Kanadalı
yönetmen Jean-Marc Vallée'yi; "The Young Victoria" ile geçen senenin
Holywood'un en yakışıklı aktörlerinden ikisini tanınmayacak hallerde izleyici
önüne atarak risk aldığı "Dallas Buyers Club" filmlerinden
anımsıyoruz. Her iki filmin ortak noktası yönetmeninin kamerayı belirli bir
mesafe tutarak, yani tarafsızlığını koruyarak bir öykü anlatmaya çalışması;
bunu yaparken klişelere başvurmaması, dahası filmlerinde farklı görüntü
yönetmenleri ile çalışıyor olmasına rağmen artık kolaylıkla "Vallée
Dili" diyebileceğimiz kendine has bir anlatım tarzı geliştirmiş olması. Bu
tarz yönetim oyuncuya rahat soluk alacak alanlar bıraktığı gibi, perdeye
yansıyan karakterleri daha gerçekçi, inanılır kılıyor. Böyle olunca seyirciyi
en sert sahnelerde olan biteni sorgulamayı düşünmüyor, zira öykü de karakterler
de tüm numaralardan arınmış biçimde insanların gözü önünde, cerayan ediyor.
Wild filminde önceki filmlerinde yakaladığı ustaca dilin benzerini yakalamak
mümkün ancak Wild kurgunun da anlatıcı olarak işlevsellik kazandığı bir film.
Wild
filminin ilk görüntüleri gözlerimin önünde akmaya başladığında "işte"
dedim "Sean Penn'in müthiş başyapıtı 'Into the Wild'a bir kardeş geldi.
Zira ikisi de benzer dili konuşan, gözlerini karartarak yaşamlarının o ana
kadarki bölümünü geride bırakarak bilinmeyenin kollarına kendilerini atmış iki
kahraman odaklanıyor ve yola çıkış nedenleri ne olursa olsun, ikisi de gerçek
yaşam ve yol öyküsü.
Film
Cheryl Strayed'in anılarından senaryolaştırılmış. Yazarın filmde kısacık bir rolü
olduğu gibi, 6 yaşındaki halini kızı Bobbi Strayed Lindstrom
canlandırıyor.
Cheryl ile Reese
Wild'ın
kolayca özetlenebilecek bir öyküsü var. Başarısız bir evlilik yaşayan ve annesini
trajik biçimde kaybeden Cheryl'in hayattaki tek arzusu artık; sanki kendisine
zarar vermek ve hızla yok olmaktır. Önüne gelenle yatmakta, kimisi ile
uyuşturucu kullanmayı da deneyimlemektedir. Kocası bazen onu bu sonu belli
bataktan kurtarmaya çalışsa da yıllar hızla geçer. Bir gün annesinin istediği
gibi bir kadın olup olamayacağını öğrenmek üzere PCT diye adlandırılan Pasifik
Zirve Yolculuğu'na çıkar. Meksika sınırından, Kanada sınırına kadar
yürüyecektir. Aşması gereken 1100 mil üç aydan biraz fazla zaman alacaktır.
Cheryl yolda önceden hazır olmadığı, hayal bile etmediği şeyler ile karşılanır.
Film en çaresiz kaldığı anda, yaralandığı ve öfke ile botlarını attığı anda
açılır. Karakterimizi anılarından oluşan flasbackler sayesinde tanırız.
İlk
günlerde havlu atacak gibi olsa da giderek azim kazanır. Onu bekleyen sınavlar
sadece yolun bilinmeyenleri değil, kendi içinde bir türlü yüzleşemediği
sorulardır. Sınırdaki "Tanrıların Köprüsü"ne gelinceye kadar onu iç
yolculuğunda neler beklemektedir. Fİlm boyunca sadece doğanın tuzakları ve
olağanüstü dingin görüntüleri, karın, çölün güzellikleri değil; Cheryl'in iç
yolculuğuna dair manzaralar da yolculuğa eşlik ediyor. Kurgu; gerçek ile
anıların ustaca birbirine dokunmasını, ya da teğet geçmesini sağlıyor. Günler
geçtikçe Cheryl'in anlamaya başlıyoruz. Filmin başarısı izleyicinin hiçbir
anında baş karakteri yargılamaya kalkacak ruh haline sokulmamasından geliyor.
Reese
Witherspoon abartısız oyunculuğu ile içine düştüğü her durumda karakterini
inanılır kılıyor. Oyuncu olarak onun da yolculuğu enteresan "Sarışın Aptal
görünümlü Fettan" genç kız rollerinden, Oscar ödülünü de kucaklamayı
içeren uzun bir yol var arkasında bıraktığı. Sadece oyuncu değil yapımcı olarak
da başarılı işleri kariyer defterine kaydediyor. Örneğin: bu senenin
kimilerince nefret edilen, kimilerince hayran kalınan filmi "Gone
Girl"ün yapımcısı olan yıldız; böylelikle kendi finanse ettiği film ile en
iyi kadın oyuncu dalında Rosamund Pike" ile kendi rakibini de kendi
yaratmış oluyor. Bu yarışta ikinci kez Akademi Ödülünü alacaksa 38 yaşındayken
canlandırmış olduğu 26 yaşındaki bu karakterden ziyade, Holywood'a yarattığı
kaynak ile bu başarıyı ihtimal dahilinde görüyorum. Bu filmde başarılı bir
oyunculuk sergilemiş olsa da, bence adayların arasında oyunculuk bakımından bu
ödüle daha yakın duran başka isimler var.
Filmin
önemli sürprizi. Laura Dern'in canlandırdığı anne karakteri Bobbi, olay
örgüsü içinde çok fazla yer tutmamakla ve sadece Cheryl'in anılarında
görülmekle birlikte, baş karakterin itici gücünü inanılır kılan, üstelik
yıllarca akıldan çıkmayacak başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Aday olduğu
yardımcı kadın oyuncu dalında şansının hayli yüksek olduğuna inanıyorum.
Sonuç
olarak bu film için güzel ve yürek burkan, sinema üzerine kafa yormayı seven
yönetmen eseri filmlerden diyebilirim.
Wild
- 2014
Yönetmen:
Jean-Marc Vallée
Senarist:
Cheryl Strayed'in
"Wild: From Lost to Found on the PCT" adlı anı
kitabından
Nick Hornby
Oyuncular:
Reese
Witherspoon,
Laura Dern,
Thomas Sadoski
Görüntü
Yönetmeni: Yves Bélanger
Editör:
Martin Pensa ile John McMurphy adı altında Jean-Marc Vallée
Meraklısına Linkler:
İnto to wild çok sevmiştim güçlü kadın karakteri ön plan olduğu için midir bilmem Bu filmden beklentim daha da yüksek
YanıtlaSilBeck 'in şarkısının da yer aldığını bilmiyordum teşekkürler :)
PAul Sİmon ve Art Garfunkel'in iki şarkısı filmde. El Condor Pasa filmde sıkça geiyor, Homeward Bound'dan az bir bölüm çalınıyor. Beck'in bu albümünü çok sevdiğim için yakaladım şarkıyı. :) Rica ederim umarım filmi seversiniz.
SilHey! Seveceğim ben bu filmi Vladimir... Öyle hissettim:)
YanıtlaSilNick Hornby'nin tüm kitaplarını severim.
Ve sinemaya uyarlanmış diğer filmleri gibi bu filmi de seveceğim.
Eminim!
Nick Hornby'nin çağı yakalayan enerjisi beni de çekiyor. O anılardan bu filme erişmek ustalık bence.
YanıtlaSil6 şubatta gösterime girecekmiş. :) Harika filme benziyor. İzlemek için sabırsızlanıyorum :)
YanıtlaSilBu filmi internet aramıştım ama yeni daha seyredemedim. Benzer film tracks seyrettim . bir arkadaşım bahsetti wild için tracks çakması dedi. bu yüzden wild çok merak ediyorum bakalım internete düşünce karar vereceğim.
YanıtlaSil