"Bazı sırlar ortaya çıkmamalı" diyor Meksikalı sinema aşığı yönetmen Guillermo del Toro "El Espinazo Del Diablo" isimli filminde. Bu 2001 yapımı İspanyolca film daha çok İngilizcedeki “The Devil’s Backbone” karşılığı ile anımsanıyor. Şeytan’ın Belkemiği korku filmi olarak tanıtılmasına karşın aslında 1939 yılının iç savaşın ortasındaki İspanya’sında geçen iyi anlatılmış bir dram.
Cumhuriyet direnişçisi olan babası, Küçük Carlos’u, nerede olduğu belli olmayan, adeta hiçliğin ortasındaki bir yetimhaneye götürerek onu bırakır. Yetimhane’ye terk edilen küçük çocuk babasının öldüğünü bilmez, filmin ilerleyen bölümlerinde bizler şahit oluruz bu ölüme.
Eski bir binada yaşamaya mecbur kalmış küçük çocukların sorumluluğunu Dr. Casares ve yardımcısı Carmen’dedir. Ayak işlerine bakan Jacinto küçük çocuklara kin duyar gibidir. O da aynı yetimhaneye terkedilmiş, büyüyünce de orayı terk edememiştir. Yetimhane’nin avlusuna düşen patlamamış bir bomba içeride yaşayanlarca kanıksanmıştır ama her an patlamaya hazır dimdik durmaktadır.
Eski binadaki yetişkinlerin her birinin ayrı bir planı vardır, kimse kimsenin ne yapacağını bilmemektedir. Ve yetimhanenin hüzün yüklü koridorlarında korku ile dolaşan filmlerde daha önce görmeye alışık olmadığımız bir küçük çocuğun hayaleti: Santi. Çocuk yürüdükçe alnının sol tarafındaki bir yaradan akan kan suya karışır gibi havaya akar. Kanaması dinmez Santi’nin, çünkü her hayalet gibi geride çözümlenmemiş bir meselesi vardır. Sorun ortaya çıkıncaya kadar iki dünya arasında gidip gelmeye ve bu dünyada kanamaya devam edecektir.
Hayalet eninde sonunda çocukların çoğunun öleceğini bilmektedir. Dr. Casares sürmekte olan savaşın seslerinin yaklaşması üzerine çocukları alarak yetimhaneyi terk etmesinin en iyi hamle olacağını düşünmektedir.
Yatılı okula yeni gelen çocuğun dışlanması havasında başlayan filmde gerilim yönetmenin ustalığı sayesinde giderek artıyor ve finale yakın doruğa ulaşıyor. Masumiyetin kötülükle çaresizce mücadelesine dair bu filmden benim aklımda kalmaya devam edecek sahneler şunlar;
- Carlos bir gece yarısı yatakhaneden gizlice çıkar, avluya, bombanın yanına gelir. Bomba’dan ona hayaleti göstermesini ister. Bombanın üzerindeki bir kağıt uçarak onu hayaletin yanına götürür. Carlos’un kalbi duracak gibi olur. Kanayan hayalet çocuk karşısındadır. Sinta’nın dudakları aralanır…. - Jaime isimli bir çocuk resim defterine Santi’yi resmetmiştir. O sayfayı gören Carlos, Jaime’nin söylemekten korktuğu bir şeyler bildiğini anlar.
Cumhuriyet direnişçisi olan babası, Küçük Carlos’u, nerede olduğu belli olmayan, adeta hiçliğin ortasındaki bir yetimhaneye götürerek onu bırakır. Yetimhane’ye terk edilen küçük çocuk babasının öldüğünü bilmez, filmin ilerleyen bölümlerinde bizler şahit oluruz bu ölüme.
Eski bir binada yaşamaya mecbur kalmış küçük çocukların sorumluluğunu Dr. Casares ve yardımcısı Carmen’dedir. Ayak işlerine bakan Jacinto küçük çocuklara kin duyar gibidir. O da aynı yetimhaneye terkedilmiş, büyüyünce de orayı terk edememiştir. Yetimhane’nin avlusuna düşen patlamamış bir bomba içeride yaşayanlarca kanıksanmıştır ama her an patlamaya hazır dimdik durmaktadır.
Eski binadaki yetişkinlerin her birinin ayrı bir planı vardır, kimse kimsenin ne yapacağını bilmemektedir. Ve yetimhanenin hüzün yüklü koridorlarında korku ile dolaşan filmlerde daha önce görmeye alışık olmadığımız bir küçük çocuğun hayaleti: Santi. Çocuk yürüdükçe alnının sol tarafındaki bir yaradan akan kan suya karışır gibi havaya akar. Kanaması dinmez Santi’nin, çünkü her hayalet gibi geride çözümlenmemiş bir meselesi vardır. Sorun ortaya çıkıncaya kadar iki dünya arasında gidip gelmeye ve bu dünyada kanamaya devam edecektir.
Hayalet eninde sonunda çocukların çoğunun öleceğini bilmektedir. Dr. Casares sürmekte olan savaşın seslerinin yaklaşması üzerine çocukları alarak yetimhaneyi terk etmesinin en iyi hamle olacağını düşünmektedir.
Yatılı okula yeni gelen çocuğun dışlanması havasında başlayan filmde gerilim yönetmenin ustalığı sayesinde giderek artıyor ve finale yakın doruğa ulaşıyor. Masumiyetin kötülükle çaresizce mücadelesine dair bu filmden benim aklımda kalmaya devam edecek sahneler şunlar;
- Carlos bir gece yarısı yatakhaneden gizlice çıkar, avluya, bombanın yanına gelir. Bomba’dan ona hayaleti göstermesini ister. Bombanın üzerindeki bir kağıt uçarak onu hayaletin yanına götürür. Carlos’un kalbi duracak gibi olur. Kanayan hayalet çocuk karşısındadır. Sinta’nın dudakları aralanır…. - Jaime isimli bir çocuk resim defterine Santi’yi resmetmiştir. O sayfayı gören Carlos, Jaime’nin söylemekten korktuğu bir şeyler bildiğini anlar.
Pan’ın Labirenti’ni izlerkenkine benzeyen bir sinema tadı almak için izlenilmesi gereken bir film, Şeytan’ın Belkemiği.
Ülkemizde az sayıda salonda gösterilmiş ya da festivaller dışında gösterim şansı bulmamış filmleri "Kült Kedisi" etiketi altında anımsayacağım bundan böyle.
Vladimir, filmi merak ettim izleyecem. Özellikle dediğin sahne beni etkiledi. Bir kaç fragmanı gördüm biraz önce. Havuz sahnesi izledim.
YanıtlaSilBu arada ben ne zaman senin romantik veya komedi bir sinema izlediğini görecem.
İlahi Neslihan izliyorum tabii, ama onların çoğunu çok formüle yöntemlerle hazırladıkları için haklarında yazı yazmıyorum. Aşkın 500 günü çok romantik bence bir de daha önce değindiğim "Çocuk Oyunu" başlıklı yazım ve "Penceredeki kadın" filmleri bence çok romantik filmler. :)
YanıtlaSiltavsiyen üzerine seyrettiğim bir filmdi. ben de beğenip blogumda yer vermiştim. Teşekkürler :)
YanıtlaSilşu anda iniyor... sevdim konu ve trailer'ı... merciler..
YanıtlaSilÇınar;
YanıtlaSilUzun süre anımsancak filmlerden :)
Abi;
YanıtlaSilBeğeneceğini düşünüyorum, rica ederim ..
Vladimir, izledim şimdi. Unutulmaması gereken bir film. Santi'nin çözülmesi gereken meselesinden dolayı gidip gelmesi iki dünya arasında.. Aslında Jacinto, santi'nin ölümü sırasında yüzündeki acı bir ifade vardı. Aslında amacı korkutmaktı fakat ölümüne neden oldu...
YanıtlaSilSenin anlattığını sahneler dışında etkilendiğim bir sahne daha var. Carlos'un, Dr. Casares'in cebine mendili koyma sahnesi beni etkiledi..
Beğendim. teşekkür ederim.