İş gününde her sabah aynı saatte kalkmak ağır gelir çoğu insana, zorunlulukların çoğu gibi.. Her sabah aynı saatte çalan cep telefonu alarmının çalmasından bir dakika önce uyanıp, yine de çalacak alarmı beklemek, alarm çalınca bir tuşa basıp "5 dakika sonra" demek. Bunu beşer dakika, beşer dakika daha uzatıp olabilecek son saniyeye kadar zaman kazanmak aslında kendi zamanımızdan çalmaktır. Çoğumuz fark etmeyiz bunu. Rahat rahat giyinerek, kahvaltı edip, iş için hazırlanıp evden çıkacağımıza, yarım saat kırkbeş dakikalık hazırlanma faslını on, bilemedin beş dakikalara indirmek çoğu insanın alışkanlığı haline gelmiş ne yazık ki.
Halbuki uyanır uyanmaz, alarmı beklemeden kalkıp, camı açıp temiz havayı içine çekmek, tuvalet, temizlik, kahvaltı, giyinme faslını kısıtlı dakikalara sığdırmaktansa yataktan zamanında kalkmak insana daha bir zindelik veriyor.
Sabah kalkınca müziğin sesine basanlardanım ben. CD playerın içinde önceden hazırladığım karışık bir cd mutlaka bulunur. Güneşli şarkılar çalarım hep, insanın içini aydınlatan, dudaklarına gülümseme yerleştiren. Yataktan kalkar, bir beş dakika kadar müzik eşliğinde egzersiz yaparım. Hava güneşliyse değmeyin keyfime. Sonra banyoya geçer hazırlanırım. Banyodan çıkınca siyah üzerine beyaz çizgili yakalı robdöşambrımı giyer, taze sıkılmış greyfurt suyu, kızarmış ekmek, peynir, yağ, reçel ve bir fincan çaydan ibaret kahvaltı sofrasına geçerim. Kahvaltımı ederken biraz televizyonda gazete başlıklarını okuyan programlara bakarım, biraz dergi, biraz da kitap karıştırırım. Eğer hava güzelse canım İzmir’in körfez manzarasına dalar giderim. Kahvaltı bitince üzerimi değiştirip dışarıya çıkarım. Hiç acele etmem. Aheste aheste yürürken dudaklarımda bir ıslık mutlaka olur. Köşedeki bakkala “Günaydın” der, köşeyi döner geçerim. Erken saatlerde böyle rahat rahat yayıla yayıla bir zaman geçirince güne çok mutlu başlıyorum.
Gördüğünüz gibi sabahları iyi değerlendirmek için ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorum. Ama “ah keşke” diyorum çünkü yukarıdakiler bir hayalden ibaret. O “beş dakika dahacılardanım”. İlk önce “Beş dakika daha uyuyayım sonra kalkarım” derim. O beş dakikalık alarm aralarında, sabahları yayıla yayıla hazırlandığımı hayal ederim. Bir beş dakika daha, sonra bir tane daha, ta ki son iki beş dakikam kalıncaya kadar. Nasıl giyindiğimi bilmeden evden kendimi dışarıya yaka paça dar dar atarım. Şanslıysam mutfağın önünden geçerken ağzıma bir lokma bir şey atabilirsem ne ala, yoksa aç bilaç yollarda gitmek ne demek bilir misiniz siz? Ardından bir stres bir stres. Köşede bakkal olduğunu bile geçen gün fark ettim. “Kim açmış bunu buraya?”
Üzerime varmayın benim.
Ben stresli adamım.
Halbuki uyanır uyanmaz, alarmı beklemeden kalkıp, camı açıp temiz havayı içine çekmek, tuvalet, temizlik, kahvaltı, giyinme faslını kısıtlı dakikalara sığdırmaktansa yataktan zamanında kalkmak insana daha bir zindelik veriyor.
Sabah kalkınca müziğin sesine basanlardanım ben. CD playerın içinde önceden hazırladığım karışık bir cd mutlaka bulunur. Güneşli şarkılar çalarım hep, insanın içini aydınlatan, dudaklarına gülümseme yerleştiren. Yataktan kalkar, bir beş dakika kadar müzik eşliğinde egzersiz yaparım. Hava güneşliyse değmeyin keyfime. Sonra banyoya geçer hazırlanırım. Banyodan çıkınca siyah üzerine beyaz çizgili yakalı robdöşambrımı giyer, taze sıkılmış greyfurt suyu, kızarmış ekmek, peynir, yağ, reçel ve bir fincan çaydan ibaret kahvaltı sofrasına geçerim. Kahvaltımı ederken biraz televizyonda gazete başlıklarını okuyan programlara bakarım, biraz dergi, biraz da kitap karıştırırım. Eğer hava güzelse canım İzmir’in körfez manzarasına dalar giderim. Kahvaltı bitince üzerimi değiştirip dışarıya çıkarım. Hiç acele etmem. Aheste aheste yürürken dudaklarımda bir ıslık mutlaka olur. Köşedeki bakkala “Günaydın” der, köşeyi döner geçerim. Erken saatlerde böyle rahat rahat yayıla yayıla bir zaman geçirince güne çok mutlu başlıyorum.
Gördüğünüz gibi sabahları iyi değerlendirmek için ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorum. Ama “ah keşke” diyorum çünkü yukarıdakiler bir hayalden ibaret. O “beş dakika dahacılardanım”. İlk önce “Beş dakika daha uyuyayım sonra kalkarım” derim. O beş dakikalık alarm aralarında, sabahları yayıla yayıla hazırlandığımı hayal ederim. Bir beş dakika daha, sonra bir tane daha, ta ki son iki beş dakikam kalıncaya kadar. Nasıl giyindiğimi bilmeden evden kendimi dışarıya yaka paça dar dar atarım. Şanslıysam mutfağın önünden geçerken ağzıma bir lokma bir şey atabilirsem ne ala, yoksa aç bilaç yollarda gitmek ne demek bilir misiniz siz? Ardından bir stres bir stres. Köşede bakkal olduğunu bile geçen gün fark ettim. “Kim açmış bunu buraya?”
Üzerime varmayın benim.
Ben stresli adamım.
ay ben de tam içine nuri alço mu kaçtı diyecektim :)) öööle röpdöşambırlar, taze sıkılmış greyfurtlar, elini çırpıp "kızım, ayşe, hadi gazetelerim nerede" diyecekmişsin gibi.
YanıtlaSilben de 5 dakikacılardanım. kendi rekorlarımı egale ederek işe geldiğimde (ki rekorum istanbul şartlarında 3 vasıta değiştirip, 07.20 de yataktan kalkıp 08.30 da Sahrayıceditten Nişantaşı'na varmaktır, yok böyle bi rekor) asansörde sonunda sakinleşip aynaya baktığımda hala yarı uyur olduğumu görüyorum. üzülüyorum o kıza. geçiyor hayatı koşturmacayla.
İşte rüyadaymışım o sırada.
YanıtlaSilÜstelik üstüm açık kalmış.
Saçmalamışım, farkında değilken.
:) Körfez manzarası çeldi aklımı! Bir de o kahvaltı sofrası. Yetişmek zorunda olmadığı zamanlarda da bırakmıyor bazen tembellik insanı! (bkz:ben)
YanıtlaSilTam diyecektim ki, hafta son kahvaltısı gibi ya da kendi dükkanı/işi olan biri gibi anlatıyorsunuz diye; meğer rüyadan ibaretmiş.
YanıtlaSilBir de ayıptır sorması bu körfez manzarasına sahip misiniz evinizde? Semt olarak da merak ettim. Fazla mı ileri gittim?
Nerde oooo beyaz gunler efinim..
YanıtlaSil'İcine Nuri Alço kacmak' (: bayıldım buna Gülcinimcim.. Hatta tuaf sesler cıkarıp guluyorum.. Cok korkuyorum kendimden..
Bende o insanlardanım diyecegim ama yüzsüzüm ben.. İse 11'de gelirim gerekirse.. Ustune patronum, kim patron ben anlamıyorum der.. O derece alakam yok. Kasamam kendimi.. Ama o sacma telas oturur icime.. Sadece bu, ise gidiyormusum hissi veriyor sanırım.
Eskiden sabah kızkulesine selam ederek uyanırdık, simdi coplere bakıyoruz.. Gel de kalk bakalım..
Sevgili M.M.K. itiraf ediyorum tembelim ben :)
YanıtlaSilSevgili Ege Mavisi;
Hayır ileri gitmedin, ben Alaybey tarafında oturuyorum, Turan Köprüsünden, bayraklı, liman, alsancak, pasaporta kadar görünen bir kapsama alanımız var. :) Gündüz değilse de geceleri güzel oluyor.
Sevgili Kedim kayboldu,
Bir ara "çarşamabaları da tatil olsa ya" diyerek hayal kampanyası kurduğumuz günler geldi aklıma..
:))
Aklına gelene ek olarak ben niye 'Sadece Carsamba' demek istiyorum? Diger gunler cok mu mutluy musuz? Sayın Vladimir ((:
YanıtlaSilAyriyetten o nasıl bir manzara? İnsanın ilerisini gorebilmesi ne hostur kim bilir?
Yazının ilk paragrafında çok tanıdık simalar görüp gülümsedim.
YanıtlaSilSonraki paragrafta iç geçirişlerim başladı ve ben ne yapıyorum diye telaşlandım.
En son paragraftaysa derin bir oh çekip rahatladım. Herkes aynıymış :))
Ben zaman zaman 5 dakikacılardan, zaman zamansa geniş geniş hazırlananlardanım. Eşim 7 de evden çıkıyor. Bense 8 de. Genelde eşimle birlikte 6,5 ta uyanıyorum. İşte bazen onunla birlikte kalkıp o saydığın güzel şeylerin bir kısmını yapıyorum. Bazense bir gözüm kapalı el sallıyorum o giderken :)
Ama her sabah mutlaka televizyonun açma düğmesine basar belgesel seyrederim ben de..
Amanin yakınmışız. Ben de Bayraklı'da oturuyorum. Bizim evin de manzarası iyidir.
YanıtlaSilBir gün görüşürüz, mutlaka. :)
Bu arada konuyla alakalı alakasız ama [:0] bu resimler kimindir Sayın Vladimir? Kesin bir yerde bu konuya deginilmistir.. Tembelligimi mazur gorun cok ricaaa edicimm (:
YanıtlaSilSevgili Kedim kayboldu,
YanıtlaSilseni mi kırıcam hergün çarşamba olsun. Hayat bayram olsun, hatta mümkünse sabahlar biraz daha uzun tutulsun ki keyfi çıksın iyice.
O resimlerin konusu geçmedi. Ben onları internette bir polonya resim sitesinden aldım ama adamın adını ne yazıkki :( -"bak beni gidi kednini bilmez sanatçının adını ezberleyemez densize"- hatırlayamayorum. böyle bol "p","c","z" ve de "l" harfli bir isimdi. Amam bulursam mutlaka burdan belirtirim. Çok enetersan resimleri var baktıksıra bana ilham geliyor.
Sevgili Çınar;
Ah o sabah koşturmacaları olmasa, o sabah uykuları daha böyle tatlı uyunsa, uyanılsa sabahın keyfi çıkarılsa ama nerdeeee o günler?
Sevgili Ege Mavisi,
A komşu sayılırız burdan karşıdan karşıya bakışıyormuşuz zaten.Bir gün bir izmirli blogcular zirvesi yapar mıyız acaba? aman ne güzel olur.
bu zirveyi çok büyük ihtimal ben düzenleyeceğim.. (tabi eğer kabul ederseniz, Jim..)
YanıtlaSilbiraz daha yaz gelsin ama..
Harika olur. Çok sevinirim. Evet havaşr biraz daha ısınsın. Nisan çıkmadan belki. Ne dersiniz?
YanıtlaSilHarika olur derim. :)
YanıtlaSilSebastian Carlos Arkadaşım;
YanıtlaSilBenim ressam rusmuş, polonyalı diyil. Sergei Aparin bey.. çok hoş resimleri var, ve sitesi de burada.
http://www.aparin.com/index.html
Gülçin dedektif gibi bulmuş helal olsun kendisine. varolsun nurolsun.
(: Ay hislendim birden Yauw. Bir zamanlar Sebastiandım.. Niye oyleyse (:
YanıtlaSilRus yada polonyalı. İsimlerinde bolca telaffuzu neseli olacak kadar acayip harfler var..
Bu arada hakikaten Gülcinimcim, alnının dabagından operim. Bu nasıl bir iz sürme durumudur yarabbim?
Basımızdan eksik olma emi??
Ben siteyi bızıklayayım..
Nasıl bulduğuna ben de şaşırdım. Hiç beklemiyordum. Bir aydınlatsa şu olayı.
YanıtlaSilwalla yazının başlarını okurken kendimden utanıp ben niye böyle olamıyorum yaf diye tribe girmek üzereyken sonunda evet oh bee :) yaşasın 5 dakika uykuları !!!!!!!
YanıtlaSilValla Vladimir, ben işte o beş dakikacılardan değilim! :)
YanıtlaSilO yüzden Bozcaadaya beş dakika içinde hazırlanrken stres bastı, bir tuhaf oldum.
Sabah kalkılacak, duş alınacak ve kahvaltı edilecek. Bu arada gazetelere bakılacak. Egzersiz kısmını arada bir yapıyorum, ama disiplinli biri olmadığım için kaytarıyorum hep.
Ehlikeyif biriyim ben. Keyfim için de uykumdan fedakarlık edebilirim. :)
Şule;
YanıtlaSilÇalıştığım dönemlerde uykumdan fedekarlık edemiyordum. Yorgun yatıp yorgun kalkıyordum üfff :(