9 Kasım 2009 Pazartesi

Zemberek Kuşu'nun İzinde

Bir kitabevinin en alt raflarında dizilmiş sıra sıra kitaplara bakarken onunla ilk kez bu yaz karşılaştım. "Sınırın güneyinde Güneş'in batısında" anlamına gelen başlığı ilgimi çekti alıp sayfaları çevirdim. Sonra sıradaki kitaba geçtim. "Zemberek Kuşu'nun güncesi" anlamına gelen adı ile bir çok gizem vadediyordu adeta. Raflarda Haruki Murakami isimli yazara ait kitapları karıştırdıkça, müzikle ilgilenmiş, bar işletmiş, bir çok maratonda koşmuş bir adamın silüeti belirdi kafamda. Daha önce farketmediğim bu yazara ait hangi kitaptan başlayacağıma karar vermeden önce biraz hakkında araştırma yapmak için kitapçıyı eli boş terkettim.


İzmir'de bir kaç kitapçıyı dilimde Murakami sorusu ile dolaşınca o güne kadar sorduğum sorulara kibarca cevap vermiş olan insanlar gözlerinin içi gülerek ve gözümün içine baka baka cevap vermeye başladılar. Anladığım kadarı ile "Zemberek Kuşu'nun güncesi" türkçede en çok sevilen kitaptı. Eli boş neticelenen kitapçı dolaşmalarımda Haruki Murakami'nin; adını The Beatles'ın "Norwegian Wood" şarkısından alan kitabının "İmkansızın Şarkısı" adı ile dilimize kazandırıldığını öğrendim. Norwegian Wood'u John Lennon'un Yoko Ono ile tanıştıkları ilk günü anlatır diye bilirdim, bunu da şarkının "Kalmamı istedi, otur bir yere dedi, etrafa baktım oturulacak bir sandalye olmadığını farkettim" anlamına gelen beyitinden kendimce kurgulardım, "Kadın Japon ya, batı ülkesinden yaşasa da evine bu saatten sonra sandalye alacak hali yok herhalde" diye aklımdan geçirirdim.


İnternettir, kitapçıdır gezerken "Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında", "Zemberek Kuşu'nun Güncesi", "Yaban Koyununun İzinde" kitaplarının da dilimize çevirildiğini öğrendim. Hatta Zemberek Kuşu'nun ingilizceye çevirisinin tam çeviri olmadığı ve adapte olduğu, bu adaptasyon çalışması sırasında yaklaşık 200 sayfasının çeviride kaybolduğunu, türkçeye de fransızca tercümesinden çevrildiği gibi gereksiz bir bilgi edindim.


Derken, umudu kestiğim bir anda "Yaban Koyununun İzinde" elime geçti. Bir solukta okuyup bittiği için hayıflandığım kitaplardan oldu hemen. Öyküsünün ilginçliği bir yana, dilinin sadeliği ve her bir bölüm sonunda okuyucusuna bir sonraki elin ne olacağını tüyo veren bir kumarbaz gibi davranışını sevdim. Her yeni bölüm bir önceki bölüme ilk cümlesi ile şaka dolu bir selam verir gibiydi.


Hemen ardından Kafka on the Shore'u alıp bir solukta bitirdim ve adapte mi çeviri mi aldırmadan The Wind Up Bir Chronicle'ı okurken bir İstanbul seyahatinde raflarda İmkansızın Şarkısını gördüm ama yanımda ağırlık yapmasın diye satın almadım. Norwegian Wood'u da ingilizce çevirisinden okudum. Şimdi "Dance, Dance, Dance"i okuyorum.


Cuma günü Kafka Sahilde'nin de türkçe baskısını gördüm kitapçıda. Doğan Yayınları'ndan, yeni çıkmış. Satın almamak için zor tuttum kendimi.


Haruki Murakami'nin roman ve öykülerinde sade bir dil var. Bu basitlik içinde inanması zor olaylar anlatılıyor. Yazarın sahip olduğu sihirli güç de burada devreye giriyor, inanması güç olayları inanılır kılıyor. Sıradan hayatları içinde günlük rutinlerini yaşayan insanların başına en olmadık işler açılıyor, umulmadık bir andan gökten acaip nesneler, canlılar yere düşüyor, hayvanlar dile gelip konuşmaya başlıyorlar. Okuyucu hayretler içinde bir sonraki sayfada ne olacağına dair fikir bile yürütmeden kendini alelacele okumaya kaptırıyor.
Murakami 29 yaşında, beyzbol maçı izlerken aniden roman yazabileceğini düşünüp yazmaya başlamış. Yazdığı ilk roman ile ödül kazanmış ve yazma serüvenini devam ettirmiş. Ülkesinde yaşamayan japonlardan, roman kişilerinin isimleri ve yer isimleri olmasa japonyayı andıran bir ize rastlamak zor. Kimsenin kendini içinde yabancı hisstemeyeceği dünyalar yaratıyor. Müziğin yarattığı dünyalardaki yeri önemli. Bir şarkının ucundan tutup olmadık yolculuklara çıkıyor. H. Murakami aynı zamanda bir maraton koşucusu. 33 yaşında koşmaya karar veriyor ve 100 km koşma hedefini yakalayıncaya kadar koşmaya devam ediyor. 50 km koştuktan sonra, yalnız ve yapayalnız olduğunu, ayaklarına söz geçiremediğini hissediyor. Koşmaya devam ediyor ve 75 kmyi geçtikten sonra apayrı bir dünyada olduğunu hissediyor. Artık ayaklarına hükmettiğini ve istediği yere kadar koşabileceğini biliyor. 100 km dolduğunda büyük haz ve mutluluk hissediyor. Uzun süre koşamıyor. Koşmaya başladığında artık triatlonlara katılmaya başlıyor. Yazma ile koşma arasında paralellikler kuruyor. Yazmayı koşmaya benzetiyor.
Bir yazıya başladığında müzik devreye giriyor ve emprovize yapmaya başlıyor, yazmayı koşmaya olduğu kadar caza benzetiyor. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin edemiyorsa okur, biraz da yazarının bir sayfa sonra ne olacağını bilmeden yazmasından geliyor. Yazıyor, yazıyor ve durduğunda geldiği noktadan etrafa bakıyor.
Sadece roman ve öykü değil aynı zamanda kurgusal olmayan, japonyanın yakın tarihini ilgilendiren konularda da yazıyor. Büyük deprem ve metroda sinir gazı ile insanların ölümüne sebep olmuş tarikatı inceliyor ve onlar hakkında da yazıyor.

Okumaya başladığınızda önünüzde daha öncekilere benzemeyen bir serüvenin kapıları açılıyor, denemek bütün kitap kurtlarının boynunun borcu.


Biraz oradan, biraz buradan Haruki Murakami; Resmi Sitesi, Gayriresmi ve de çok yasak bir sitesi, Murakami ile ilgili şu ilginç yazıyı buldum bir yerlerde, bir de şu yazı var , hmmm enteresan galiba ama ben bir şey anlamadım. Veeee.... Son bomba geliyor: Zemberek Kuşu'nun Güncesi'nden esinlenerek yapılmış bir albüm.

5 yorum:

  1. Çok özel bir yazar ..."Yemek yaptım,viski içtim" deyip;müzikten ve kitaplardan bahsedip bu kadar güzel kitaplar oluşturan birine kesinlikle saygı duymak gerekir.

    YanıtlaSil
  2. bir gazetenin kitap ekinde Japonların Paul Auster'ı benzetmesiyle dikkatimi çekmişti. henüz hiçbir kitabını okumadım ama ilk fırsatta okunacaklar listeme çoktan ekledim bile...

    YanıtlaSil
  3. İlk "Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında" ile tanıdım ve o zamana kadar nasıl fark edememiş olduğuma inanamadım çünkü o kitabı okumaya başladığımda ne Murakami ne de kitapları konusunda en ufak bilgim yoktu. Şimdilerde Zemberekkuşu'nu okuyorum. İki yıl bekletip sonunda okumaya kıydım. Bu sabah kimler neler yazmış diye nette turlarken senin de Murakami konusunda yazdığını görünce elbette hiç şaşırmadım.
    Murakami'de işin sırrı sadelik sanırım.
    Neyse... İyi günler diler, giderim...

    YanıtlaSil
  4. Yazarin Sahide Kafka Kitabını okudum . Çok acayip sevdim. Her bir satırını her bir harfini dikkatimi dağitmadan okudum. Fakat , Zemberek Kuşunun Güncesi elimde sürünüyor. Hatta devam edebilecek gazı alabilmek için yorumları okuyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1Q84'e hiç başlamayın o zaman. Aslında uygun zamanda okumak lazım, zamanını beklemek lazım bazı kitapların.

      Sil

Yorumlar