Elimizden alınanlar, bizden uzaklaştırılanlar sadece hatırlar gibi olduğumuzda hüzün veriyor.
Büyük şehirlerde dilenciler geziyor, avuç açıp acıklı sözlerle insanlardan para istiyorlar. Onlara para ve paranın yanında acıma duygularımızın bir bölümünü veriyoruz. Çünkü büyük şehirlerde dilenciler profesyonel, gezdikleri yerler parsellenmiş. Hava parasını ödeyip elde ettikleri alanlarda profesyonel biçimde işe çıkıyorlar. İzmir'de başörtülü bir kadın on yıldır farklı semtlerde geziyor, 30'lu yaşlarındaydı ilk rastladığımda şimdi 40'larını sürüyor, yüzünde aynı acıklı ifade, sesinde aynı yakınma ile üç ayda bir bölgesini değiştirip dileniyor, yoldan geçenlere avucunu açıp uzatıyor, kapattığı avucu pardesüsünün cebine giriyor. İzmirde 10 yıldır bir başka kadın, saçları kazınmış çocuğu ile dileniyor. Kah Konak Vapur İskelesi önünde, kah Üçkuyular'da, kah Bostanlı'da Cuma günleri caminin önünde. Çocuk kanser hastası, dilenmeye ilk başladıklarında beş altı yaşlarındaydı yıllar geçtikçe büyüdü, kocaman gözleri masumiyetini yitirdi, ağzını kapalı tutan bir tülbent var hala. Pijamaları ile annesinin önündeki kilime uzanmış, gözleri hesaplı bakıyor. Hastalık bunca yıldır onu eritemedi, ilk kez görenlerin içi acıyor, cüzdanlarına davranıyorlar. Çok görenler onun hasta olmadığına inanıyor. Dilenciler profesyonel, hava parası ile tuttukları yerden vicdanını rahat etttirmek isteyen insanların paralarına el uzatıyor. Kazara aralarından gerçekten yoksul, yaşayabilmek için bir dilim ekmeğe muhtaç, yaşlı, eleri titreyen bir insan geçse hakaretlerine uğruyor. Korkuyor yaşlılar, yoksullar, bir daha parsellenmiş dilenme alanlarına gelemiyorlar.
Büyük şehirlerde dilenciler geziyor, avuç açıp acıklı sözlerle insanlardan para istiyorlar. Onlara para ve paranın yanında acıma duygularımızın bir bölümünü veriyoruz. Çünkü büyük şehirlerde dilenciler profesyonel, gezdikleri yerler parsellenmiş. Hava parasını ödeyip elde ettikleri alanlarda profesyonel biçimde işe çıkıyorlar. İzmir'de başörtülü bir kadın on yıldır farklı semtlerde geziyor, 30'lu yaşlarındaydı ilk rastladığımda şimdi 40'larını sürüyor, yüzünde aynı acıklı ifade, sesinde aynı yakınma ile üç ayda bir bölgesini değiştirip dileniyor, yoldan geçenlere avucunu açıp uzatıyor, kapattığı avucu pardesüsünün cebine giriyor. İzmirde 10 yıldır bir başka kadın, saçları kazınmış çocuğu ile dileniyor. Kah Konak Vapur İskelesi önünde, kah Üçkuyular'da, kah Bostanlı'da Cuma günleri caminin önünde. Çocuk kanser hastası, dilenmeye ilk başladıklarında beş altı yaşlarındaydı yıllar geçtikçe büyüdü, kocaman gözleri masumiyetini yitirdi, ağzını kapalı tutan bir tülbent var hala. Pijamaları ile annesinin önündeki kilime uzanmış, gözleri hesaplı bakıyor. Hastalık bunca yıldır onu eritemedi, ilk kez görenlerin içi acıyor, cüzdanlarına davranıyorlar. Çok görenler onun hasta olmadığına inanıyor. Dilenciler profesyonel, hava parası ile tuttukları yerden vicdanını rahat etttirmek isteyen insanların paralarına el uzatıyor. Kazara aralarından gerçekten yoksul, yaşayabilmek için bir dilim ekmeğe muhtaç, yaşlı, eleri titreyen bir insan geçse hakaretlerine uğruyor. Korkuyor yaşlılar, yoksullar, bir daha parsellenmiş dilenme alanlarına gelemiyorlar.
Küçük şehirlerde, dilenciler, küçük kasabalara, yöresel pazarların kurulduğu günlerde gidiyorlar. Akşamüstü evlerine dönmeden önce bankalarına uğrayıp mangizlerini yatırıyorlar. Paraları bankadayken rahat uyuyorlar. Ertesi sabah erkenden kalkıp, yoksulluğu giyiniyorlar. Yoksulluğu profesyonel olarak giyinmiş insanlar, gerçek insanların merhamet duygularını çalıp çırpıyorlar, onların gerçek yoksullara inancını çalıp götürüyorlar.
Seneler önce güney amerika ülkelerinden birisinde, ülkede ne kadar yoksul insan olduğunu tespit etmek için anket düzenlendi, birebir insanlarla görüşüldü. Rakamlar ortaya çıkmaya başladığında, anketin düzenlendiği merkezdeki bir kadın oturduğu masada başını eline dayayarak "gerçek yoksullar kapısı kapalı olanlar" dedi. Anketi düzenleyenler gerçek yoksullara ulaşamadılar. Gerçek yoksullar, yoksunlukları gösteremeyecek kadar gururluydular.
Gerçek yoksullarla aramızda engeller var.
Dünyanın üretebildiği gıda malzemeleri tüm insanlara yetebilecek düzeydeyken, ağırıklı olarak zengin ülkelerde tüketiliyor, üçüncü dünya ülkelerine gıda malzemelerinin ulaştırılması kısıtlı miktarlarda kalıyor. Gelişmiş ülkeler üçüncü dünya ülkelerine kısıtlı miktarda gıda yardımını son derece gösterişli biçimde ulaştırıyor ancak ulaştırılan miktar sadece görüntüye girenlerin ellerine değiyor. Midelerine girip girmediğini bilemiyoruz. Gelişmiş ülkelere, gelişmeye uzaktan bakan ülkelerdeki fikir, din, dil, ırk ayrımlarından büyük düşmanlıklar yaratmaya çalışıyorlar. Böylece gelişememiş ülkelere silah, mayın, bomba satıyorlar. Bu ülkelerdeki insanların yaşamasına değil ölmelerine ihtiyaçları var. Silahlar gıda malzemelerinde daha pahalı, daha çok kar getiriyor. Büyük ülkelerin amaçları arasında yoksul insanlara yardım etmek yer almıyor.
Yoksul rolü yapanlar, sıradan insanların içindeki vicdanı köreltmek için uğraşıyorlar, büyük ülkeler yoksul ülkelerin manipüle edilebilir ayrılıkları üzerine kartlarını sürüyorlar. Bahisler kapandığında kaybeden her zaman yoksul insan grupları oluyor.
Yoksulluğu şu anda içinde olduğumuz düzende gidermemizin imkanı asla yok. Çünkü gücü ellerinde bulunduranların yoksulluğu gidermek gibi kazancı az bir girişime ayıracakları zaman ve emekleri malesef, asla olmayacak.
Karamsarım, kesinlikle ümitli değilim.
zaten gerçek anlamda fakir olan bir insan gururlu insandır,asla kimseden bir kuruş para veya yardım istemez.gider çalişir kazanır.
YanıtlaSil3-4yıl önce babamın limon satın aldığı bir limoncu vardı.belli bir zaman sonra babam bu adamı bulmaya(nedensiz)karar verdi ve hiç beklemediği şeylerle karşilaştı.aile o kadar fakirdi ki.yok oğlu yok resmen.çocuklar aç,hasta.evleri sobalı yakacak kömürleri yok.yiyecek bir lokma ekmekleri yok.
ve işin güzel yanı limoncu adam babama işin bu yanını hiç belli etmemiş,yalnızca limonlarını satmakla yetinmiş.
bütün mesele zaten kapısını kapayıp gururunu ona destek yapmışların kapısını aralayabilmekte, mümkün mü bilmiyorum. karamsar olma hala ümit var demek isterdim ama benim de pek ümidim yok açıkçası..
YanıtlaSilhiç bir şey göründüğü gibi değildir böylesi durumlarda, ama öyle güvensiziz ki inanasımız bile gelmiyor kapılar ardındakilere. Ben 3 ay önde bunu çok yaşadım malesef ve böyle bir anneyi kaybettik o sakat durumunda...
YanıtlaSilSevgili arkadaşlar,
YanıtlaSilBöcek,
Bu tarz yaşanmış öyküler beni inanılmaz üzüyor, adamlar o kadar gururlu ki ya farkedemiyoruz ya da farkedildiğinde iş işten geçmiş oluyor malesef.
Nily,
O kapıları bulmak ve aralamak gerçekten zor, bu amaçla kurulan dernekler olmalı, gönüllülerce denetlenip yardım edilmesi ve yardımların kişilere ulaşması sağlanmalı.
Efsa,
Üzücü bir öykü. İnsan kaybetmek en ağır yüklerden.
Bu çarpık düzeni genel olarak yazmışsın vladimir. Güzel olmuş, güzel dile getirmişsin. Ama sistem çürümüş, kokmuş bir sistem. Nasıl düzelecek bilmiyorum.
YanıtlaSilGenel düşünmeyip özel düşünmeli belkide. Ben ne yapabilirim? Elimden ne gelir? diye sorup, bir şeyler yapma çabasına girsek daha doğru olur bencede. Özelde herkes kendisini düzeltse sistemin başındakilere bir yaptırım uygulatabilir, çarpık sistemide düzeltebiliriz... Benim hala umudum var!....
aynı şekilde karamsarım ve kesinlikle ümitli değilim bu konuda. zenginleşebilmek için yoksulluğa endekslenmiş bir sistemin içindeyiz. ve zenginler, güçlüler olduğu müddetçe yoksullar da her zaman olacak...
YanıtlaSilbir vladimir klasiği:))
YanıtlaSilfotografa bayıldım
çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık.bizim ülkemizde yoksulluğun düzeltilmesi politik çıkarlara aykırı olacağı için benimde hiç umudum yok
YanıtlaSilharikasın vladimir... konuyu ozunden yakalamışsın...yani konu hakkında bir şey yazmamı isteseler benden, iznini alır şu yazıyı aynen veririm ellerine, kaynak göstererek tabii :)
YanıtlaSilyoksulların kapısı kapalı olur...ne kadar anlamlı, ne kadar özet...
benim umudum var.
YanıtlaSilbenim umudum var.
YanıtlaSilçok güzel ve haklı bir yazı olmuş yine. dilencilere para verdiğimi hiç hatırlamıyorum. sadece açım diye para isteyen birine elimdeki ekmeği vermiştim bir kere. eskiden kapı kapı dolaşırlardı bir de bizim burada. eskiden korkup kapıyı bile açmazdım. şimdi tenezzül etmiyorum çünkü ben de asıl ihtiyacı olanların ihtiyacım var diyemeyecek kadar gururlu insanlar olduğunu düşünüyorum. insanlara güven de olmuyor ki. iki bacağım da kesildi deyip de acıklı gözlerle bakan insanların polis zoruyla tıpış tıpış yürüdüğünü seyrediyoruz televizyonlarda.
YanıtlaSilbu fotoğrafı ben de bir yazımda kullanmıştım eskiden. çok şeker gerçekten :)