Kulağına müzik takıp sesi sonuna kadar kökletenlere çok gülüyorum ben. Ulan oha, sanki Doğan görünümlü Şahin’ine kurulmuş, müzik setini cıstaklatarak imkanı mümkün olmayan nostalji otobanında gidiyorlar. Anlayabiliyorum bunların cem-i cümlesindeki "Bakın ben neler de dinleyebiliyorum habari de dabara" çabalamasını. Tamam da senin hangi notalarda seyrüsefer içinde olduğundan bana ne, kime ne?
Geçenlerde Karşıyaka istikmetinde, 121 nomerolu otobüsün içinde Talatpaşa Bulvarı’nda trafik sıkışıklığı yaşıyoruz. Allah’tan bu bulvara bulvar demek için bin şahit gerekmiyor yoksa bir tane bile bulamazdık, üçyüz metreyi onbeş dakikada katedince kendimizi şanslı sayıyoruz, o kadar sokak arası görünümlü yani, tasavvur edin. Otobüs gıdım gıdım ilerliyor. Her gün vapurla giden ben, "nerden çıktı bu otobüse binme fikri" diye yakamdan tutup kendimi sarsım sarsım sarsalayasım var. İş çıkışı saati ya, tüm otobüs koyu renk takım elbiseli kederlere bürünmüş, otobüste bir iş kadını diğerlerinden geri kalmayacak denli gayet ciddi siyah bir kılığın içinde. Ablamızın, saçı başı yerinde, havalı, kulağa oturtmuş AY-FONunu, bir ciddiyet var deme gitsin. Karşıdan duyuluyor ne dinlediği. Dikkat ettim sanki Seda Sayan anırıyor sandım. Kulaklıktan oryantal altyapı üzerine kişneme sesleri dökülüyor, bu ciddileşiyor. "Kudur ey kanun, çağla ey gitar" kıvamında pür motivasyon bir şarkı. Ara nağmelerde hafiften kalça oynatıp ritme kendini kaptırıyor ablam. Çaktırmadan yan gözle kendi kalçasını süzüyor kıvırdıkça habire şöyle arkaya arkaya bakaraktan. Sanki Cazibe Hanım'ın gündüz düşlerinden fırlamış bir fantazi gibi geldi bana, "Allah'ından bulsun bana ne?" dedim. Salsalar dansöz kılığında işe gitmeye müsait bir altyapı üzerine giyinmiş döpiyesi, sürüştürmüş allığı, iki okka boyayı, en pahalı parfümü. Kapatmış yüzeyi bir nebze ama içinde neler var içinde. Zaptedemiyor belli. Cazibe’den uzaklaşmak için yürüdüm arkalara arkalara, körükleri geçtim. Ses giderek kesildi. Aman bana ne herkes n’aparsa yapsın. Madem kulağına gömmüş o kulaklığı, sesini de içine atsaydı ya bir zahmet. Kimse kimsenin müziğine metazori maruz kalmak mecburiyetinde değil.
Hayat bir garip herkes doğuyor, büyüyor, ölüveriyor. Kimisi büyürken boy atıp kazık kadar oluyor, kimi cesametçe büyürken diğer taraftan iç dünyasında da ileriye doğru adımlar atıyor. Benim anlamadığım bizim müzik camiasındaki şarkıcı tiplemeleri. Kardeşim bir olgunlaşamadı gitti müzikaliteniz. İnsan ardı ardına beş, on tane birbirinin aynı albüm yapar mı? Bir gidin geliştirin kendinizi, inkişaf edin eskilerin dediği gibi.
Adam yirmi yaşında piyasanın eline düşüyor nurtopu gibi, promosyonu olan bokundaki boncuk ilavesi ile. Derken üzerine yirmi sene geçiyor; bu adamlar da/kadınlar da aynı jestler, aynı mimikler, aynı ses tonları ile;
Geçenlerde Karşıyaka istikmetinde, 121 nomerolu otobüsün içinde Talatpaşa Bulvarı’nda trafik sıkışıklığı yaşıyoruz. Allah’tan bu bulvara bulvar demek için bin şahit gerekmiyor yoksa bir tane bile bulamazdık, üçyüz metreyi onbeş dakikada katedince kendimizi şanslı sayıyoruz, o kadar sokak arası görünümlü yani, tasavvur edin. Otobüs gıdım gıdım ilerliyor. Her gün vapurla giden ben, "nerden çıktı bu otobüse binme fikri" diye yakamdan tutup kendimi sarsım sarsım sarsalayasım var. İş çıkışı saati ya, tüm otobüs koyu renk takım elbiseli kederlere bürünmüş, otobüste bir iş kadını diğerlerinden geri kalmayacak denli gayet ciddi siyah bir kılığın içinde. Ablamızın, saçı başı yerinde, havalı, kulağa oturtmuş AY-FONunu, bir ciddiyet var deme gitsin. Karşıdan duyuluyor ne dinlediği. Dikkat ettim sanki Seda Sayan anırıyor sandım. Kulaklıktan oryantal altyapı üzerine kişneme sesleri dökülüyor, bu ciddileşiyor. "Kudur ey kanun, çağla ey gitar" kıvamında pür motivasyon bir şarkı. Ara nağmelerde hafiften kalça oynatıp ritme kendini kaptırıyor ablam. Çaktırmadan yan gözle kendi kalçasını süzüyor kıvırdıkça habire şöyle arkaya arkaya bakaraktan. Sanki Cazibe Hanım'ın gündüz düşlerinden fırlamış bir fantazi gibi geldi bana, "Allah'ından bulsun bana ne?" dedim. Salsalar dansöz kılığında işe gitmeye müsait bir altyapı üzerine giyinmiş döpiyesi, sürüştürmüş allığı, iki okka boyayı, en pahalı parfümü. Kapatmış yüzeyi bir nebze ama içinde neler var içinde. Zaptedemiyor belli. Cazibe’den uzaklaşmak için yürüdüm arkalara arkalara, körükleri geçtim. Ses giderek kesildi. Aman bana ne herkes n’aparsa yapsın. Madem kulağına gömmüş o kulaklığı, sesini de içine atsaydı ya bir zahmet. Kimse kimsenin müziğine metazori maruz kalmak mecburiyetinde değil.
Hayat bir garip herkes doğuyor, büyüyor, ölüveriyor. Kimisi büyürken boy atıp kazık kadar oluyor, kimi cesametçe büyürken diğer taraftan iç dünyasında da ileriye doğru adımlar atıyor. Benim anlamadığım bizim müzik camiasındaki şarkıcı tiplemeleri. Kardeşim bir olgunlaşamadı gitti müzikaliteniz. İnsan ardı ardına beş, on tane birbirinin aynı albüm yapar mı? Bir gidin geliştirin kendinizi, inkişaf edin eskilerin dediği gibi.
Adam yirmi yaşında piyasanın eline düşüyor nurtopu gibi, promosyonu olan bokundaki boncuk ilavesi ile. Derken üzerine yirmi sene geçiyor; bu adamlar da/kadınlar da aynı jestler, aynı mimikler, aynı ses tonları ile;
“ay sen bana böle yaparsan
ben de senden şöyle şöyle intikam almaz mıyım,
annem avradım olsun
ya da istersen al boruyu gez koruyu,
bu rezalet yedi bitirdi beni ”
veya
“beni terk ettin ya,
valla elimden zor alıcaklar yakalarsam seni,
sevenin intikamı kötü olur,
parçalıcam parçalıcam
yolucam seni çırmaklaya çırmaklaya”
nevinden zırvalamaların üzerine döşenmiş birbirinin kopyası konfeksiyon ritmler, tınılar, zorttirik slogan şarkıları. Ya bi gidin geliştirin kendinizi, bir olgunlaşın, adam gibi müzik yapmayı öğrenin. Çalmadan çırpmadan beste yapın, karşınızda enayi yok, dünya küçük artık her yandaki müzikten haberi oluyor insanların, rezil etmeyin kendi kendinizi iki nota uğruna. Boşladınız abicim şu müzik ortamını, Seda ablacım sen de Türkiye’nin en güvenilir kadını olmayı başaracak denli zenginledin lütfen artık müzik yapma. Sonra sizin yüzünüzden otobüse biniyoruz, sahte sarışın iş kadınları, eski devrimci yeni bankacı/avukat/diş teknisyenlerinin kulaklıklarından dökülen ucube sesleri dinlemek zorunda kalıyoruz.
bu konuda bende birşeyler yazmıştım bir haylü zaman önce gerçi hala değişen birşey yok herşey aynı, herkes aynı ne yazık ki. yani özellikle otobüs vb toplu taşıma araçlarında ayaklı radyo kanalları aynen varlıklarına devam ediyor üstelik günden güne çoğalarak...
YanıtlaSilbahsettiğim yazım; http://beenmaya.blogspot.com/2009/04/muzik-ya-da-gurultu-kirliligi.html
"İş çıkışı saati ya, tüm otobüs koyu renk takım elbiseli kederlere bürünmüş,..."
YanıtlaSilen çok bu kelime grubunu sevdim.
genel yorumsa,
asi olunacak ,kimseyi duymaya tahammülleri yok ya duymak istediklerini kendileri seçiyorlar.bir de böyle alternatif tarzda müzik dinlerken son ses,popüler şarkılarda ses ortalara iniyor onlar ekstra bir tabaka.
netice-i kelam
bu insanlar kendi aralarında derler ki; motorun sesini kapatıyorsa kulaklık iyidir !
uzun zamandir blogunu takip ediyorum. bu sefer hem guldum hem de hak verdim.
YanıtlaSilinsanlar büyüyorlar fakat iç donanımsal anlamda gelismiyorlar. bu her yerde ve farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor.
tesekkurler.
Bir an düşündüm, ben de başkalarını rahatsız ediyorsam diye, o kadar fazla sesini açmıyorum diye de karara vardım.
YanıtlaSiliyi bayramlar arkadaşım
YanıtlaSilsevgiler selamlar...
Yaziyi gülümseyerek okudum, cok güzel izlenimlerde bulunmussunuz:)) En nefret ettigim sey toplum icinde sesli müzik dinlemek ve de gereksiz telefon konusmalari, o insanlari bogasim geliyor..
YanıtlaSilMutlu, huzurlu, sevdiklerinizle, sevenlerinizle güzel bir Bayram diliyorum. Güzel Izmir´imize benden selam söyleyin:))
Sevgiyle, saglikla kalin:))
hmm, bu yazıda benden bahsedilmiş:) müziğin sesini sonuna kadar açıyorum çünkü gerçekten de insanları duymaya tahammülüm yok. minibüste otobüste sürekli yaşanan kavgalara, bağıra çağıra konuşan arkadaş gruplarına, uyardığın zaman seni tehdit eden insanlara, şoförle atışanlara, korna seslerine, cep telefonuyla bağıra çağıra konuşanlara tahammül edemiyorum. bu yüzden saygısızlık yapmış sayılıyorsam, yapıyorum ama yüzüm kzıarmıyor doğrusu:)
YanıtlaSilbir de şöyle bir anım var: bir gün dersteyim. çok sevdiğim bir öğrencim geç kalmış, koşarak gelmiş, kulağındaki müziği bile kapatmamış telaştan. kulaklıklarını çıkarıp "hocam, girebilir miyim?" dedi. kulaklıktan yayılan sesin metallica olduğuna yemin edebilirdim. "ne dinliyorsun sen, metallica mı?" dedim. "yok hocam, serdar ortaç," dedi. senin seda sayan da iron maiden çıkabilir yani. gerçi maiden'da kalça sallanmaz ya neyse:)