Hıdrellez, taşrada büyümüş olanların çocukluk anılarını ziyaret ettiği en renkli günlerden bir tanesi. Çoğu için umutların hala gül koktuğu bir gece hıdrellez. Gül dalına kırmızı keseler bağlayan anneanneleri, gül ağaçlarının altına ev, araba resimleri çizerek bırakan kadınları, pencereleri kapıları o güne mahsus açık bırakan babaanneleri, arka bahçesindeki minicik gül dalının yamacına çerden çöpten evler inşa edip önüne ev ahalisini temsilen mandaldan insancıklar eken ama illaki yüzlerine acemi birer gülücük konduran komşu teyzeleri, gelinlik yaşa gelmiş kızlarının bir an önce evlenmesi için başının üzerinde kilitleri açan anneleri, ateşin üzerinden atlamaktan yorgun düşmüş is kokan mahalle arkadaşlarını, minik minik kağıtlara dileklerini yazan ve sabahın ilk ışıkları çatılara düşmeden denizlere akarsulara dileklerini bırakan akrabaları, eşleri, dostları anımsamanın zamanı Hıdrellez. Anımsamak da bütün yolculuklar gibi; daha uzaklaşıyor ve daha soluklaşıyor yıllar geçtikçe. İnsanın kendi içinde bir tuhaf gurbete düşmesi Hıdrellez. Her gurbet kadar özlem dolu, hele taşrada büyüdüyseniz dindirmek zordur içinizde büyüyen geçmişe özlemi. Özlem gelip vurdu mu usulca kapıları gelmiştir ince bir şarkının zamanı. Hayatımızın her dönemine olduğu gibi bu dönemine de sızmış bir Sezen Aksu şarkısı vardır elbette zulada:
Dağ yeşil, dallar yeşil
Uyandılar bayrama
Her gönül şen
Bir benim bahtım kara..
Hıdrellez anıları, öyküleri bitmez, herkesin özlemini duyduğu farklı bir hikayenin artık solgunlaşmış gölgeleri. Bu satırların yazarı da İzmir’de Hıdrelez’in keyfini tatmış zamanında. Öğrencilik yıllarında haşarılık iksiri bulaşmış kanına. Sabaha karşı gün ağarmadan henüz, dileğini yazarak kağıtlara körfezin sularında yüzdüren insanların neler dilediği düşmüş merakına. Manzara da müthişmiş ama, gün ağarmaya başlamış ama ilk ışıklar solgunmuş daha Alsancak kıyılarında vurmuş binlerce minik kağıt parçası salınmaktaymış serin sularda. Binlerce dilek. Üç kafadar ellerini uzatıp suya çekmişler bir kaç dilek. Başlamışlar okumaya. Biri sınavda başarılı olmayı istemiş, diğeri “Mustafa ile evlenmeliyim” demiş, öbürü küs olduğu kardeşi ile barışmayı dilemiş. En dumura uğratanı en sonda saklıymış meğer: “Çok zengin olayım, dirseğime kadar altın burmalarım, evim, arabam olsun. Görümcemin hiç birşeyi olmasın” İnsanoğlu bu hepsinin dilekleri de niyetleri de farklı farklı.
Kokuyor buram buram
Fulyalar vakit tamam
Bir bana uğramadı
Bu bahar bayram..
Her şehrin, yörenin Hıdrellez kutlaması ve dilek dileme yöntemi iklimine ve coğrafi özelliklerine gore farklılaşabiliyor. Eskişehir’inki başka, Bursa’nınki ayrı. İzmir’in Hıdrellez kutlamaları ise her dem efsanevi. Ankara’nın akarsuyu olmadığı için orası biraz buruk. Ama tüm şehirlerde annelerin bu dilek dileme merasimine verdiği önem aynı.
Eski bir türk adetidir Hıdrellez. 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı İmparatoğluğu binlerce yıldır göçebe olarak yaşamış bulunan yörükleri yerleşik hayata geçirmek için baskı uygulamıştır. Yaşar Kemal “Binboğalar Efsanesi” isimli ölümsüz romanında göçer olarak kalmış son yörük obasının çektiklerini anlatmaktadır. Yüzyıllardır konakladıkları düzlükler parsellenmiştir, nereye gitseler halk onlara saldırmakta ya da para koparmaya çalışmaktadır. Efsaneye gore; 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece Hızır ve İlyas Peygamberler gökyüzünden, iki farklı yönden, iki yıldız olarak gelirler ve yeryüzünde bir noktada buluşurlar. İşte bu mucizevi buluşma anında tüm akarsular durur, bütün böcekler, hayvanlar sessizliğe bürünür. Sessizliğin hüküm sürdüğü bu kısacık anı sadece içinde hiç kötülük olmayan insanlar farkedebilirler. İşte bu mucizevi anı farkeden kişinin o anda dilediği her ne ise, gerçekleşirmiş. Romana konu olan yörük obasının artık tek umudu Hıdrellez’de yaşanacak buluşma anına kalmış. İçlerinden en masum, en saf, en temiz kalpli gördükleri üç kişiyi seçmişler: Ceren isimli bir genç kız, aşiretin yaşlı emmisi ve 6 yaında bir erkek çocuk. Oba için yaylak, çadırlarını kurmak için güvenli bir düzlük ve koyunları için otlak dileme görevini üstlenen bu üçlü gece vakti nehir kenarına oturmuşlar. Sattler geçmiş, üçünün gözü gökyüzünde, kulakları ise sessizlikte. İlk Ceren görmüş kayarak birbirine kavuşan iki yıldızı. O anda herşeyi unutmuş, dağlarda eşkiya olan Kerem düşmüş aklına. Ona kavuşmayı dilemiş usulca. Derken Emmi farkına varmış dilek zamanı olduğunun. Ömrünün son zamanlarına geldiğinin farkındaki yaşlı adam da birazcık daha ömür dileğinde bulunmuş, aşiret konusunda diğer ikisinin dilekte bulunacağına güvenerek. Hemen ardından küçük çocuk görmüş dilek zamanının geldiğini. Minicik kalbi uzun süredir görmediği babasını görmeyi dilemiş sessizce. Aşiret yersiz yurtsuz macerasına devam etmiş çilesi yettiğince.
Ağlama Hıdrellez
Ağlama be bana
Acı ektim yerine
Aşk yeşerecek, yeşerecek
Başka bahara.
Herkeisn bir dileği var, benim de dileğim odur ki; yeşeren umutlarımızın gerçekleştiği bir hıdrellez olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar