Kalabalık bir gruptuk geniş masamızda. Yaz akşamlarının İzmir'inde imbatı yakalayabilen nadir noktalardan birindeki kafeteryada kalabalık masa etrafında toplanmış serinlerken vakit öldürmeye çalışıyorduk. Masadakilerden üçünü iyi tanıyordum. Dört iyi arkadaştık biz. Ya da öyle sanıyorduk o zamanlar. Muhabbetin dibine vurmuştu herkes. Buz gibi biralar geliyor boş bardaklar doluları ile yer değiştiriyordu. Masanın bir ucundan öbür ucuna laf yetiştirenlerin laflarının ucuna takılan espriler ortalığa neşe katıyordu. Bir duman ve kahkaha bulutunun içinde oturur gibiydik. Masanın üzerindeki kül tablaları çoktan dolmuştu bile. Ama garsonlar da yaz aylarındaki olağan rehaveti bir kuyruğundan yakalamış kendilerine doğru usulca çekiyorlardı.
Çocukluğumun küçük kentindeki yaz öğleden sonralarını hatırladım aniden. Büyüklerin sigara içmesine özenirdik. Kül tablasına terkedilen izmaritlerden çalar yakıp onları içerdik gizlice. Bir kaç kez yakalanınca yemiştik sopayı. Sokaklardan izmarit toplamaya başladık bu sefer. Kaldırımlarda atılı izmaritleri önceleri içiyorduk. Sonra filtreli sigaraların izmaritindeki süngerin tadına vardık bir gün. Dudaklarınla izmaritin arkasını ıslattın mı kağıt dağılıyordu kendiliğinden. İçinden mis gibi nikotin kokan bir sünger çıkıyordu. Dilimi korkarark değdirmiştim ilk seferinde. Tadı hoştu aynı sigara içmek gibiydi. Yok yok daha güzeldi. Bulduğuğumuz izmaritleri ceplerimize doldurup biriktirirdik. Öğleden sonraları mahallemizin köşesindeki kilisenin yanındaki evin arkasında, döküntülerin atıldığı arsada toplanır ganimetlerimizi dökerdik ortaya. Hep beraber soyardık süngerleri kalasıya kadar.
Ağzına izmaritin süngerini atıp bir güzel çiğneyeceksin.. Tükürük salgısı birden hızlanmaya başlar acele etme. Tükürüğü iyice beklet ve süngerle bir ağzında iyice çalkala. O lezzetin damağına, diline usulca yayılmasının keyfine var. Aynı sigara içmek gibi ama dumanı olmadığı için yakalanma tehlikesi yok. Öğleden sonraları orada oturup ganimetlerimizi paylaşır oldu. İlk kimdi keşfeden bilmiyorum. Süngerleri çiğnedikten sonra yutmaya başladık. İnanılmaz keyif verici ve lezzetli bir deneyimdi.
Nedense orada otururken aniden geçmişteki o izmarit keyfimizi anımsadım. Uzun yıllardan beri vazgeçmiştim bu alışkanlığımdan. Ama o gece nedense yine o lezzet aklıma düştü. Elimi uzatıp ortadan gizlice bir izmarit alsam diye içim içimi kemirmeye başladı. Cesaret edemedim. Ama içim içimi kemiriyordu. "Bir tanecik" diyordum. "Kimse farketmeden".
Masada birden sessizlik oldu. Yeni bir gelen vardı. Fiona. Güzel kadın. Güzel ve soğuk kadın. Aristokrat bir aileden geldiği söyleniyordu. Herkes bu şehirde açtığı dil okulunda öğretmen olarak çalışma peşindeydi. Çok nadiren yolu bizlerin arasına düşerdi işte böyle. Kendince küçük bir kaçamak yapar macera yaşardı, onunla çalışmak için can atanlara, kediye ciğer misali bir görünür bir kaybolurdu kaltak.
O gece o masada görmeyi en son istediğim kişi oydu. Malesef benim karşımdaki sandalye boştu ve Fiona geldi yerleşti elinde yarısı içilmiş sigarası ile yerleşti oraya. Yanındaki sözde arkadaşım olacak adi o anda yazmaya başladı karıya. Aklı sıra şirin gözükmeye çalışıyordu. Böyle yaparak onun olkulunda çalışma niyetindeydi biliyorum. Yaklaşık on dakika konuştular. Fiona iyice sarhoştu. O kadar konuştuktan sonra bizimkine sordu:
-"Seni tanıyor muyum?"
Bombok oldu bizimkisi. Yüzünü görmeliydiniz. Fiona da seri içiyordu sigaraları hani, biri sönünce öbürünü yakıyordu peşi sıra. 40 yaşlarınnda ama bakımlı incecik bir kadındı, güzel bacaklarını gösteren pahalı elbiseler giyiniyor, nefis parfümler sürünüyordu. Karşsındakini mort edince böyle bana döndü sevimli bir ifade ile. Düpedüz asılıyordu bana. Ama rol yapıyordu biliyorum. Gücünden emin benim de onun önünde köpek olup okulunda çalışmak için yalvarmamı bekliyordu, ama yok öyle. Ben iyi bilirim bu cilve oyununun kurallarını. Garsonun biri elinde çerez tabakları ile geldi o anda. "Müessesemizin ikramı bunlar" dedi ne demekse. Masamıza üç tane karışık çerez tabağı bıraktı. Bir tanesini Fiona ile benim tam ortamızdaki bir yere koydu. Fiona baktı benden yüz yok. Sinirlenmeye başladı. İlk kez birisi yüz vermiyordu galiba. Sigarası bitince aldığı gibi soktu çerezlerin ortasına, orada söndürdü. Ne demek bu şimdi hakaret mi? Göz göze bakıyorduk. Yüzünde iğrenç bir gülümseme ile, bak işte çerezini rezil ettim der gibiydi. Soktum elimi çerez tabağına aldım az öce gömdüğü izmariti. Kopardım süngerli bölümünü kağıdı dilimle eritip süngeri aldım ağzıma attım. Gözlerinin içine bakıyordum o anda. Nasıl şaşırdı anlatamam. Bir tiksintii büyüdü yüzünde. O kada özlemişim ki ağzımda büyüyen lezzeti usulca döndürüp çiğnemeye başladım. Kadın büyülenmiş gibi kalakaldı. Sonra yuttum. Oh dünya varmış.
Masadaki herkes susmuş bizi seyrediyordu. Elimi kültablasına uzatıp iyice karıştırıp en alttan bir tane aldım. Kopartıp attım ağzıma. Fiona şırfıntısının bir kalkışı vardı görmeliydiniz. Sandalyesinin yere devrildiğini farketmedi bile, koşarak uzaklaşırken. Bense eski bir dosta kavuştuğum için mutluluktan aptala dönmüş, çiğniyor, çiğniyordum nikotin kokulu süngeri.
Meraklısına Linkler;
Okuyan Kedi'nin çok güzel bir oyunuydu bu,
Yazma alıştırması yerine geçecek bu çalışma
yeni bir konu yeni blogda,
metni de çok beğendim, yaratıcı yazma atölyesi'ni de. teşekkürler haberim olmasını sağladığın için :)
YanıtlaSil