Mayıs’ın beşini altısına bağlayan gece geldi miydi bilinki Hıdrellez gelmiştir. Bu gece karaların ermişi Hızır ile denizlerin ermişi İlyas’ın buluşacağı gecedir. Yüzyıllardan beri hep bu gece buluşur ikisi.
Ama onlar her yıl dünyanın bir yerinde buluşur. Onların buluştuğu yerde bahar bir başka bahar olur, çiçekler başka bir açar, daha renkli, daha kocaman olurlar, arılar daha renkli, gökyüzü daha mavi olur, ağaçlar daha gürleşir, meyveleri dallarını eğer, insanlar daha sağlıklı olurlar, hastalanmazlar, o yıl orada ölüm de olmaz.
Hızır ile İlyas’ın buluştuğu anda dünyada herşey durur; akarsular aktıkları yerde duruverirler, rüzgar esmeyi bırakır, yapraklar kıpırdamaz, kuşlar uçmaz, denizler dalgalanmaz, sanki dünya bir an için ölür en ufak bir ses ya da bir kıpırtı olmaz. Sonra birden yaşam yeniden eski seyrine döner, rüzgar esmeye, sular akmaya, denizler dalgalanmaya, kuşlar uçmaya başlar.
Herkesin arzusu bu gece sabaha kadar dışarlarda dolaşıp bu mucizevi ana şahit olmaktır.
Osmanlı İmparatorluğu binlerce yıldır göçebe olarak yaşamış bulunan yörükleri yerleşik hayata geçirmek için 18. ve 19. yüzyıllarda baskı uygulamıştır. Yaşar Kemal “Binboğalar Efsanesi” isimli romanında göçer olarak kalmış son yörük obasının yaşadığı sıkıntıları anlatmaktadır. Obanın yüzyıllardır konakladıkları düzlükler artık parsellenmiştir, artık yeni sahipleri türemiştir. Yörükler nereye gitseler halk onlara saldırmakta ya da para koparmaya çalışmaktadır. Efsaneye gore; Hızır ve İlyas Peygamberlerin gökyüzünden, iki farklı yönden, iki yıldız olarak gelip yeryüzünde bir noktada buluştukları gece yaşanan mucizevi buluşma anında tüm akarsular durur, bütün böcekler, hayvanlar sessizliğe bürünür. Sessizliğin hüküm sürdüğü bu kısacık anı sadece içinde hiç kötülük olmayan insanlar farkedebilirler. İşte bu mucizevi anı farkeden kişinin o anda dilediği her ne ise, gerçekleşirmiş. Romana konu olan yörük obasının artık tek umudu Hıdrellez’de yaşanacak buluşma anına kalmış. İçlerinden en masum, en saf, en temiz kalpli gördükleri üç kişiyi seçmişler: Ceren isimli bir genç kız, aşiretin yaşlı emmisi ve 6 yaşında bir erkek çocuk. Oba için yaylak, çadırlarını kurmak için güvenli bir düzlük ve koyunları için otlak dileme görevini üstlenen bu üçlü gece vakti nehir kenarına oturmuşlar. Saatler geçmiş, üçünün gözü gökyüzünde, kulakları ise sessizlikte. İlk Ceren görmüş kayarak birbirine kavuşan iki yıldızı. O anda herşeyi unutmuş, dağlarda eşkiya olan Kerem düşmüş aklına. Ona kavuşmayı dilemiş usulca. Derken Emmi farkına varmış dilek zamanı olduğunun. Ömrünün son zamanlarına geldiğinin farkındaki yaşlı adam da birazcık daha ömür dileğinde bulunmuş, aşiret konusunda diğer ikisinin dilekte bulunacağına güvenerek. Hemen ardından küçük çocuk görmüş dilek zamanının geldiğini. Minicik kalbi uzun süredir görmediği babasını görmeyi dilemiş sessizce. Aşiret yersiz yurtsuz macerasına devam etmiş çilesi yettiğince.
Hıdrelez’iniz kutlu olsun, salıncakta sallanmayı, ateşlerden atlamayı ve bu akşam gün batarken gül ağaçlarını ziyaret etmeyi sakın unutmayın.
Resim: Weepy Willow - RD Smith
Harika bir yazı olmuş eline sağlık. Hıdrellez kutlu, mutlu ve uğurlu gelsin dilerim.
YanıtlaSilResim ne kadar da yakışmış yazıya. Seninki de kutlu olsun Vladimir.
YanıtlaSilsabaha karşı dar ağaçları kurulur. gezmişi, inanmışı asılır. gecesi güzel, sabahı kara gün.
YanıtlaSilGüzel bir hikayeymiş,sayenizde öğrenmiş oldum.Teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler Vladimir! Çok güzeldi. Benim bu yıl çizeceğim dileklerim çizgi-roman tadında olacak. Olayı bir kaç çöp adamla anlatabilmem oldukça güç! :D
YanıtlaSilvay arkadaş, pekzel yazmışsın, 2021 hıdrellezinde buluşmak üzere
YanıtlaSil