8 Ocak 2008 Salı

RE - BE - KA

Yıllar önce TRT’nin tek kanaldan yayın yaptığı dönemde Alfred Hitchkock’un Holywood’daki ilk çalışması olan Rebecca’yı film çok uzun olduğu için türk halkının uykusuz kalmasına kıyamadıkları için ortadan ikiye bölerek göstermişlerdi.
Filmi severek izlediğimi hatırlıyorum. Daha sonra kitabını da benzeri zevki alarak bu sefer soluksuz okumuştum. Romanın yazarı Daphne du Maurier. Film de kitap ta aşağı yukarı şuna benzer sözlerle başlar; “Dün gece rüyamda yine Manderley’e gittim. Demirden bahçe kapısı yolumu kesti, sanki içeriye girmemi istemiyor gibiydi. Yolu otlar bürümüş, artık bir harabeye dönmüş malikaneyi sarmaşıklar kaplamış, evin eski günlerinden eser kalmamış o aydınlık pencerelerde artık karanlık hüküm sürüyordu….” Filmde de kitapta da ürkütücü kadın Kahya Mrs Danvers umulmadık anlarda karşınıza çıkar, hiçbir söz söylemeden tartan, hesaplayan, yargılayan gözlerle süzer. Son derece saygılı görünmesine rağmen sınırlarını çizmiş bir küstahlık barındırır. Filmde yürürken görüldüğü sahneler çok azdır, o hep bir yerde durur, bir yerde aniden belirir. Kaybettiği hanımının yasını tutmakta yerine kimseleri layık görmemektedir. Gözünü karartabilecek bir kadındır. Korkulur Mrs. Danvers'tan..

1 yorum:

  1. ben de çok severim rebecca'yı. gece karanlıkta üstünden buğu gibi sisler tüten devasa Manderley'i de hatırladıkça ürperirim.

    YanıtlaSil

Yorumlar