben de İsterim, Ben Yastik Istemem, İsterim, Mehmedim Ali, Hel İmana, Milyonum Yok Milyarim Hiç Yok, Pişmanım, Bu Can Sensiz Yaşar mi?, Yasanacak Ne Kaldi ki?, Acaipsin, Çırılçıplak, Maymun Suratlı, Ne Bu, Rakip Arıyorum, Git O kadına, Cıs cıs, Zing Zing, Yam Yam, Cucu, Aşık Olmuyorum, Olmuyor Gülüm, Aşka Saygın Varsa, Özür Dilerim, Demiyon mu?, Eşşiz Sevgilim Benim, Senin Yerine Olsam, Sevme Beni Artık Züleyha, Bir Çocuktan Farkın Yok, Önemli Değil, Sevecek Hal Kalmadı, Allah Derim, Bir Gözünle Gül, Deli Bu, Kapandım Odalara, Sahi mi Söyle Yemin Et, Pabucunu Dama Attım, Çukulatam Çukulata, Gelmesen de Olur Artık, Hatırım Kalır, Ne Sisler Ne Fırtınalar, İzlerini Nerede Bulurum Senin, Beni Bana Ver, Bir Öpücük Bahşiş, İnşallah Maşallah, O Senli Günlerim, Su Ver Leyla, Trilelli Lelli, Üzülme Haydar
Neşe Karaböcek 1947'nin 1 Nisan'ında, İstanbul Yeşilköy'de üç katlı ahşap bir evde Göktürk ailesinin bir ferdi olarak doğar Minik bebeğe Neşecan ismi verilir. Aile, ikisi ölen üç kızın ardından bir kız daha doğduğunu görünce biraz burkulur ama ebesi ‘‘Bak, göbeğini uzun kesiyorum, sesi güzel olsun’’ diyerek annesine verir altı kiloluk bebeği. Takip eden yıllarda bu bebeği bir erkek ve iki kız bebek daha takip eder.
Derken ebenin öngörüsü gerçekleşir Neşe’deki sesin sesin sadece güzel olmakla kalmayıp aynı zamanda soprano olduğu çok geçmeden ortaya çıkar. Sanatçı kalabalığımızda yaygın olduğu üzere bu eğilimlerini sergilemek üzere 3 yaşının gelmesini beklemez minik Neşe. Evlerinin cumbasında oturarak sokağı seyrederken elindeki çorba kaşığıyla ahşaba vurarak tempo tutmak surety ile “Çile Bülbülüm Çile’’, ‘‘Fincanı Taştan Oyarlar’’, ‘‘Limon Ektim Taşa...’’ gibi şarkılarla mahalleyi inletirken henüz 2,5 yaşında şirin ve minyon bir kız çocuğudur..
Sanat hayatına çok erken atılan minik Neşe Devlet Tiyatrosu’nda çocuk sanatçı olarak sahne alır, tiyatroda oynar, sahnede şarkılar söyler, Şan eğitimi alır ve daha sonra şan eğitimini ailesinin isteği ile bırakır. Derken ‘‘Türk müziğinde daha çağa uygun, çok sesli bir değişiklik yapmak lazım’’ der kendi kendine. Bir şarkı bulur, gerçi kendisinden önce 11 kişi tarafından okunmuştur ama meşhur olmamıştır. Şarkıyı ispanyol tarzında icra ettirir ve okur. ‘‘Artık Sevmeyeceğim’’ ve ‘‘Ağlama Değmez Hayat’’ın olduğu 45'lik, 5 milyon satar. Ve bundan sonra bir çok türde şarkılar söyler, filmlerde rol alır. Bing Crosby'den sonra dünyada en çok altın plak alan 2. sanatçı bile olur.
27 Mayıs 2011 Cuma
Telaşe Kedisi
Çiçekli Bıyık
25 Mayıs 2011 Çarşamba
Eskinin Gol Kralları
24 Mayıs 2011 Salı
İşte Hayat
20 Mayıs 2011 Cuma
Bu da Film Gibi
18 Mayıs 2011 Çarşamba
Hayat Bıyıkla Güzel
13 Mayıs 2011 Cuma
Olağanüstü MR. B ve PS22 Korosu
Gregg Breinberg bir müzik öğretmeni. İlkokul dört ve beşinci sınıf öğrencilerine müzik dersleri veriyor. Öğrencileri ona kısaca Mr. B. diyorlar ve onu çok seviyorlar..
Gregg’in ailesi onun müziğe yetenekli olduğunu düşünerek ona iyi bir müzik eğitimi almakta destek olmuş. Ancak üniversiteyi bitiren Gregg müzşk konusunda sıradan biri olduğunu ve müzisyen olarak çıktığı yolun ona başarı getirmeyeceğine inanmış. Baba evinde işsiz aylar geöirdikten sonar müzik öğretmenliğinin kendisi için en uygun iş olabileceği kararını verip öğretmen olabilmek için ayrı bir eğitim almış.
2000 yılında Staten Adası, New Tork’daki Public School 22’de müzşk öğretmeni olarak başladığında onu nasıl bir şöhretin beklediğinden haberi yokmuş. Bir çok çocuğun idolü olup, korosunun ülke çapında ün kazanacağından haberi yokmuş. Mr. B. okul yönetimini koro kurma konusunda ikna etmiş Haftanın iki günü derslerden sonra 1,5 saat ve her sene sayısı 60-70 arasında değişen 10-11 yaşlarındaki ilkokul sn sınıf öğrencisi ile çalışmalara başlanmış. Koro okul içinde kısa sürede ün kazanmış. Şarkıları öğrenciler seçiyor ve Mr. B. Piyano ya da gitar çalıyormuş.
2011 yılındaki koro elemanları en şanslılarıymış. Çünkü bu yılın başlarında okulun tiyatro salonunda bir akşam velilerine programlarını sergilerlerken içeriye birden Anne Hathaway girmiş ve onları Oscar Ödül törenine davet etmiş.
Oscar ödül töreninin kapanış performansını üstlenmiş grup. Over the Rainbow’u söylerlerken, arkalarındaki devasa perde açılmış ve perdenin arkasında bekleuen, o gece ödül alan sanatçılar çocukların arasına karışıp şarkıyı birlikte bitirmişler. Koronun videoları youtube da nisan 2011 itibariyle 27 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş.
Okul yönetimi koroya katılan çocukların özgüvenlerinin yükseldiğini, bir şeyler başarma hazını tattıklarını söylüyor. Ayrıca korodaki çocukların ders notları da önceki yıllardakine gore bariz biçimde yükseliyormuş. Mr. B. ise halinden memnun, kendi kafası içinde sınırlarını çizdiği yeteneğine rağmen yıllarını verdiği müzik sayesinde tanınıuor olmanın tadını çıkarıyor. Çocukların bu hobilerinden para kazanılmasına eğitim kurumu izin vermiyor olsa da mezun olan çocuklar arasında solo olarak şöhreti yakalayanlar var. Mr. B. ye çocuklara bu kadar güzel şarkı söyletebilmesinin sırrının ne olduğu sorulduğunda, onlara şarkının sözlerini hissetmeye çalışmalarından başka tabsiyede bulunmadığını söylüyor. Gerçekten de videolarda sesi kapatsanız bile çocukların her birinin yüzünde değişen ifadeleri gözlemleyebilmek mümkün.
Meraklısına Linkler;
12 Mayıs 2011 Perşembe
Bunlar Ne Demek?
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Yasak
Mona'nın Bıyığı
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Tutku
Kaybolmuş Bir Köpek İlanı
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Eski Bir Dost
6 Mayıs 2011 Cuma
Harry'nin Bıyığı Olsa
5 Mayıs 2011 Perşembe
Hıdrellez Dilekleri
Mayıs’ın beşini altısına bağlayan gece geldi miydi bilinki Hıdrellez gelmiştir. Bu gece karaların ermişi Hızır ile denizlerin ermişi İlyas’ın buluşacağı gecedir. Yüzyıllardan beri hep bu gece buluşur ikisi.
Ama onlar her yıl dünyanın bir yerinde buluşur. Onların buluştuğu yerde bahar bir başka bahar olur, çiçekler başka bir açar, daha renkli, daha kocaman olurlar, arılar daha renkli, gökyüzü daha mavi olur, ağaçlar daha gürleşir, meyveleri dallarını eğer, insanlar daha sağlıklı olurlar, hastalanmazlar, o yıl orada ölüm de olmaz.
Hızır ile İlyas’ın buluştuğu anda dünyada herşey durur; akarsular aktıkları yerde duruverirler, rüzgar esmeyi bırakır, yapraklar kıpırdamaz, kuşlar uçmaz, denizler dalgalanmaz, sanki dünya bir an için ölür en ufak bir ses ya da bir kıpırtı olmaz. Sonra birden yaşam yeniden eski seyrine döner, rüzgar esmeye, sular akmaya, denizler dalgalanmaya, kuşlar uçmaya başlar.
Herkesin arzusu bu gece sabaha kadar dışarlarda dolaşıp bu mucizevi ana şahit olmaktır.
Osmanlı İmparatorluğu binlerce yıldır göçebe olarak yaşamış bulunan yörükleri yerleşik hayata geçirmek için 18. ve 19. yüzyıllarda baskı uygulamıştır. Yaşar Kemal “Binboğalar Efsanesi” isimli romanında göçer olarak kalmış son yörük obasının yaşadığı sıkıntıları anlatmaktadır. Obanın yüzyıllardır konakladıkları düzlükler artık parsellenmiştir, artık yeni sahipleri türemiştir. Yörükler nereye gitseler halk onlara saldırmakta ya da para koparmaya çalışmaktadır. Efsaneye gore; Hızır ve İlyas Peygamberlerin gökyüzünden, iki farklı yönden, iki yıldız olarak gelip yeryüzünde bir noktada buluştukları gece yaşanan mucizevi buluşma anında tüm akarsular durur, bütün böcekler, hayvanlar sessizliğe bürünür. Sessizliğin hüküm sürdüğü bu kısacık anı sadece içinde hiç kötülük olmayan insanlar farkedebilirler. İşte bu mucizevi anı farkeden kişinin o anda dilediği her ne ise, gerçekleşirmiş. Romana konu olan yörük obasının artık tek umudu Hıdrellez’de yaşanacak buluşma anına kalmış. İçlerinden en masum, en saf, en temiz kalpli gördükleri üç kişiyi seçmişler: Ceren isimli bir genç kız, aşiretin yaşlı emmisi ve 6 yaşında bir erkek çocuk. Oba için yaylak, çadırlarını kurmak için güvenli bir düzlük ve koyunları için otlak dileme görevini üstlenen bu üçlü gece vakti nehir kenarına oturmuşlar. Saatler geçmiş, üçünün gözü gökyüzünde, kulakları ise sessizlikte. İlk Ceren görmüş kayarak birbirine kavuşan iki yıldızı. O anda herşeyi unutmuş, dağlarda eşkiya olan Kerem düşmüş aklına. Ona kavuşmayı dilemiş usulca. Derken Emmi farkına varmış dilek zamanı olduğunun. Ömrünün son zamanlarına geldiğinin farkındaki yaşlı adam da birazcık daha ömür dileğinde bulunmuş, aşiret konusunda diğer ikisinin dilekte bulunacağına güvenerek. Hemen ardından küçük çocuk görmüş dilek zamanının geldiğini. Minicik kalbi uzun süredir görmediği babasını görmeyi dilemiş sessizce. Aşiret yersiz yurtsuz macerasına devam etmiş çilesi yettiğince.
Hıdrelez’iniz kutlu olsun, salıncakta sallanmayı, ateşlerden atlamayı ve bu akşam gün batarken gül ağaçlarını ziyaret etmeyi sakın unutmayın.
Resim: Weepy Willow - RD Smith
3 Mayıs 2011 Salı
Saymak Lazım
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Korku Ve Merakla Karanlığın İçine Baktım
Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu vermedi,