Geçenlerde gece yarısını epey geçmiş bir saatte karanlığın ortasında uykumdan fırladım. Kendimi rüyamda bağırırken yakaladım. O anda ne söylediğimi anlayamadım. Kadıköy Maarif Koleji’nin Pilav Gününe gitmişim, Tanıdık herkes oradaymış, mutluluk içinde yüzen bir sanatçı, yazar, şair, doktor, avukat, bankacı, talk showcu, mühendis, sanayici, genel müdür, müdür ve müdür yardımcısı kalabalığıymışız. Vakit geçirip birbirimize kariyer havası atmak için oraya gitmişiz, mutlu rolü yapıyormuşuz, önemli olduğumuzu herkes bilsin bir daha da unutamasın istiyormuşuz. Bu kariyer pilavlaması günlerinde ortaya kurulan bir podyuma çıkıp cetvel koyup kimin ünvanı en büyüğü diye ölçüyormuşuz. Her çıkanı ünvanının, şanının, şöhretinin uzunluğu kadar alkışlıyormuşuz. Boş yere bunalıp konuşmamışım uykumda. Saat kaçtı bilmiyorum ve kalbim göğüs kafesimin içinde hırsla gümbürdüyordu, Saate bakarsam tekrar uyuyama riski dolandı gözlerimin önünde. Onları hemen kapadım ve aklımdaki fikirleri bir kenara ittirip tekrar uykuya daldım.
Uyandığımda pencere dışında görünen her şey buz kesmiş gibiydi. “Ama pilav günü Haziran ayındadır yahu” diye diklendim bilmiş bilmiş. Hakikaten de hayatımın en bunalımlı yıllarını geçirdiğim deniz kenarındaki mekandır o okul. Eski binada olsun yeni bina da olsun Genç Werther’inkileri andıran acılar içerisindeydim nedensiz yere, olduk olmadık saaterde okuldan kaçar sonra geriye dönerdim. Benim gibi birkaç tiple birlikte böyle gitmekle, kaçmakla eğlenirdik güya. Oysa bir yere varmadan gitmeler gitmek değilmiş. Deneyerek öğrenmiş olduk.
Ayaklarımız geri geri gittiğimiz o yere seneler sonra pilayı bahane edip dönmek de neyin nesidir onu da konuşlandıramıyorum ne yere ne göğe.
Bu kariyer planlaması denilen ismi var kendisi yok olgu kapanmayan yaralardandır ülkemizde, zaten yara öyle büyüktür ki kariyer planlaması denen bir şey vardıysa bile şu ana kadar ölmüştür zaten. O yüzden insanların meslek yaşamlarındaki ilerlemeye dair izledikleri yolu ben maalesef “kariyer pilavlaması” olarak anıyorum. Kariyer planlaması hakkında düşünce belirtmem gerekirse “yok böyle bir şey” diyorum sadece. Karşımdakiler de olduğunu ispat etmek için dil döküyorlar, yaptıkları kelime cambazlıklarını boş çaba bunlar kategorisinde ve “kayda değmez tuşu”nu basılı tutarak gülümseyerek dinliyorum. Sanki rüyamda bir pilav gününe katılmış gibi gerilmek istemiyorum, anlatsınlar külahıma bana ne. Varlığını ispat etmek isteyen düşünsün.
Mezun olmuş genç insan işe girer ve kendisinin ne kadar iyi olduğunu, en iyisi olduğunu göstermek için çabalar durur. İşe başladığı müesseseye bağlılık hisleri sürekli güçlenir başına ne kadar saçma olay gelse de iş yerine bağlılığı kolay kolay zayıflamaz. Ülkemizde müesseselerin kurum çalışanlarına bağlılığı yok iken genç insanın adeta körü körüne ve beşik kertmesi ile kertilmiş gibi duran bu haline dense dense platonik bir aşk olarak denilebilir. Sevgili eziyet ettikçe, yılmayan genç sevdiğinin gözüne girmek için didinir durur. Zanneder ki her bir işi kuralına uygun olarak yerine getiri ve çok çalışırsa bir gün bu özverili emekleri karşılığını görür. Fena halde yanıldığını anlaması için beş kere bilmem kaç yıl geçmesi gerekir. İşveren açısından bakıldığında çalışanına bağlılığın olmadığı bir ülkede göstermiş olduğu karın tokluğuna bu bağlılık sonunda bir gün gelir avucunu bir güzel biçimde yalar, bizzat kendi elinden diline bulaşan acı tadı silebilmesi için birkaç kadeh buz gibi soğuk su yutması gerekir o gün.
Mesleğinde enayi pozisyonuna düşmeden, yani fazla emek harcamadan, yorulmadan, riske girmeden ilerlemek isteyenler ile yıllar içinde kazandığım deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.
Önümüzdeki günlerde elim erdikçe kariyer pilavlamasına dair maddelemelerimi yapacağım. Bu da kendi kendime mim olsun.
Uyandığımda pencere dışında görünen her şey buz kesmiş gibiydi. “Ama pilav günü Haziran ayındadır yahu” diye diklendim bilmiş bilmiş. Hakikaten de hayatımın en bunalımlı yıllarını geçirdiğim deniz kenarındaki mekandır o okul. Eski binada olsun yeni bina da olsun Genç Werther’inkileri andıran acılar içerisindeydim nedensiz yere, olduk olmadık saaterde okuldan kaçar sonra geriye dönerdim. Benim gibi birkaç tiple birlikte böyle gitmekle, kaçmakla eğlenirdik güya. Oysa bir yere varmadan gitmeler gitmek değilmiş. Deneyerek öğrenmiş olduk.
Ayaklarımız geri geri gittiğimiz o yere seneler sonra pilayı bahane edip dönmek de neyin nesidir onu da konuşlandıramıyorum ne yere ne göğe.
Bu kariyer planlaması denilen ismi var kendisi yok olgu kapanmayan yaralardandır ülkemizde, zaten yara öyle büyüktür ki kariyer planlaması denen bir şey vardıysa bile şu ana kadar ölmüştür zaten. O yüzden insanların meslek yaşamlarındaki ilerlemeye dair izledikleri yolu ben maalesef “kariyer pilavlaması” olarak anıyorum. Kariyer planlaması hakkında düşünce belirtmem gerekirse “yok böyle bir şey” diyorum sadece. Karşımdakiler de olduğunu ispat etmek için dil döküyorlar, yaptıkları kelime cambazlıklarını boş çaba bunlar kategorisinde ve “kayda değmez tuşu”nu basılı tutarak gülümseyerek dinliyorum. Sanki rüyamda bir pilav gününe katılmış gibi gerilmek istemiyorum, anlatsınlar külahıma bana ne. Varlığını ispat etmek isteyen düşünsün.
Mezun olmuş genç insan işe girer ve kendisinin ne kadar iyi olduğunu, en iyisi olduğunu göstermek için çabalar durur. İşe başladığı müesseseye bağlılık hisleri sürekli güçlenir başına ne kadar saçma olay gelse de iş yerine bağlılığı kolay kolay zayıflamaz. Ülkemizde müesseselerin kurum çalışanlarına bağlılığı yok iken genç insanın adeta körü körüne ve beşik kertmesi ile kertilmiş gibi duran bu haline dense dense platonik bir aşk olarak denilebilir. Sevgili eziyet ettikçe, yılmayan genç sevdiğinin gözüne girmek için didinir durur. Zanneder ki her bir işi kuralına uygun olarak yerine getiri ve çok çalışırsa bir gün bu özverili emekleri karşılığını görür. Fena halde yanıldığını anlaması için beş kere bilmem kaç yıl geçmesi gerekir. İşveren açısından bakıldığında çalışanına bağlılığın olmadığı bir ülkede göstermiş olduğu karın tokluğuna bu bağlılık sonunda bir gün gelir avucunu bir güzel biçimde yalar, bizzat kendi elinden diline bulaşan acı tadı silebilmesi için birkaç kadeh buz gibi soğuk su yutması gerekir o gün.
Mesleğinde enayi pozisyonuna düşmeden, yani fazla emek harcamadan, yorulmadan, riske girmeden ilerlemek isteyenler ile yıllar içinde kazandığım deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.
Önümüzdeki günlerde elim erdikçe kariyer pilavlamasına dair maddelemelerimi yapacağım. Bu da kendi kendime mim olsun.
Canım benim kötü bir rüya. karabasan resmen..
YanıtlaSilyaklaşık 12 senedir çalışıyorum ve kesinlikle, asla ve asla kariyer planlaması diye bir şey yok.
Beşinci paragraf da kendimi gördüm ilk başladığım yıllar.
Aslında anlatacak çok şey var. Şuan yazsam mı yazmasım mı diye düşünüyorum.
Gerçekten Kariyer Plavlaması !!Bana çok iyi bildiğim, tanıdık gelen şeyleri okudum...
YanıtlaSilDevamını bekliyorum.
kariyerini de kendin planlarsın, hayatını da. şanslıysan üstlerin çok kötü insanlar değildir. ama her zaman insana şans bu kadar gülmez. zamanla ayakta kalmayı öğrenirsin.bu da bende şu geçen 14 yıldan arda kalan.
YanıtlaSilkısacası
YanıtlaSilkariyerim yok
kemdimleyim
kendimim
mutluyum
hepsi bu
:)))
Kariyer planlaması genç yaşlarda yapılan yılar geçtikçe zamana ayak uyduran bir uydurmacadır.
YanıtlaSildetaylı bilgi için size şu siteyi önerebilirm...
http://www.pasifikyurtdisiegitim.com/
senn rüya da çok enterasan yahu :)
YanıtlaSilcetvel olayına çok güldüm :)
Neslihan,
YanıtlaSilÇalışma hayatı da çoğunlukla karabasan değil mi? Etkilenmemek için çaba gerekiyor :)
Brajeshwari,
YanıtlaSilBiri keşke işe başladığımızda bunların iç yüzü aslında böyle, kendini koru diye akıl verse.
Devam edecek :)
Arzu;
YanıtlaSilEL yordamı el öğreniliyor elbette, sürekli mücadele. :)
Beenmaya,
YanıtlaSilİğrenç ayak oyunlarından uzaksın demek ki. Bu çok güzel. İmrendim sana.
yurt dışı eğitim,
YanıtlaSilkesinlikle zamana ayak uyduran uydurma :)))
7. Oda;
YanıtlaSilErkek öğrencilerin lise çağlarından bir alışkanlığıdır bu. Ölçme, kıyaslama bitmez yaşamlarında.