Virginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda" adlı kitabının başlarındaki bir bölümde, "Oxbridge" Üniversitesi'ni ziyaret etmekte olan kadın kahramanı bahçedeki çimlere bastığı için din adamı bir erkek tarafından sert biçimde uyarılır:
"Yüzünde öfkeli bir ifade vardı, Aklımdan ziyade içgüdülerim yardımıma koştu; o bir klise görevlisi, bense bir kadındım. Burası çimenlik bir alandı; ileride de yürüyüş yolu vardı. Çimenlerin üzerinde yalnızca öğretim görevlileri ve öğrencilerin yani sadece erkeklerin yürümeye hakkı vardı. Benim yolum çakıllı yürüyüş yolu idi."
Sözü geçen kadın kahraman Virginia'dan başkası değildir. Bellidir ki sırf kadın olduğu için çimlerin üzerinde yürüyememek, ikinci sınıf insan muamelesi görmek gücüne gitmiştir. Acaba ikaz edildiği gün düşünceleri ile yıllar sonra bir çok kadını, feminizm akımını ve bir çok yazarı etkileyeceğini hayal etmiş midir? "Kendine Ait Bir Oda" yıllar sonra bir çok kadının elinden düşürmediği önemli kitaplardan olmuştur. Üstelik Woolf'un en kolay okunan kitabı olduğu söylenebilir. Çünkü ana teması somuttur: "kadın ve edebiyat". Yazıldığı dönemde erkeklerin kadın yazarlara alaycı tonlarda yönelttikleri bir sual vardır: "Madem bizlere eşit düşünme yetisine sahip olduğunuzu ileri sürüyorsunuz, o halde neden yüzyıllardan beri Shakespeare gibi bir deha çıkartamıyorsunuz?" Woolf kütüphane raflarında uzun uzadıya gezindikten ve kadın yazarlara dair bir tarihçe çıkardıktan sonra bu soruya esaslı bir yanıt verir küçük hacimli ancak içerik olarak hayli yüklü kitabı ile. "Önce para kazanın" der kadınlara, "sonra da kendinize ait bir oda, tamamen kendinize ait boş zamanlar yaratın ve yazın. Erkekler ne der diye düşünmeden yazın." Onun bu çağrısı pek çok kadın üzerinde etkili olmuş ve cesurca yazmaya koyulmuşlardır.
Woolf roman sanatına getirdiği yenilikler ve bilinç akışı tekniğine kattığı kendi yorumu sayesinde; kadın erkek diye ayırmaksızın kendi dönemindeki ve sonraki dönemlerdeki yazarları da etkiledi.
Virginia Woolf'un kitleleri etkileyen yazma tarzzına nasıl ulaştığına dair sırlar ise elbette geçmişinde gizli. Anne ve babası ile ablasının kişilikleri yazdıklarının üzerinde hayli etkili olmuştur. Bir de entellektüel bir çevrede doğmuş ve yaşamış olmasına rağmen abilerinin aksine kız kardeşlerin evde eğitim almak zorunda kalmışlığı onun içinde farklı muameleye dair farkındalığınının erken gelişmesine sebep olmuştur. Onüç yaşında iken annesinin ölümü ile üzerinden bir türlü atamayacağı, annesinin beğenisini ve onayını alamamış olmanın verdiği bir ruh haline bürünür ve eserlerinin beğenilmeyeceğine dair kuşkuyu bir türlü içinden atamaz. "Annem ne der?" takıntısından bir türlü kurtulamaz. Zekâ düzeyinin yüksekliği ve bir çok özelliğini babasından almıştır, babasını belki de annesinden fazla sevmektedir. Ablası Vanessa'yı ise duygusal sorunlarında sığınılacak bir liman olarak görmüştür.
Annesinin ölümü ile ilk sinir buhranını yaşayan Woolf hayatının geri kalan bölümünde de ruhsal dengesilikler yaşayacaktır.
Bütün kitaplarını okumak istediğim bir yazar. Özellikle Mrs.Dalloway'ı çok sevdim.Bilinç akışı anlatımı olmasına rağmen daha rahat anlaşılabilir, etkileyici bir romanı
YanıtlaSilBayan Dalloway'i okumuştum ben de. Yazarın hayatı gerçekten ilham verici:)
YanıtlaSil