O kadar sevdim ki resmini
30 Temmuz 2009 Perşembe
Bir Turku
O kadar sevdim ki resmini
Ben Oraya Gitmedim Be Abi!! - 3
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Olur mu Böyle Şey?
Orman yangının önünde hatıra resmi çektiren insan resmini de gördüm sonunda. Şuurum yerinde, dumura uğramadım, akıl sağlığımın hala yerinde olduğunu zannediyorum. En azından ben öyle zannediyorum.
Bu resmi diğer fotoğraflarının arasına atıp, arkadaşlarına, sevdiklerine, seneler sonra, eşine çocukarına gösterip "koskoca orman yanarken ben ve kankam oradaydık, seyrediyorduk, çok sıcaktı, bir resim çektirip kaçtık mı diyecek. Bir felaketin ortasında yapılacak en iyi şey kaçmak mı? Fotoğraf çekmek mi? Fotoğraf çekmeye zaman ayıracak kadar felaketlerin kıyısında yaşamak, yaşamak mı? Olur mu böyle şey? Nedir bu?
Sene 2009, İzmir, Türkiye, Vladimir.
28 Temmuz 2009 Salı
Pır Pır Eder Yüreği, Çın Çın Eder Kadehi
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Ben Oraya Gitmedim Be Abi!! - 2
23 Temmuz 2009 Perşembe
Ben Oraya Gitmedim Be Abi!! - 1
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Kitaplar
Guermantes Tarafı,
21 Temmuz 2009 Salı
Bilir Kişiler, En İyisini Bilirler
Size ait bir alana bir yabancının izniniz olmadan girmesi, sizin olana eliniz uzatmasının sizi etkilememesi bekleniyor sizlerden.
Çok adi bir cümle vardır onu kullanacağım: "Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakın". Bu ülkede bu cümle sıklıkla kullanılıp, her bir kullanışışında sanki çok zeki bir kelam duymuşçasına nüfusun bir bölümü kahkahalarla gülüyorsa, ey ileride tecavüze uğrayacak olan türk genci, türk kadını, türk erkeği, hiç şansınız yok. Bu denli adi bir lafa gülüyorlarsa eğer vardır bir sebebi.
Tatil Vakti
Neredeyse 140 gündür devam eden aleniyet kazanmış bir muamma var: Bir aile, en değerli varlıkları olan kızlarından en acı biçimde ayrı kalmış.
Ortalama türk ailesi evinde bir karpuzu bile kesmeden önce ve sonra mutfaktaki bankonun üzeri silinirken. Ya da daha titizlik gösterip, karpuz bir tepsi içinde kesilirken, adli tıp çalışanları otopsi yapacakları bedene bir başka cansız bedenden sperm bulaştırıyorlar.
Çok yetkili bir ağız, bir konuşmasında, "evladını kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider ya zurnacıya" benzeri bir laf ediyor. Bu konuşmadaki evladın failleri külliyen belli cinayetin kurbanı olmamasını kesinlikle dilerdim.
Güpegündüz, İstiklal Caddesi'nde bir adamı ekmek bıçağı ile öldürüyorlar. Yanından geçenler istiflerini bozmadan telefonla konuşmaya devam ediyor. Faiileri yine külliyen belli. Bu durumun tekrarlanmaması için alınan bir önleme rastlamak ise mümkün değil.
Şu sıra dumanaltı olmaya savaş açtık.
Artık korkutucu biçimde sıklık kazanmış cinayetlerde suçlular belli: Kurbanlar. Kendilerini öldürtmeselerdi. Sen git, gündüzün hiçbir can güvenliğinin olmadığı merkezi bir caddede gez, sonra öl, iş aç başımıza. Anan baban salsın seni sokağa. Git öl. Kafanı kessinler, ailen de adalet arasın gereksiz yere. Salmasaydınız kızı sokağa, çıkmasaydınız sokağa. Otursaydınız oturduğunuz yerde.
Malesef başınıza bir şey geldiğinde sizi koruyabilecek mekanizmalar çalışmıyor.
16 Temmuz 2009 Perşembe
Dört Dinledim, İki Okudum, İki Öğrendim, Bir Baktım, Sonra Bir de Baktım...
Gazetelerin bilim köşelerinden edindiğim bilgiye göre; kediler sabahları acıklı mırıldamalar çıkartarak sahiplerini yataktan kaldırabilme konusunda çalar saatlerden daha etkiliymişler. Gördüğünüz gibi gazetelerin bilim sayfalarından gözlerini ayıramayan bir blogger mizacım var ki akıllara sezadır kendisi. Kedi sahibi sıradan bir insan sabahın körü oldu muydu, bebek gibi inildeyen kediye mama verdiğinde vicdan azabı çekmekten kurtulabiliyormuş. Ben de bir tek benim kediler özel sanıyordum. Kediler sahiplerine bir sabah olsun sabah keyfi yaptırtmamaklari ile bilimsel araştırmalara konu olmuşlar haberim yokmuş. Benimkiler sağolsunlar beni kahvaltı için değil de balkon sefası için kaldırıyorlar en değerli sabahın köründeki uykularımdan. Beyaz kedi yazları balkonda iki tur atmadıkça susmuyor. O ne miyavlamadır, anlatmam, anlatamam. Tarifi mümkün değil. Kalkıp açıyorum balkonun kapısını yeter ki sussun. Susuyor. Bende uyku neyin kalmıyor.
15 Temmuz 2009 Çarşamba
Yasaklasak da Saklasak?
Sözlerimi Geri Alamam
Bir de adeta soykırım ne demek?
Bulutsuzluk Özlemi'nin şu şarkısı dolandı dilime gecenin şu saatinde....
Yazdığımı yeniden yazamam
Çaldığımı baştan çalamam
Bir daha geri dönemem
Akıyorsa gözyaşım kurumasın
Coşup seven gönlümse durmasın
Dost bildik anılarım çağırmasın
Hiçbir kere hayat bayram olmadı
Ya da
Bir nefes alışımız bayramdı
Ya da
Bir umuttu yaşatan insanı
Aldım elime sazımı
Yine aşınca çayın suyu boyumu
Belki yeniden
Karşıma çıkacaksın
Göz göze durup
Bakınca göreceğiz
Neyiz nerelerdeyiz
Bilemiyoruz
Şimdi
14 Temmuz 2009 Salı
Gözü Kapalı
10 Temmuz 2009 Cuma
Ruhuma Belki, Elbiselerime Asla
Şehir şehirlikten çıktı ya… 2006 Nisan ayında başlamış olup da hala hiçbir ilerleme kaydedememiş metronun yer üstünden Aliağa istikametine uzanan bölümünün paralelinden her geçişte basıyorum okkalı küfürleri. Yazıktır, günahtır. İyi kötü işleyen bir banliyö treni, şehirlerarası yolcu ve yük trenlerinin vızır vızır işlediği bir hattı kapattınız. Yerine yeni bir şey koyamadınız.
Bugün tersimden kalktım sanırım. Güne metro küfürleri ile başlayıp Altınyol küfürleri ile devam ettim. Kentin başka bir eksiği kalmamış gibi altınyoldaki bariyerler yarı büyüklüğündeki bariyerlerle değiştirilip üzerine gri – evet gri hem de gıpgri – renkte demir parmaklıklar döşeniyor. Yaklaşık iki ayda bu parmaklıkların Turan-Soğukkuyu istikametine yerleştirilmesi eylemi sürüyordu aslında. Hatta iki hafta kadar önce yeni bitmiş parmaklıkların üzerin baş aşağı bir şahin ve yolun öbür tarafında şahnin motorunu görünce şaşırmıştım bile. “Bir araç baş aşağı biçimde o demirlerin üzerine nasıl konar ve motoru da nasıl düşer?” sorusunu kendime sorup sonra da cevap bulamamıştım. Çilemiz bitmemiş Altınyolu demirliyoruz bu ara. Hem de sabah sabah, insanlar işlerine giderken tam da işe gidilen saatte ve hangi akla - demiyeyim hangi zihniyete hizmetse – tam da Karşıyaka’dan Konağa gidilen istikamette bir şerit kapatarak, yani o saatte trafiğin en yoğun olduğu yönde bir şeriti kapatarak demir döşeniyor bu şehirde. Söylemeye gerek var mı? Aynı anda aksi istikamette in cin top oynuyor, yolun tenha tarafını demir döşemek için seçmemek ise mühendislik dehası mıdır, ilgisizlik midir, eşşŞşeklik midir kara vereceğim derken önümden giden arabanın ürküp aniden şerit değiştirmek istemesi üzerine bir başka kişiyi kalaylamaya başladım dağarcığımdan çıkmış en gün yüzü görmedik iltifatlar ile. Kanuni Sultan Süleyman’ın saz heyetinin zaman zaman kulaklarını çınlatıyorum böyle ama…. Kardeşim öyle mi şerit değiştirilir Altınyol’da?
Bu şehri yönetenler, orasını burasını mahvedenler bazen beni kahretse de ben İzmir’i sevmeye devam ediyorum. Arada küfürleri sıralayıp negatif yükü boşaltıyorum. Biliyorum bu şehir bana sahip olmuş olabilir, ruhuma da belki çoktan sahip oldu ama elbiselerime asla sahip olamaz. Onlar benim.
Elbise dedim de, erkek modasına ilişkin bazı hayal gücü sınırsız zibidinin dizayn ettiği ürünlerin resimleri hazırlıksız bir anda karşıma çıktığı zaman, onlara da sinirleniyorum. Öyle erkek giysisi var ki, giysiye bakanın aklından “Bunu giyen bir kadın mı yoksa erkek mi?” sorusunu geçirtiyor olması yetmez gibi giyen mankenin savunmaya çekilmiş vücut dili de;
“Bakışlarımla yer bitirir cümlenizi mahvederim”,
“yersiniz yumruğu”,
“Ben kız çocuğu değilim, annem bu elbiseyi zorla giydirtti”,
“Bakın duş perdesi boşa gitmesin diye içini gömlek yapmak da mümkün”,
“Müfettiş Cluesoe ölmedi bende vücuda geldi”,
“Beynimin içinde bir ses, sürekli sapıkça şeyler yapmamı telkin ediyor, şimdilik uymuyorum ona ama her an her şey olabilir”,
“Çok çişim var bu etekimsi şeyi çıkartamazsam salarım, karışmam”
Sinyallerini aralıksız yolluyor bakanlara. Bu saçma elbiseleri giyen erkek mankenlere de, bunların giydiği cümle giysiye de, bu elbiseleri dizayn edenlere de kılım zaten.
9 Temmuz 2009 Perşembe
Madam'ın Arabası, Bendenizin Önyargısı
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Hurafeler Diyarı: Masal Bu Ya
Yolculuk;
Biri yolculuğa çıkarken arkasından aynaya su serpilirse kazaya uğramazmış.
Biri gurbete giderken arkasından su dökülürse hem kazaya uğramaz, hem de gurbetten çabuk dönermiş. Böylelikle kimsecikler gereksiz yere hasret çekmezmiş.
Gece Hayatı;
Anladığım kadarı ile gece hayatı fazla renkli değilmiş. Çünkü; gece karanlığında ıslık çalınırsa şeytanlar başına toplanırmış. Hatta, gece ev süpürmenin fakirlik getireceğine inanılırmış.
İkili ilişkiler;
İnsanlar arası ilişkiler son derece net ve sade şekilde bağlandıkları kurallar üzerinden profesyonel bir biçimde biçimlendirilmiş. Bir kişi diğerine makası elden ele makasın bıçakları birbirinden açık olarak teslim ederse araları açılırmış. Bir kişi sabunu başka birine elden verirse, sabun acı olduğu için, acı olaylar görülürmüş veya iki kişi arasına düşmanlık girermiş. Bir kişi diğerine bıçağı elden ele verirse çok şiddetli kavga ederlermiş.
Sağ kulağın çınlamasının hayırlı bir şekilde anıldığına sol kulağın çınlamasının ise hayırsız bir şekilde anılıyor olmaya işaret ettiği düşünürlermiş.
Tarım, bir takım doğa olayları ve gürültülü felaketler ve bazı gürültülü sosyal faaliyetler;
Gök gürlerken buğday anbarlarına el ile vurulursa hasat çok olurmuş. Çeltik ekilen arazinin etrafı eşeğe binmiş bir kimse tarafından Kur’an-ı Kerim okunarak dolaşılırsa, o araziye dolu yağmazmış. Tarla veya bahçede bitkilerde hastalık görüldüğü vakit, tarla sahibinin güneş doğmadan önce, tarlasının etrafını koşarak tavaf etmesi gerekirmiş.Yağmur ve dolunun afete sebep olmadan çabuk dinmesini sağlamak için evin dışına demir parçası atılırmış.
Ay ve güneş tutulması esnasında Peygamberimiz namaz kılınmasını tavsiye ettiği halde bazı kimseler tarafından hurafeye çevrilip tutulma esnasında silah atılması çok yanlışmış.
Mutfak;
Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş.
Zenginlik;
Cezveden kahve ya da su içilirse zengin olunurmuş. Sol avuçta kaşıntı olduğunda o eli önce kafaya sonra kalçaya sürterseniz piyangodan para kazanırmışsınız.
Talih, nazar;
Mavi gözlü olanlarla göz göze gelindiğinde nazar değeceğine inanılırmış. At nalı asılan yere nazar isabet etmezmiş.
Nazar değdiği vakit, işin ehli kimselere kurşun döktürtülmek suretiyle talihi zayıflamış insan nazarın tesirinden çıkartılırmış.
Yeni bir araba alındığında kesilen kurbanın kanını arabaya sürerlemiş ki kazasız belasız gitsin, seyir etsin.
Tuhaf şeyler;
Otururken ayak sallanırsa alacaklı kapıya gelirmiş.
Ayakkabılar ters dönerse şeytan üzerinde namaz kılarmış.
Evlilik;
Bir türlü evlenemediği düşünülen kimselerin bahtını açmak için evdeki bütün kilitlerin teker teker açılması ve açık bırakılması, bu işlemin de mutlaka cuma ezanı sırasında yapılması gerekirmiş.
Kişinin üzerinde düğmesi ya da söküğü dikiliyorsa kısmetinin kapanmaması için elbisesinin bir ucunu ısırması şartmış.
Evlilik imzası atılır atılmaz eşlerden hangisi diğerinin ayağına daha önce basarsa o evlikte onun sözü daha çok geçermiş.
Gerdek gecesinde erkek veya kadın, hangisi diğerinden daha önce uykuya dalarsa gün gelir o eşinden daha erken ölürmüş.
Bir erkekle bir kadın evlendiklerinde, zifaf gecesinde hangisi daha evvel diğerine tokat aşk ederse o evde onun sözü daha çok dinlenirmiş.
Gelin ve kaynana ilişkilerinin iyi olması, gelinin kaynanasının sözünden çıkmaması için gelinin ağzına bal çalınır ya da geline kapı eşiğine çivi çaktırtılırmış.
Yeni gelinin erkek çocuğu olsun diye kucağına sevsin diye erkek çocuk vermek gerekirmiş.
Doğum sonrasında anne ve bebeklerin geleceğini tayin etmek;
Loğusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla bulunduğu yere süpürge soğan sarımsak asmak adettenmiş. Bebek doğduğunda kesilen kurbanın kanını çocuğun alnına sürerek gelecekte başına kötü bir şey gelmesine engel olurlarmış. Kırkı çıkmamış bebeğin tırnakları kesildiğinde o bebeğin hırsız olacağına inanılırmış.
Eğitim;
Çocuklar okurken, sınava girmeden önce anneleri pirinç tanelerini okur üfler çocuğunun cebine koyarmış, çocukta sınav öncesinde bu pirinçleri yutunca zihni açılır bütün doğru cevapları şıp diye bilirmiş.
Vatani görev;
Bir genç askere gitmek üzere evinden çıkmadan önce bir dilim ekmeğin yarısını yer, yarısını da geride bırakırsa, ekmek artığı onu çağıracağı için kazasız belasız uğramadan geriye dönermiş.
Hastalıklar;
Şifa için hastanın başında tuz gezdirmek, köz söndürmek, türbelerden getirilen topraklardan hastalara yedirmek veya suya karıştırıp içirmek gerekirmiş.
Ölüm ve Cenaze;
Gece sandık açmak, kendi mezarını açmak, yani ölümü çağırmakmış.
Kefen diken iğne kırılmalıymış, zira ölümü ve uğursuzluğu celbedermiş.
Cenazeyi alkışla uğurlamak hem yaygınmış hem de bunun uğursuzluk getireceğine inanılırmış.
Ölen kimsenin ruhunun eve cenazeden sonra geri gelmesi için yedi gün boyunca sürekli ışıkları açık tutmak gerekliymiş.
Cenaze olduğunda dolu olan su kapları boşaltılarak, cenaze kaldırıldıktan sonra onları tekrar doldurmak adetmiş.
Cenaze çıkan ev ile çevresindeki evlerin suları dökülmesi gerekiyormuş, çünkü Azrail kılıcını o sularda yıkardığı için sular pislenir ve içilmez olurmuş. Cenaze evinde pişen yemeklere azrail kılıcını batırır inancıyla cenaze evinde yemek pişirmemek ve pişmiş olan yemekleri dökmek adetmiş.
Öbür dünya;
Nar taneleri yere düşürülmeden yenilirse cennete girilirmiş.
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Bir Misafirim Var
BİTİŞ
Gayet doğaldır ki tek oğlu olduğu için kadın gelen haberle yıkıldı. Akrabaları, komşuları ve hep gittiği kilisenin cemaati onu teselli etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Ancak, ölen evladından annenin posta kutusuna gelen yeni bir mektup küçük kasabadaki herkesi şaşırttı. Oğlunun mektubu ölmeden önce yazmış olduğuna ve mektubun postada geciktiğinin aşikâr olduğuna geniş ölçüde inanılınca ilk şok usulca atlatıldı. Ancak, mektupta annesinin ölmüş olduğuna dair haberleri dikkate almaması, bulunduğu yerde bir karışıklık olduğu, hala sağ ve salim olduğu ve zamanı geldiğinde her şeyi açıklayacağı yazılıydı. Aylar süren endişelerden sonra, oğlunun ölüm haberinin sarsıntısı ve kaybının verdiği keder ve ardından hepsinin bir hata olduğunu öğrenmek bir mucize gibi gelmiş olmalıydı.
Ama kaderin son bir oyunu ile anne kurtulan oğlunda başka bir haber alamadı. Haftalar, aylar oldu. Almanlar teslim oldu ve Avrupa’daki savaş sona erdi. Annem bir keresinde “Savaş biter bitmez, herkesin eve döneceğini sanıyorduk” demişti, “Elbette, düşündüğümüz gibi çıkmadı”. Yıllar geçti ve anne kayıp oğlundan bir haber alamadı ve hayatının geri kalan yirmi yılını birilerinden bir açıklama bekleyerek geçirdi. Kasaba halkı, olan biten hakkında ne düşüneceğine ya da nasıl tepki göstermeleri gerektiğine karar veremedikleri için dul kadını görmezden geliveriyordu.
Öyküyü sevdiyseniz ona buradan bir selam gönderebilirsiniz.
Closure
My parents used to tell me a peculiar local story about a widow that had once lived not too far from them. The events occurred during the closing year of the Second World War. The widow’s son, like many Arkansas farm boys, had gone off to fight in Europe. His letters faithfully arrived every few weeks, a marvel to his worried mother with tales of wonder and accounts of the mundane events of war life. One day, the letters stopped. A silence of weeks followed. And then, much to his mother’s fear, a letter from the United States Army arrived. The type-written official letter grimly explained that her son had fallen somewhere in Italy in an unreported battle. Due to the circumstances of his death, there was apparently no possibility of sending his remains home.
Being her only son, she was quite naturally devastated by the news and her neighbors, her church congregation, and her relatives provided what solace they could.
However, much to the astonishment of everyone in the small town, a new letter from the dead son arrived in his mother’s post box. Initial shock faded when it was widely supposed that the son had evidently written this final letter before his death and the letter had been delayed. However, the letter told the mother to ignore the news of his death, that there had been a mix-up and he was still quite alive and unhurt and would be explaining everything in due course.
What a miracle it must have seemed. After the months of worry, the shock of the news of her son’s death and the grief of his loss. And then to hear that it had all been a mistake.
And yet, in a final twist, his mother heard nothing more from her resurrected son. Weeks passed into months. The Germans surrendered and the war in Europe was ended. “We all thought that as soon as the war was over, they’d all be coming home,”my mother once told me,”Of course, that wasn’t how it turned out at all.”
Years passed and the mother heard nothing more from her missing son and spent the next twenty years of her life waiting for some kind of explanation. The townspeople tended to avoid the widow, unable to decide what exactly to think about the events and how to react.
2 Temmuz 2009 Perşembe
Arkadaşlar Özür Dilerim....
Blogspota ilk geldiğim günlerde kenine ait bir blog tutmadığı halde başkalarının bloglarına görüş bırakılmasından hoşlanmadığım için blogumu onaysız yorumlara kapatmıştım. Lüzum etti yine aynısını yapıyorum. Bundan böyle; kendine ait blogu olsun canı ne isterse yazsın umurumda değil yorumlar onaylanır, kenine ait blogu olmayanın yazısı red edilir.
Uzun lafın kısası ben ayarlanmıyorum, ayar almıyorum.
Hatırlıyorum
Ahmet Özyurt,
Asaf Koçak,
Asım Bezirci,
Asuman Sivri,
Behçet Safa Aysan,
Belkıs Çakır,
Carina Cuanna,
Erdal Ayrancı,
Edibe Sulari Aybaba,
Gülender Akça,
Gülsün Karababa,
Handan Metin,
Hasret Gültekin,
Huriye Özkan,
İnci Türk,
Kenan Yılmaz,
Metin Altıok,
Muammer Çiçek,
Menekşe Kaya,
Muhibe Akarsu,
Muhlis Akarsu,
Murat Gündüz,
Nesimi Çimen,
Nurcan Şahin,
Özlem Şahin,
Sait Metin,
Sehergül Ateş,
Serkan Doğan,
Serpil Canik,
Uğur Kaynar,
Yasemin Sivri,
Yeşim Özkan
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta yanarak öldüler.
İnsanın içinde korku salan katillerin korkutucu tekbir seslerine karışmış, küfür ve hakaretleri eşliğinde saldırıya uğrayıp yakıldılar. Dönemin ileri gelenleri olaylar esnasında ve sonrasında şu sözleri söylediler:
"Halkla (oteli kuşatanları kastediyor) polisi karşı karşıya getirmeyin... Olayda ağır tahrik var. Çatışma yok. Otel yangınında can kaybı var." Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel
Ve yıllar geçti.
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Biraz da Serinleyelim
Eter Koklatmak
kuzenimi dikizledim itiraf
Rüyada sarı terlik düzmek
Ankaranın kıble saati
Turkey Travesti
gözlerimin feri sönmek ne demek
Nükhet Duru Soyunuk (en çok da bu soruluyor nedense bulsam koyacağım blogun en görünür yerine resmini arayan mutlu olsun)
new age şarkıcıları
Travesti resimleri
Ölümden sonra ne var?
Komşumun karısı ile seviştim
Ellemek istiyorum
kıllı bir dağısın şarkısı
Sapık rüya görmek istiyorum
Soyunmam lazım
rüyada sevişmek istiyorum
kardeşimle aşk yapmak
seks orucu bozar mı
gelecekte neler olacak
sinirim neden bozuk
en güzel travesti kim
rüyada dantel don hediye almak
travesti duası
lezbiyenler günaha girer mi
aylık kalça güzelliği
kendi kendini tatmin ayıpmı
rüyalarım gerçek olacak mı
gerçek travesti resimleri
hangi rüyam gerçek olacak
iki sevgilimin olması beni zor duruma sokar mı
düğün salonunda seks
aşık olabilirmiyim
sevgilimin önü niçin hep kabarık
rüyada dantel don hediye etmek
sözlüm ters ilişki istiyor
sezen aksu nasıl beste yapıyor
bülent ersoy un gizli sevgilisi kim
hande yener mutlu mu
emel sayın ın burcu
kalçalarım güzel mi
sezen aksu nun fobisi ne
hangi yazar yalancı
hepsi neden ayrıldı
tesadüflere inanmak lazım mı
nasıl başarılı olurum
rüyada hayat kurtarmak ne anlama gelir
yumurta nasıl pişirilir