Bu ülkeyi yönetenlerin, ya da yönetmeye aday kimselerin yalanlarından seneler önce bıktım. Hiçbirisinin bu ülke için hiç bir şey yapmaya niyeti olmadığı belli. Bu sebeple politikadan kendimi uzak tutarak bu iğrenç insanların yalanlarına umut bağlamıyor ya da aleni yalanları karşısında sinirlenmemiş oluyorum. Ülkemizde olanları yabanca basından izlemekle çok daha net ve ciddi yaklaşımlardan haberim oluyor. Biz burada bir haya ülkesinde yaşıyoruz, bilmemizi istedikleri kadar bilgiyi, istedikleri zaman öğreniyor, planladıkları dandil ve acemice senaryolarla gündemimizi 15 er günlük planlarla dolu tutmayı başrıyorlar. BU 20 sene önce de böyleydi, gidişata bakılırsa 20 sene sonrasının bundan daha iyi olacağını hayal etmiyorum. Ciddi meseleler diye bize yutturulan incir çekirdeğini doldurmayan mevzulardan daha ciddileri bir müddettir zihnimi meşgul ediyor.
Bir süredir kendimi istem dışı yaparken bulduğum ama üzerine kafa patlatmakla bile neden yaptığımı çözemediğim davranışlarım var. Arkadaşlarıma sorduğumda onların da zihninin bazı hareketleri sanki beyinlerinde kısa devre olmuşçasına tekrar ettiklerini duyuyorum, kendim ve onlar için endişe ediyorum ve mümkünse muhtelif tuhaf hallerime bir çözüm bulmak istiyorum.
TV karşısına genellikle TV değil de DVD izlemek için geçiyorum, sehpanın üzeri uzaktan kumanda ile doldu. Klimanın uzaktan kumandası, TVnin uzaktan kumandası, DVD Playerın uzaktan kumandası, ses sisteminin uzaktan kumandası, uydu anteninin uzaktan kumandası, etti mi beş tane. Bir ara akıllı kumandalardan alıp beş tane cihazı tek kumandadan yönetmeyi denedim ama insanın sehpası elleri boş kaldı mı aynı önemli insan hazzının tadamıyor kendi evinde. O yüzden bıraktım sehpanın üzeri zengin duruyor hiç değilse. İkea'daki koltuk kenarına asılan, uzaktan kumandalıklardan alacağım ama yok efendim şunu açarken bunu şu cepten onu o cepten çıkarmakla uğraşamam. Bu kadar uzaktan kumanda olunca şu kadarcık bir sorunumu var; mesela, uzaktan kumandanın içindeki pilin zayıfladığı zamnlar tek çaresinin gidip yeni pil alıp ya da çekmecelerden birindeki pillerden alıp eski pili yenisi ile değiştirmem gerektiğini pek ala biliyorum. Ama yok, pili değiştireceğime uzaktan kumadanın tuşlarına abanıp, sımsıkı bastırıp kumandayı eski pillerle bir süre daha kullanmaya çalışıyorum. Ne kadar sıkı bassamda tuşlara çalışmıyor doğal olarak. Ben neden bitmiş pillerin içindeki enerjiyi tuşlara baskı uygulayarak çıkarmaya çalışıyorum bunu bilmiyorum.
Bir diğer kafamı meşgul eden ama düşünmekle yanıtını bulamayacağım soru ise, maymunların evrime uğrayıp şu anki insanın ortaya çıktığı iddiasına bir şey demiyorum. Tamam inandık. Maymunlar evrimleşip insan olduysa şayet neden hala envai çeşit maymun var?
İkinci dünya savaşını anlatan dökümanter filmelere kafayı takmıştım bir ara. İki de birde izlerdim. Japonların kamikaze saldırılarını çok onurlu bulurdum. O pilotların bombasız uçakları ile hedeflere uçmaya gidişini, daha sonra bomba yerine içlerinde iken uçakları ile çakılmalarını cesaretin en kutsalı olarak hayranlık ve kederle izlerdim. Ama anlayamadığım ölümlerine uçmaya hazırlanan kamikaze pilotlarının kafalarına kask takmalarıydı. Kafalarını o kaskı giyerek neyden koruyorlardı? İşte bu soruyu yıllardır yanıtlayamadım.
Johnny Weismüller'lisinden başlayarak Tarzan'lı filmleri hep merakla izledim. Ormanda hayvanlar tarafından yetiştirilmiş, çok güçlü bu yabani adamın ormandaki tüm sorunları halletmesini çocukluğumda şaşkınlıkla takip ederdim. Sonra büyüyünce Tarzan'ın o ormanda nasıl hep bakımlı, traşlı gezdiğini anlayamadım gitti. Ağacın tepesinde yaşayan, hayvanlarla mütemadiyen haşır neşir olan birisinde en azında Robinson Crusoe ayarında bir sakal büyütmesini beklerdim doğrusu.
Süpermarketlerde olsun hiper, mega marketlerde olsun hesabı ödemeye kasaya gittiğinizde size uzatılan plastik torbaların hiç birisini neden hemen elimi uzatır uzatmaz açamıyorum. İllaki her seferinde dakikalrca uğraşıp tepemin atması gerekiyor?
Yine süpermarketteki bir tür olay; insanlar ellerindeki alışveriş arabaları ile çarptıklarında sinirleniyorum, özür dilemezlerse bir laf çarpıtıyorum. Ama özür dilerlerse, "öenmli değil" nevinden bir kelam ediyorum. Madem başkalarına kızıyorum, özür dileyene neden yumuşak cevap veriyorum ya da madem önemli bir olay değil neden özür dilemeyenlere kızıyorum?
Bazı akşamlar karnım acıkıyor buzdolabına gidiyorum, kapağını açıp dakikalrca içine bakıp ne yesem şimdi diye düşünüyorum. Nİye bunu buzdolabının kapısını açtığımda düşünmeye başlıyorum. Yolda, yani mutfağa giden yolda, holde falan giderken düşünüp, ne istediğimi bilir biçimde o buzdolabının kapısını bir günden bir güne niye açamıyorum ben?
Ne zaman masanın üstünde bir şey devrilecek olsa onu yakalamak için hamle yaptığımda neden mutlaka başka bir şeyi deviriyorum?
Neden yaz aylarında sıcaktan yakınırken, kış aylarında evin sıcaklığını yaz aylarındakine getirmeye çalışıyorum. Madem sıcak beni rahatsız ediyor, kışın neden aynı derecelere çıkartacağım diye uğraşıyorum?
Birisine gökyüzünde şu anda bize tam dört milyar yıldız bakıyor dediğimde verdiğimi rakama inanıyor da daha basit şeylere inanmıyor?
Bir sürü kaynana fıkrası var, neden ben bugüne kadar numunelik olsun diye bile bir tane kayınpeder fıkrası duymadım? Hayır googleda da arattım yok. Ama o google da gezerken tesadüfen rastladığım bir istatistik hayatımın en büyük muammasını attı kucağıma. İstatistikler diyormuş ki, her dört kişiden birisinin ruhsal problemi varmış. İyi istatistik hoş istatistik. Benim çok yakın üç arkadaşım var, üçü de gayet normal, hiçbir ruhi sıkıntılarını görmedim şu ana kadar, yıllardır. Ruhsal sorunları olan dördüncü kişisi ben mi oluyorum bu dörtlünün şimdi?
Aklın yolu bir derler bu sorularımın/sorunlarımın bir yanıtı olmalı, yardımlarınızı bekliyorum. Devlet işleri, ülke sorunları gibi ciddi meseleleri işin erbabına emanet ettim. Onlar gereğini yaparlar, siz hiç merak etmeyin. Sorularıma yanıt bulun, sonra da rahat rahat uyuyun emin ellere emanetiz.